“Çok korkuyordum ama anı kaçırmak da istemiyordum. Neredeyse bitene kadar gözümü açmadım. Bir daha da lunapark trenine binmem diye yemin ettim.”
Alejandra Mendoza, bu sözünü tutamadığı gibi kendisini tekrar tekrar lunapark treninde buldu.
Nefesleri kesen yükseklik, ani dönüşler, çıkış ve inişler, etraftakilerin bitmeyen çığlıklarının yarattığı korku hali, zamanla onda tam bir tutkuya dönüştü.
Koronavirüs salgınıyla mücadele eden ABD’de önümüzdeki günlerde lunaparklardan bazıları yeniden kullanıma açılacak.
California’da yetkililer lunapark trenlerine bineceklere virüs bulaştırmamaları için heyecanlarını kontrol etmeleri ve çığlık atmaktan kaçınmaları çağrısında bulundu.
Peki eğlenirken neden çığlık atarız ve çığlık kontrol edebileceğimiz bir şey mi? Uzmanlara göre çığlık atma eylemi, “tamamıyla sözlü olmayan iletişim” türlerinden biri.
Emory Üniversitesi’ndeki psikoloji profesörü Harold Gouzoules, “Bağırmak, sesini yükseltmek anlamına geliyor ama aslında konuşmaya devam ediyorsunuz” diye açıklıyor.
Gouzoules, “Çığlık ayrı bir tür seslendirme şeklidir ve belli akustik özellikleri vardır. Saniyenin 4’te üçü ile bir buçuk saniye arası süren bu akustik unsurlar, çok yüksek sesle başlayıp yüksek seste devam eder” diye de ekliyor.
Yani çığlık, görece kısa süren, insanda tedirginlik yaratabilen, genliği ve tizliği yüksek bir yapıya sahip.
NEDEN ÇIĞLIK ATARIZ?
Evrimsel açıdan meseleye yaklaşan Gouzoules, çığlığın aslen yaklaşan avcıyı aniden korkutup kaçmak için zaman yaratma amacıyla ortaya çıktığını söylüyor.
Atalarımız dahil sosyal yaratıkların çoğu yakındaki aile bireylerini yardıma çağırmak için de çığlığı kullanıyordu.
Bir sosyal gruptakiler çığlık atmayı araç olarak kullandıkça, kimin çığlığı kime ait ayırt etmek de mümkün hale geliyordu.
Gouzoules, “Yakınlarınıza çığlık attığınızda nasıl bir ses çıkardığınızı öğretmek için ölümle burun buruna gelmeyi beklemenize gerek yoktu” diyor.
LUNAPARK TRENİNDEYKEN BEYNİMİZDE NELER OLUR?
Adrenalin bağımlılarının çoğu, evrimsel teorilerden çok zevk alma olgusu üzerinden meseleye bakar.
Gouzoules’e göre, bu iki bakış açısı birbirinden bağımsız değil; beynimiz zevk duygusu sağlarken, hayatta kalma amacımıza da hizmet edecek şekilde evrildi:
“Günümüzde, ilk insanlardan farklı olarak her gün çığlık atmak zorunda kalmıyoruz ama zaman zaman tehlikede hissettiğimiz durumlar oluyor elbette” diyen Profesör Gouzoules, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Büyük ihtimalle atalarımız zamanında nasıl çığlık atıyorsa biz de onlar gibi çığlık atıyoruz. Farklı olarak, karşılaştığımız tehlikelerin türleri bu kadar ciddi ve yaygın değildi ancak dünya karşısında hayatta kalmaya çalışırken çığlık halen önemli bir yer tutuyor.
Gouzoules, atalarımız, örneğin bir şelale ya da volkana çok yaklaştıklarında çığlık atarken, modern dünyada çığlık atmaya neden olan daha farklı örnekler olduğunu belirtiyor.
Lunaparklar ve eğlence parklarını örnek veren Gouzoules, “Kalbiniz hızla çarpmaya başlar, tansiyonunuz yükselir ve güvende olduğunuzu bildiğiniz halde, benzer fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Bir birikme yaşanır ve çığlık ile rahatlama gerçekleşir” diyor.
Ekvadorlu Alejandra, lunapark treninde “sanki korkuyormuş ama aynı anda harika vakit geçiriyormuş gibi” hissettiğini, anda kalıp diğer her şeyi unuttuğunu söylüyor.
23 yaşındaki Amsterdamlı seyahat bloggerı Dymphe Mensink de çocukluğundan beri lunapark trenlerine tutku duyuyor.
Kuyruktayken trendekileri görüp “İyi ki onlardan biri değilim” diye düşündüğünü, trene bindiği an hislerinin değiştiğini söyleyen genç blogger, “Bazen yavaşlayarak tren yukarı çıkar ve korku duyarım, sonra hızla inerken heyecanlanıp mutlu olur, çığlık atmak isterim” sözleriyle deneyimini anlatıyor. Çığlık atmanın “rahatlama” yaratarak duygularını ifade etmesini sağladığını, bunun “gerçek hayatta” benzeri olmadığını belirtiyor.
27 yaşındaki Aki Hayashi, Japonya’da Disneyland Tokyo’nun da bulunduğu Uraysu şehrinde doğup büyümüş. Dünyadaki lunaparklar yaşamının en büyük “ilhamı” olmuş.
Ülkesinde kendi gibi lunapark treni meraklılarını birleştiren bir platformun da lideri.
Hayashi, dünyada 350’ye yakın lunapark trenine binmiş.
“Onlarsız hayatın tadını çıkaramıyorum” diyen macera tutkunu, şöyle devam ediyor:
“Tek başına trendeysem heyecanımı yeterince yansıtamıyorum çünkü kendi kendime çığlık atarsam herkes bakacakmış gibi geliyor. Grupla toplanarak trene bindiğimizde ise hep beraber bağırıp çığlık atıyoruz ve bu, bir partiye dönüşüyor”
Profesör Gouzoules, çığlığı bastırma kabiliyetimiz olduğunu ama bazı insanlarda bu kontrolün olmadığını söylüyor.