Müzisyen ve oyuncu Deniz Gürzumar, Milliyet Instagram hesabından canlı yayınlanan ‘Melis Baştuğ ile Haftanın Konuğu’ programına katıldı.
Uzun süredir üzerinde çalıştığın ilk albümün ‘Son’u yayımladın. Albümün çıkış parçası Şad ile düet yaptığın ‘Aşktan Bahsederken Gel’ isimli parça oldu. Dinleyici albümü dinlerken ne hissetsin?
Albümü 2019 yılında yapmaya başladım. İçindeki birkaç şarkı daha önce yaptığım ama yayımlamadığım şarkılardı, onları oturduk tekrar yaptık. Oyuncu ve aynı zamanda müzisyen olduğum için işlerin bir arada gitmesi zor olabiliyor o yüzden pandemi süreci bana iyi geldi. İyi ki bu boşluğu yakaladım da albümü bitirebildim. Aranjörüm Faruk Çeliker sağ olsun onun sayesinde ‘Aşktan Bahsederken Gel’ de çok yeni ve güzel bir hal aldı. Son kez dertleştiğim ve kendimi açtığım bir albüm oldu. Gerçekten açıp ne dediğimi dinlerlerse ilk şarkıdan son şarkıya kadar bir kurgu var ve final şarkısında da nereye doğru gideceğimle ilgili küçük bir tüyo veriyorum. Dediğim gibi dinlerlerse çok keyif alacakları bir albüm olacak.
Olumsuzluklar üzerine şarkı yazmaya devam mı?
Onun sonu aslında, o yüzden albümün ismi ‘Son’. Yaşadığınız şartlar çok olumlu olmadığı için ister istemez olumsuz şeyleri anlatıyoruz. Rap müzik zaten bundan beslendiği için çok da zorlanmıyoruz. Yeni projem daha eğlenceli olacak. Yaptığım albüm hayatımda içsel tarafımı yansıtıyor ve ben bundan sonra şarkılarımda daha eğlenceli tarafımı göstermek istiyorum.
90’ların başından itibaren ülkemizde dinleyici bulan rap müzik, Türk rap sanatçılarının sayısının artmasıyla giderek popülerleşti. Ancak etkisini 2005’lerde kaybetmeye başladı. 2010’ların ardından yeniden trendler arasına girmeyi başardı. Bugünkü şarkılarda ise kentsel dönüşüm, ayrımcılık gibi sorunlar dile getiriliyor. Neler söylersin?
Gerçekten çok geniş bir konu, rap müzik her zaman vardı, çok şey anlatıyordu ve olmaya da devam edecek. Ama şu an popüler müzik olmasının sebebi daha çok dans ettiren alt yapılara sahip olması. Şu anda rap müziğin trap tarzı dinleniyor. Drill trap bir tarz geliyor, o da dinlenecek ve bunlar geçtikten sonra gerçek rap sözleri kalmaya devam edecek. Rap, pop olmayı bırakıp gerçekten kültür haline yeniden döndüğü anda çok güzel yerlere gelecek. Herkes protest rap yapmalı, sert sözler söylemeli ve rap underground müziktir. Hayır! Rap çok eğlencelidir, en önemlisi rap çok iyi bir müzik tarzıdır.
İnsanların rap müziği sadece dinlemekle kalmayıp yapabiliyor olması da çok önemli. Herkes güzel şarkı söyleyemeyebilir, ama herkes var olan altyapıları kullanarak rap müzik yapabilir. Sence?
Müzik yapmak isteyen herkes, içinde varsa zaten yapar. ‘Zep dinlemek de çok güzel ama yapmak zorunda değilsin’ derlerdi. Herkes yapabileceği duruma geçti, çünkü şu anki teknikte sesiniz güzel olmasa dahi bir küçük ritim kulağı ve iyi aranjörlerle müthiş işler yapabiliyorsunuz. Türkiye’de işler böyle yürüyor, dinleyici ve izleyici ne seviyorsa böyle sunuluyor. Zamanında Okan Bayülgen söylemişti; ‘Biz televizyoncular ne verirsek, insanlar onu izler’. Kolay yoldan tutan neyse hep onun peşinden koşma durumu var. Şu anki durum da böyle, rap müzik yapması şu anda daha kolay olduğu için(!) herkes yapıyor, herkes kolay paranın peşindeymiş gibi geliyor. Bunu asla iyi yapan arkadaşlarım adına söylemiyorum, çok yetenekli arkadaşlarım var.
Türkiye’de TV kanallarında psikoloji ve psikiyatri odaklı dizi furyası var. Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı, Doğduğun Ev Kaderindir ve Camdaki Kız gibi. Bu sezon reytinglerde zirveye oynuyorlar. Sence bu tür diziler neden aniden popüler oldu?
Bu kadar izlenmesinin sebebi gerçekten psikolojik, hatta şükür psikolojisidir. İnsanlar televizyonda kendinden daha kötü birini gördüğü için ‘çok şükür’ diyebiliyor. İnsanın içi o kadar sıkılıyor ki, gerçek dünyaya döndüğünde ‘oh ben iyiyim’ diyebiliyor. O dizilerde oynayan arkadaşlarımız da çok iyi oyuncular, çok güzel senaryolar yazılıyor ve çok güzel açılarla çekiliyor.
Tiyatro oyunculuğu daha fazla duygu barındırırken, kamera oyunculuğunda rasyonellik daha ön planda. İkisinin arasındaki farklar neler?
Tiyatro başka bir heyecan, birebir o iletişimi görmek başka bir şey. Tiyatro sahnesi her zaman daha keyif verir. Ben konserlerimde de seyirci olduğu zaman çok memnun oluyorum. İkinci olarak ‘sinema’ derim çünkü çok emek verilir. Dizi biraz daha bu işin fabrikasıdır. Haftada altı günde insanlar insanüstü bir güçle 180 dakika çıkarmak zorunda kalıyorlar.
‘İçeride’, ‘Kayıp Şehir’ ve çok daha fazlası. Birçok dizi ve filmde önemli isimlerle rol aldın. Sende yeri ayrı olan dizin hangisiydi?
Hepsi benim bebeklerim ama ‘Kayıp Şehir’ diyebilirim. İlk defa yakışıklı çocuk ve güzel kadın algısından biraz çıkıp Tarlabaşı’nın arka sokaklarının anlatıldığı sert ve cesur işti. ’Kayıp Şehir’ anlattıklarından dolayı erken bitti. O kadar güzel konulara değinebilmek çok önemli ve özeldi, zaten son örneğiydi. Hala o ekipteki herkes birbiriyle çok iyidir, hepimiz hala görüşürüz ve hiçbiriyle kopmadık. Daha bugün baktım tam dokuz yıl olmuş.
Arabesk müziği seviyor ve dinliyoruz. Ama öte yandan insanlar açık açık bu müziği sevdiğini ve dinlediğini söylemeye çekiniyor. Baskı mı hissediyorlar?
Bunun çok güzel örnekleri oldu, Müslüm Baba sayesinde oldu. Özellikle Murathan Mungan’ın seçtikleriyle Müslüm Gürses: ‘Aşk Tesadüfleri Sever ‘albümü ile Müslüm Gürses’i sevmeyenler bile sevmeye ve sonrasında eski şarkılarını dinlemeye başladı. Aslında eski jenerasyon da arabeski severdi ama çekinirdi. Alt kültür gibi görülüyordu ve alt kültür dediğimiz şeyin müzikle ne alakası olabilir ki! Müzik tamamen bir zevk meselesidir her şeyi sevmek zorunda değiliz. ‘Ben arabesk sevmiyorum’ demek modaydı ama eve gidip dinlemek vardı. Şimdi insanlar yavaş yavaş daha içten davranmaya başladılar. Baktığınızda bugün herkes Yıldız Tilbe fanı, herkes Kibariye’nin dünyanın en önemli seslerinden biri olduğunu kabul etti. Arabesk her zaman olacak.