Tarkovski, filmleriyle kendinden sonra gelen birçok yönetmeni etkiledi, onlara örnek oldu. Peki, Tarkovski'nin “en sevdiği” filmler hangisiydi?
İşte usta yönetmenin 1972 yılında sinema tarihçisi Leonid Kozlov'a verdiği o liste…
Not: Film alıntıları beyazperde.com'dan alınmıştır.
10. Kumların Kadını – Yönetmen: Hiroshi Teshigahara, 1964
9. Mouchette – Yönetmen: Robert Bresson, 1967
Mouchette, Fransa’nın kırsal kesiminde yaşayan ve okuldaki arkadaşları tarafından dışlanan 14 yaşında bir kız çocuğudur. Yatalak annesinin öleceği korkusuyla hayatını devam ettirmeye çalışan küçük kız alkolik babasından sürekli dayak yemektedir. Mouchette, bir gün, bir bekçiyi öldürdüğünü sanan yarım akıllı bir suçluyla karşılaşır.
8. Persona – Yönetmen: Ingmar Bergman, 1966
Persona, sessizliğe gömülen bir kadın ve ona refakat eden bir hemşirenin haikesini anlatıyor. Dönemin en gözde tiyatro oyuncusu, güzeller güzeli Elisabeth Vogler, önemli bir piyes sırasında aniden susar. Şaşkına dönen insanlar ne olup bittiğini anlayabilmek için ellerinden geleni yapsalar da Vogler konuşmamaya devam eder. Son çare olarak bir kliniğe yatırılan kadın burada da dilsizliğine devam eder. Bedeninde tıbbi olarak hiçbir problem bulunamayan kadın, doktorun tavsiyesiyle gözden uzak bir yazlığa gönderilir. Bu esnada yanında gönderilen kişi genç hemşire Alma'dır. Yazlıkta da Vogler'in ağzını bıçak açmaz. Vogler sustukça Alma konuşur. Alma saatlerce, günlerce kendi hikayesini anlatır. Sonunda meydana gelen şey ise psikoloji biliminin en ilginç vakalarından birini oluşturur.
7. Yedi Samuray – Yönetmen: Akira Kurosawa, 1954
Yedi Samuray, haydutların saldırdığı fakir bir köyü korumaya çalışan samurayların hikayesini anlatıyor. Usta Samurai Kambei’nin cesareti ve fedakarlığına şahit bir grup köylü ondan sürekli olarak haydutlardan köylerini korumasını isterler. Kambei bu isteği herhangi bir çıkarı olmamasına rağmen kabul eder ve ilk olarak kısa süre sonra müridi olan genç samurai Katsushiro’yu, ardından da güç kullanmaya meraklı bir samurai olarak görünen, fakat sonradan bir çiftçinin oğlu olduğu ortaya çıkan Kikuchiyo’yu yanına alır.Takımına dört yeni samurai daha ekleyerek köyü savunmaya girişen Kambei köylüler tarafından heyecanla karşılanır,herkesin sevgisini kazanır; bir süre sonra onlara kendilerini savunmayı öğretmeye başlar. Bu arada haydutlar köyün sınırlarında dolaşmakta ve yeni saldırıları için uygun bir zaman kollamaktadırlar…
6. Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri – Yönetmen: Kenji Mizoguchi, 1953
İç Savaş döneminde bir taraftan otoritesizliğin karmaşası ve baskısı, diğer taraftan da sosyal ve ekonomik güçlüklerin getirdiği baskılar arasında sıkışıp kalmış -komşu- iki aileyi anlatır; film. Filmin odağında kendi atölyesinde – karısıyla birlikte – çömlek yapıp, şehirdeki pazarda yaptıklarını satan bir adamı görürüz (Genjurô). Pazarda işinin iyi gidip, çömlekleri çabucak satan Genjurô, büyük bir hırsla çömlek yapıp bir an önce onları satmaya karar verir; onun bu hırsı gittikçe önü alınmaz bir açgözlülüğe dönüşecektir. Kazandığı para ve yaptıklarına kıymet verildiği düşüncesi bu adamı öyle mecralara akıtır ki…
5. Şehir Işıkları – Yönetmen: Charlie Chaplin, 1931
Şehir Işıkları, görme engelli genç bir kızla evsiz bir gencin hikayesini anlatıyor. Kör bir çiçekçiye aşık olan ve sokaklarda yaşayan iyi niyetli bir serseri, kıza kendisini varlıklı biri olarak tanıtır. Bir milyonerin hayatını kurtarmıştır ve onun kendisine yardım edeceğine güvenmektedir. Adamı ziyaret edip sevdiği kızın gözlerini ameliyat ettirebilecek kadar para ödünç alabileceğini düşünür. Ama zengin insanlar aslında ikiyüzlü bir yaşam sürmektedirler. Çoğu eleştirmene göre bu film Charlie Chaplin’in başyapıtı. Sesli sinemanın yeni yayılmaya başladığı bir dönemde, bu devrimi reddederek yine sessiz çektiği filminde, neredeyse tüm becerilerini konuşturuyor Chaplin.
4. Yaban Çilekleri – Yönetmen: Ingmar Bergman, 1957
Yaban Çilekleri, varoluşsal sorunların irdelendiği yapıtlardan biri. Huysuz ve inatçı profesör Isak Borg hayatta bir başına kalan, yıllarını bakteri bilimine veren 78 yaşında bir fizikçidir. Mezun olduğu Lund Üniversitesi’nden alacağı onur nişanesi için Stokholm’den Lund şehrine doğru yola çıkan profesör, bu yolculuk esnasında türlü kabuslar görecektir. Ölüme adım adım yaklaştığını hisseden adamın kabuslarında sorunlu geçmişi karşısına çıkacaktır. Film, İsveç topraklarından çıkan, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri olan Ingmar Bergman’ın başyapıtlarından biri.
3. Nazarin – Yönetmen: Luis Buñuel, 1959
Sinema tarihinin efsanevi yönetmenlerinden Bunuel, yine sıra dışı bir mevzuyu mercek altına yatırmış. 1958 tarihli “Nazarín” din ve masumiyet çatışkısı üzerine odaklanıyor. Filmde, iyilik ve güzellik peşindeki bir rahibin, Meksika’nın yoksul bir bölgesindeki deneyimleri beyazperde'ye aktarılmaktadır. Rahip, şehrin ıssız bir köşesinde, hırsızların ve dilencilerin arasında yaşar. İyi niyeti ve masumluğu çoğu zaman diğerleri tarafından kullanılmaktadır. Sadece bir sokak kadını rahibe iyi niyetli yaklaşır. Cannes’da ödül kazanan film Bunuel’in de kendi filmleri arasında favorilerinden biri. Yönetmen bir kez daha din, inanç, masumiyet gibi kavramların, 'çiğ süt emmiş' insanoğlunun dünyasındaki yerini tartışıyor. Nazarín, siyah beyaz çekilen bir film ve sinema tarihinin kaydadeğer yapıtlarından biri olarak Bunuel koleksiyonunun nadide örneklerinden biri…
2. İbadet Edenler – Yönetmen: Ingmar Bergman, 1963
1963 yılı yapımı Winter Light filminde Bergman önceki filmlerinde gösterisini yaptığı ancak içinde biriktirerek bir türlü çığa çıkarmadığı öfkesini ve sessiz, çaresiz çığlığını ortaya çıkarır. Bir papazın oğlu olarak Bergman her zaman din içerisinde büyümüştür ancak bu dinsel dünyaya büyük bir eleştirisi vardır. Din ve tanrının olmadığını, hiçliğin ölümle geldiğini özellikle The Seventh Seal’de dile getirse de bu kavgasını asıl Winter Light’ta açığa çıkarır. Filmde karısı ölüm olan e artık hayatın boşluğu içerisinde sürüklenen bir papaz ile karşılaşırız. Bu papaz artık inancını da kaybetmiştir ve bu kayıpla beraber dini ve tanrıyı sorgulamaya başlar. Winter Light ile beraber babasına isyan eden Bergman kendi düşüncelerinin durgun bir manifestosunu hazırlar ve ortaya koyar.
1. Bir Taşra Papazının Güncesi – Yönetmen: Robert Bresson, 1951
Genç bir taşra papazı, iç karartan Ambricourt köyünün sakinleri tarafından düşmanlık ve güvensizlikle karşılanıyor. Yalnızlıktan ve mide ağrılarından mustarip papaz, tek teselliyi zeki bir adam olan Torcy rahibinde bulur. Papaz yerel şatodaki derin çatışmalara müdahale etmeye çalışır. Kont, kızının mürebbiyesiyle bir ilişki yaşamakta; Kontes ise hâlâ yıllar önce küçük yaşta ölen oğlunun yasını tutmaktadır. İçi düş kırıklığı ve kızgınlıkla dolu olan kızları ise intihar etmeye niyetlidir. Minimalist yönetmen Robert Bresson'un en iyi filmlerindendir.