1800’lü yıllarda Bademler’in ismi köy halkının ağaç oyma ve ahşap sanatıyla uğraştıkları için ‘Tahtacılar’ idi. II. Mahmud zamanında göçebelere yerleşik düzen teşviği verilince göçebeler Kızıldağ’ın çevresine yani Narlıdere, Yaka, Uzundere, Cumaovası ve Bademler’e gelmişler. Önce, Ulamış köyüne yakın bir tepeye kurmuşlar düzenlerini. Ulamış’ta bulunan yaşlı bilge bir ağa, badem ağaçlarını köyün şimdiki yerini göstererek, burasının yerleşik düzene uygun olduğunun tavsiyesinde bulunmuş ve bugünkü Bademler köyü oluşmuş. Köyde küçük bir beyaz binanın önünden geçiyorum ve bu binanın tiyatro olduğunu öğreniyorum.
İzmir’de tiyatronun olmadığı zamanlarda köyde ‘Bademler Köyü Tiyatrosu’ kurulmuş. Tiyatro sevgisini aşılayan öğretmen Mustafa Anarat’ı saygıyla anıyorum. Atatürk’ün talimatıyla yedek subay öğretmen olarak atanan öğretmenimiz hiç tereddüt etmeden eşini de yanına alarak köye yerleşmiş. İlk olarak köy kütüphanesinin kurulması için mesai harcamış ve daha sonra piyesler yazılmaya oynanmaya başlamış. Kendi yazdıkları oyunları oynayan, figüranlık yapan bu güzel yürekli yetenekli insanları birer birer alkışlıyorum. Oyunculuk öyle iç içe geçmiş ki yaşamlarına, öldükten sonra da mezar taşlarına oynadıkları oyunları yazdırır olmuşlar.
Aklıma çocukluğum ve oynadığımız sessiz filmler geldi. O zaman hayal gücümüzü açığa çıkarabiliyorduk. Keşke şehir koşturması, zamanla yarış olmasaydı neler yapardık neler. Hayal gücü her şeydir. Dünyayı yeniden sevgiyle sanatla yaratmak adına bizi ve etrafımızdakileri bir iyilik topuna dönüştürür.
İklim yumuşak olduğundan toprağı tarıma da elverişliymiş ancak halk tarımla ilgili bilgi sahibi olana kadar yine tahta işiyle uğraşmış. Gel zaman git zaman köy halkı tütün dikerek, dağlardan topladıkları adaçaylarını satarak geçinmeye çalışsa da susuzluk ve yoksullukla başa çıkamamışlar ve köy halkı 1962 yılında Kalkınma Kooperatifi kurmuş. O zamanlarda o kadar susuzluk yaşamışlar ki, 1963 yılında Necati Cumalı’nın avukatlık yaptığı ve yıllarını geçirdiği bu bölgede yaşadığı deneyimlerden oluşan 11 hikâye beyaz perdeye aktarılmış. ‘Susuz yaz’ adlı filmde köylülerin gerçek hayatlarında yaşadıkları olaylar perdeye aktarılmış, oynanmış ve ödül almış.
Köyde okuma yazma bilen, okula üniversiteye giden kişi sayısı oldukça fazla… Suç oranı yok denecek kadar az. Deniz Bayramı her yıl 19 Ağustos’ta kutlanıyor, köy halkı Sığacık’ın Azmak Koyuna gidip hamur açıp pişiriyorlar oyunlar oynayarak eğleniyorlar. Derme devşirme günleri perşembe günleri yapılıyor. Kadınlar o gün çeşitli kılıklara bürünüyorlar. Kimi asker, kimi de çoban kılığına girerek kapı kapı dolaşıyor. Yiyecek, bakliyat malzemeleri topluyorlar. Toplanılan malzemeler köyün merkezinde büyük kazanlarla pişiriliyor ve dağıtılıyor. Yiyen içen kimse o kişilerin o yıl hastalanmayacağına inanılıyor. Temizlik ve çevre duyarlılığı bakımından da diğer köylere öncü ve örnek bir köy diyebilirim. Teneke, kâğıt ve plastikleri geri dönüşüm kutularını ayırarak güzel bir farkındalık yaratmışlar ve uyguluyorlar.
Sosyal sorumluluk duayenleri olan dostlarım vakti zamanında burada Hobbit House’ı kurmuşlardı. Ev sahiplerinin acımasız uygulaması nedeniyle Barbaros köyüne taşındılar ve güzel işlerine devam ediyorlar. Hobbit House olarak her cuma patlamış mısırları da dağıtarak genci, yaşlısı, çoluğu, çocuğuyla sinema izlemeye giderlerdi köylüler. Anlaşılan Bademler’den ayrılmalarına çok üzülmüşler ancak dostlarım Barbaros’ta da güzel işlerini yapmaya devam ediyorlar. Güzellikler hep olsun, sevgi kazansın ve bizler sevgi yumağı olalım ve çoğaltalım…