Ne değerli sanatçılar yetiştirmiş bu topraklar…
Fikret Mualla resimlerini anlamak
1903 doğumlu olan Fikret Mualla’nın ilk trajedisi çocuk yaşta annesinin ölümüne sebep olmasıdır.
Küçük Mualla Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumaktaydı. O dönemler Avrupa’yı kasıp kavuran İspanyol Gribi, kaldığı okulda kendisini de vurmuştu. Evine geldiği bir gün istemeden annesine gribi bulaştırdı ve çok geçmeden, çok sevdiği annesi yaşama veda etti.
Bu durum Fikret Mualla’yı ölene kadar bir suçluluk duygusuna mahkum etmiştir. Ne sanat ne alkol bu duygudan kurtulmasına yardımcı olamadı. Annesinin ölümünden sonra, babasının oldukça genç bir kadınla evlenmek istemesi ise, aile bağlarının tamamen kopmasına ve de yaşama olan nefretin artmasına neden olmuştur.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, okulda top oynarken bacağını kırdı ve sakat kaldı. Ergenlik dönemlerinde ağır bunalım ve depresyon, başına bir kara bulut gibi çöktü. 17 yaşında okulu bıraktı, mühendislik okumak için İsviçre’ye gönderildi.
Evden kovulmak olarak düşündüğü bu yolculuk, onun yaşamını tamamen değiştirecekti.
Mühendislik okumak için gittiği ülkede resim sanatı onu cezbetmiştir. Savaşın kıyısında olan Avrupa’da parasız kalan Mualla, İsviçre’deki Türk konsolosu Rıza Bey’in yardımı ile sanat eğitimi için Almanya’ya geçmiştir.
Almanya’da sanat eğitimi aldığı sırada babası mali olarak sıkıntıya girdi. Mualla beş parasızdı. Bu süreçte ilk defa alkol bağımlılığı yüzünden hastanede yattı. Henüz 25 yaşındaydı…
Daha fazla maddi sıkıntılara dayanamadı ve İstanbul’a döndü. Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde bir süre resim öğretmenliği yaptı ve ardından tekrar İstanbul’a döndü.
Atatürk ile yaşadığı trajik yanlış anlaşılma ve ölene kadar peşini bırakmayan polis korkusu…
Beyoğlu’ndaki meyhanelerin müdavimlerinden olmaya başlayan Fikret Mualla, bir gün kafası hafif dumanlı içerken, meyhanenin duvarına asılı bir Atatürk tablosuna gözü takılır.
Yerinden doğrulup eseri incelemeye başlar ve imzayı görünce şok geçirir. Almanya’da eğitim görürken şiddetli bir tartışma geçirdiği hocasının imzasıdır bu. Bir anda küplere binen Mualla sövüp saymaya başlar.
Verip veriştirdiği kişi imza sahibidir, ancak dışarıdan bakıldığında çok sevdiği Gazi Paşa’ya sövdüğü sanılır. Meyhanenin mutfağından aşçı durumu bu şekilde algılar. Üstelik kendisi Atatürk’ün aşçısının oğludur. Bir anda kavga patlak verir. Fikret Mualla derdini anlatamadan soluğu karakolda alır. 3 gün işkence görür. Bu trajik hadise hayatı boyunca yaşayacağı polis korkusuna neden olacaktır.
Abidin Dino ve diğer sanatçı arkadaşlarının araya girmesiyle akıl hastanesine yatar. Koğuş arkadaşı Neyzen Tevfik’tir..
Bir rivayete göre konu Atatürk’e yanlış aktarılır. Atatürk’e defalarca mektup yazan Mualla’ya hiç yanıt gelmez. Çünkü mektupları hiç Gazi Paşa’ya ulaştırılmaz.
Fransa yılları
1938 yılında babası vefat edince, Fransa’ya yerleşir. İlk yıllar bolluk içinde yaşayan Mualla İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile birlikte tekrardan fakirliğin tadına varır.
Resimlerini o kadar ucuzdan satmaya başlar ki, kendi kara borsasını kendisi yaratmıştır. Çeşitli sanat severlerin yardımı ile hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bundan dolayı eserlerini galerilerde sergilemekte sıkıntı çekmektedir. Zaten işbilir alıcılar galeride fazla para vermektense, bir Fikret Mualla resmine 5-10 Türk Lirası gibi fiyatlardan rahatlıkla sahip olabilirlerdi. Fikret Mualla ise çoğu zaman tek öğün yiyebiliyor, yardım severlerin eski kıyafetlerini giyiyor bir şişe şarap verene bir resim hediye ediyordu.
Fikret Mualla’ya kol kanat gerip onu dünyaya tanıtan sanat sever: Dina Vierny
Fikret Mualla doğru zamanda doğru kişi ile tanışır. Diana Vierny, Fikret Mualla’ya bir ev verir, başına bir bakıcı tutar. Tek istediği Fikret Mualla’nın kendisine ayda bir resim bırakmasıdır. Bulunduğu sokaktaki tüm alkol dükkanlarını sıkı sıkıya tembihler; asla Fikret Mualla’ya alkol satılmayacaktır. Ardından çalışmalarının büyük bir kısmını galerisinde sergiler.
Eserleri öylesine büyük ilgi görür ki tamamı satılır. Üstelik Picasso’da davetlilerdendir. Fikret Mualla’nın eserlerinden çok etkilenir, bir kaç resmini satın alır, yetinmez onu Fransa’daki atölyesine davet eder.
Kendisi de bir eserini Fikret Mualla’ya hediye etmek istemektedir…
Bir şişe rakı mı? İmzalı bir Picasso mu?
Picasso’nun davetini geri çevirmeyen Mualla, Paris’teki atölyesine gider (1947) Beraber oturup muhabbet ederler.
Picasso son yaptığı çalışmalarının dizili olduğu duvarı işaret ederek istediği bir resmi almasını ister. Fikret orta boylarda bir Picasso resmini seçer koltuğunun altına sıkıştırır ve yollara düşer. Yolda eski bir arkadaşı ile karşılaşır. Arkadaşı yeni yeni koleksiyoner olmaktadır. Fikret’in koltuğunun altındaki Picasso’yu fark eder ve şu teklifi yapar;
Sana şahane bir akşam yemeği hazırlarım, 15 günde bende kalırsın, üstelik Türk Rakısı’da bulurum. Tek istediğim o tabloyu bana ver.
Fikret Mualla hiç düşünmeden teklifi kabul eder ve anında resmi veriverir.
Israrlı davetlerine rağmen bir daha da Picasso’nun atölyesine gitmez.
Yapayalnız bir ölüm
Dina Verny’nin himayesinden çoktan ayrılmış, kendisine yardımcı olan pek çok kişiyi üzmüş (aynı resmi farklı kişilere satmak, sattığı kişiden resmini gizlice alıp aynı kişiye yeniden satmak gibi) ve beş parasız kalmıştır. Üstelik 1962’de felç geçirmiştir. Polis korkusundan, alkol krizlerinden, travmatik ve huzursuz bir ömür geçirmiştir.
Ancak resimleri hayran kazanmaya devam ediyordu; Madam Farnande Agnes onu alkol bulamayacağı bir yere Reillanne’deki çiftliğe gönderdi. Başına da bir bakıcı tuttu.
Ancak Fikret çok geçmeden bakıcıyı başından kovaladı. 1967 yılının mayıs ayında yaşama veda ettiğinde kimse yanında değildi. Öldüğü günler sonra anlaşıldı. Evsizler mezarlığına defnedildi. Cenazesi yıllar sonra Türkiye’ye getirilecekti…
Döneminde Picasso’dan Giocometti’ye pek çok büyük sanatçının hayranlığını kazanan büyük usta, dermanı sanat ve şarapta aradı durdu.
Fikret Mualla’nın tuhaf, trajik ve acı dolu yaşamını Hıfzı Topuz hocamızın ‘Paris’te Bir Türk Fikret Mualla ‘ (Remzi Kitabevi 2014) adlı şahane kitabından okumanızı tavsiye ediyorum.
Eserlerinin bazılarını ise Sakıp Sabancı Müzesi’nin alt katında Şeker Ahmet Paşa’nın asılı olduğu tablonun tam karşısında izleyebilirsiniz.
Ebat olarak küçük çalışmalardır. Zaten Fikret Mualla büyük ebatlarda az eser üretmiştir. Ancak eserlerindeki enerjiyi anında hissedebilirsiniz.
Sanatla kalın…