Yine geçmişe bir yolculuğa çıkıyoruz. Eski Türk tarihine ilgisi olanlar bu olayı zaten bilir. Fakat eksik bilgilerle anlatılması sebebiyle birçok yanlışa düşülmüştür. Peki Kürşad Ayaklanması olarak anılan bu olayın esası nedir?
Olayın gerçekleştiği tarihte Göktürk Hanedanlığı Çin’in esareti altında bulunmaktaydı.
Göktürk halkı Çin’in çeşitli bölgelerine yerleştirilerek kontrol altına alınmak istendi.
Bazı soylular ve iyi askerler ise çeşitli rütbelerle Çin’in emri altına alınmıştı. Kürşad olarak anılacak olan Chie-shih-shuai da işte bu askerlerden birisiydi. İstihdam edilen bu adamların zamanla Türklük bilincinden uzaklaşarak Çinlileşecekleri düşünülüyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.
Göktürklerin büyük bir kısmı asla benliklerini kaybetmediler.
Hatta Türklük bilincini yitirmedikleri gibi esaret altına düştükleri ilk günden beri daima bağımsızlık planları içerisine girdiler. İşte bu zeminde 639 yılında bağımsızlık alevinin ilk kıvılcımları ateşlenecektir.
Peki nereden çıktı bu Kürşad ismi?
Olayın ana karakterinin adı Çin kaynaklarında Chie-shih-shuai olarak geçmektedir. Zira Hüseyin Nihal Atsız, Bozkurtlar adlı romanı için bu karaktere Türkçe bir isim aramış ve Kürşad namını uygun bulmuştur. Hikayenin romanda anlatıldığı günden beri Chie-shih-shuai Kürşad olarak hafızalara kazınmış ve bu tarihi şahsiyetin gerçek adı, bilhassa telaffuzunun da akılda kalması zor olduğu için, unutulmuştur. Olayın adı da o gün bugündür Kürşad Ayaklanması olarak kalmıştır.
Chie-shih-shuai 629 yılında abisi T’uli Kağan ile Çin topraklarına gelmişti.
Abisi Göktürkler’in yıkılışını görerek önceden Çin’e teslim olmuştu. Bu sebeple olsa gerek Chie-shih-shuai ile abisi görüş ayrılığı içerisindeydiler. Bunun yanı sıra Chie-shih-shuai rütbesini birkaç yıl içerisinde yükselterek Çin’de saray muhafızlarının generali olmuştu.
Uzun süreden beri bağımsızlık hareketini başlatacak ihtilalin planları yapılıyordu.
Chie-shih-shuai 40 kadar eski Göktürk beyleri ile birlik olduğu gibi abisi T’uli Kağan’ın oğlu Ho-lo-hu’yu da kendi safına çekmişti. Plana göre saraydan çıkıp dolaştığı sırada Prens Li Chih kaçırılacak ve onun vasıtasıyla saraya girilecekti. Daha sonra İmparator T’ai-tsung esir alınacaktı. Her şey yolunda giderse Ho-lo-hu Kağan yapılacak ve Göktürk Hanedanı yeniden tesis edilecekti.
Chie-shih-shuai ve 40 kadar adam Çin sarayının etrafında prensi beklemeye koyuldular.
Fakat tam o sırada hiç beklenmedik bir şey oldu. Muazzam bir fırtına patladı ve yağmur başladı. Havanın bozması sebebiyle Prens Li Chih saraydan çıkmadı. Ancak ihtilal ertelenemezdi, zira bu gizli planın açığa çıkma tehlikesi vardı. Chie-shih-shuai kararını verdi, saraya hücum edilip imparator kaçırılacaktı.
Bu saatten sonra Çin sarayı tam bir savaş meydanına döndü.
Chie-shih-shuai ve takipçileri saray muhafızlarıyla teker teker çarpışıyorlardı. Öyle ki dört savunma hattını da başarıyla geçtiler. Çin imparatorunu ele geçirmeye çok az kalmıştı ki General Sun Wu-k’ai aniden saraya hücum etti.
Chie-shih-shuai ve adamlarının bu kuvvetler karşısında durması imkansızdı. Ahırda buldukları atlara binip Ötüken’e doğru dört nala koştular. Wei Irmağı kıyısındaki devriyelerle karşı karşıya geldiler. Çoğu burada yaşamını kaybetti, kaçmaya çalışırken, suları hayli yükselmiş olan ırmakta boğulanlar da oldu.
Netice itibarıyla bu olay Türk tarihinde esarete karşı verilen ilk bağımsızlık mücadelesiydi.
orig07.deviantart.net
Ayrıca bu ayaklanma Türklerin hiçbir zaman esaret altında kalamayacağının da bir göstergesiydi. Chie-shih-shuai ve 40 kadar adamı bağımsızlık mücadelesinde yaşamlarını kaybettiler. Onların icraatları, ‘ya istiklal ya ölüm’ sözünün Türk tarihinde daima mevcut olduğunun da mühim bir göstergesidir.