AVRUPA Birliği’nin 28 ülkesinde oy kullanma hakkına sahip 427 milyon kişi bugünden itibaren Brüksel’de kendilerini temsil edecek parlamenterleri belirlemek üzere oy kullanmaya başlayacak. Kesin sonuçları pazar gecesi netleşecek seçimler Avrupa Parlamentosu’nun (AP) önümüzdeki beş yılda görev yapacak 751 üyesini belirlemenin çok ötesinde bir öneme sahip. AB, tarihi boyunca başta ekonomi bağlantılı olanlar olmak üzere çeşitli krizleri atlatmayı başardı. Gelinen aşamada ise tam anlamıyla bir ‘AB krizi’ söz konusu.
HANGİ YOL SEÇİLECEK
Bazı üye ülkelerin AB ilke ve değerlerinden uzaklaşma eğilimine girmesi, ilk kez bir üye ülkenin ayrılma sürecinde olması, ekonomik ve sosyal alanda yaşanan sorunlar seçimi kritik hale getiren bir konjonktür oluşturdu. Seçimler, AB ve 513 milyon vatandaşı için tarihsel bir kavşak olarak görülüyor. Konjonktürü çok iyi kullanan aşırı ve sağ partilerin saldırı, manevra alanları giderek daralan ana akım partilerin ise savunma pozisyonunda kaldığı seçimlerin sonuçları AB’nin yoluna daha birleşerek mi yoksa giderek ayrışarak mı devam edeceğinin de ilk sinyallerini verecek.
AB yanlıları, küresel sınamalara karşı koyabilmek için entegrasyon düzeyinin artırılması gerektiği ve birlikten güç doğacağı görüşündeler. Gelecekte AB’nin hayatta kalabilmesini de buna bağlıyorlar. AB karşıtları ise ulusal kimliklerin öne çıktığı, Brüksel’in şimdiki kadar ön planda olmadığı bir yapıdan yanalar. AB yanlısı hükümet ve partilerin zaman zaman çarpıtmaya dayalı, hayata geçirilmesi zor olsa da kulağa hoş gelen söylemleri kullanan popülistlerin hızını kesememeleri ve söylemlerini yenileyememeleri gelecek için alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.
GÜNLÜK YAŞAMı ETKİLİYOR
Yüksek vergi oranları, geçim gücünün yerinde sayması, istihdamda yaşanan sorunlar halkın çoğu zaman ‘bütün olumsuzlukların sorumlusu’ olarak görülen AB’ye yönelik tepkisinin artmasına neden oluyor. Ekonomik ortamın çok parlak olmadığı bir dönemde göç konusunun, kriz olmamasına karşın, sürekli gündemde tutulması da AB’nin üstesinden gelemediği sorunlar arasında yer alıyor. Başta ABD ile olmak üzere uluslararası ilişkilerde yaşanan olumsuz gelişmelerin etkileri de AB’nin işini zorlaştırıyor. Bu olumsuzluklara AB’yi AB yapan değerlerin bazı ülkeler tarafından hiçe sayılması da eklenebilir.
Kampanya süreci seçimden çok ‘AB referandumu’ havasında geçtiğinden oy eğilimlerinin de buna göre şekillenme olasılığı yüksek. Bunda belirleyici unsur ise katılım oranı olacak. 1979’dan beri her 5 yılda bir yapılan seçimlerin ilkinde katılım oranı yüzde 62’ydi. 2014’te ise yüzde 42.6’da kaldı.
BOŞUNA MI YARIŞIYORLAR
BEŞ yıl önceki seçimlerde ‘spitzenkandidat’ denilen, AP’deki siyasi grupların belirlediği lider adaylardan kazananın AB Komisyonu Başkanı olması yöntemi uygulanmıştı. Gelinen aşamada ise bazı üye ülkeler bu yönteme karşı. Hatta Macaristan Başbakanı Viktor Orban, spitzenkandidat sisteminde AB Komisyonu Başkanı olmaya en yakın isim, Hıristiyan Demokrat Avrupa Halk Partisi’nin adayı Manfred Weber’i kazanması halinde veto edeceğini şimdiden açıkladı. Fransa da yönteme soğuk bakıyor. Almanya ise hem Weber’in hem de yöntemin arkasında. AB liderleri, kriz konusu olma potansiyeli taşıyan, Birlik kurumlarının yeni yöneticilerini tartışmak için 28 Mayıs’ta Brüksel’de toplanacaklar.
4 GÜNDE TAMAMLANACAK
AP seçimlerinde tüm üye ülkeler aynı anda sandığa gitmeyecek. Perdeyi, AB’den ayrılma sürecini (Brexit) belirlenen sürede tamamlayamadığı için seçimlere katılmak zorunda kalan İngiltere ve popülistlerin ana akımı zorladığı ülkeler arasında yer alan Hollanda açacak. AP’ye İngiltere’den 73, Hollanda’dan 26 parlamenter girecek. Brexit olması halinde İngiliz parlamenterler AP’den çıkacak ve 751 olan üye sayısı 705’e düşürülecek. Yarın İrlanda ve Çek Cumhuriyeti, cumartesi de Letonya, Slovakya ve Malta sandığa gidecek. Geri kalan 21 AB ülkesinde ise oylar 26 Mayıs’ta kullanılacak. AP’de en fazla koltuğa 96 parlamenterle Almanya sahip olacak. En düşük üye sayısı (6) ise Malta, Kıbrıs, Estonya ve Lüksemburg’da.