Ülkemizin en sevdiği tiyatroculardan rahmetli Nejat Uygur'un bugün doğumgünü. Onun hakkında bilmediğimiz ne kadar çok şey varmış aslında. Gelin usta komedyeni bugün hep birlikte biraz daha yakından tanıyalım.
“Seyircinizi asla kırmayın! Seyirciniz gücenecekse eğer o laftan vazgeçin.” demişti Nejat Uygur. Onun gibi güzel bir sanatçıyı seyircisi de kırmamıştı elbette. Uygur Tiyatrosu bugün Türkiye'de nereye giderseniz gidin hala saygı gören, nezih bir topluluktur.
Her zaman vatandaşın derdini anlatan, tiyatronun İstanbul ve Ankara'dan ibaret olmadığını düşünerek sayısız turne düzenleyen üstadın en büyük tutkusu 'güldürmek'miş.
İyi ki de öyle olmuş yoksa biz onu hiç tanıyamayacaktık. Çünkü aslında o çocukken pilot olmak istiyormuş.
“Hiç unutmam Manisa'da olduğumuz yıllarda, yatak çarşaflarını alıp yüksek bir yerden aşağı atlamayı planlamıştım. Tecrübe pilotu olarak önce ağabeyim atladı ve ayağını kırdı.”
1927 yılında Kilis'te dünyaya gelen usta, babasının mesleği nedeniyle şehir şehir dolaşmış. Babası subay, annesi ise öğretmen. İlkokulu Siirt'te, Ezine'de, İntepe'de; orta okulu Sarıyer'de, Çanakkale'de, Manisa'da okudu.
Sonra Güzel Sanatlar Akademisi'nin Heykel Bölümü'ne girdi ama mezun olamadı. Gençlik yıllarında en büyük hayallerinden biri ise Amerika'ya gitmekmiş. Bu uğurda denizlere bile açılmayı bile göze almış.
“Benim gençliğimde herkeste Amerika'ya gitmek gibi çok yoğun bir istek vardı. Bu yüzden liman cüzdanı çıkarttım ve gemici oldum. Hiç unutmam, bir Panama şilebinde çalıştım. Gemide kimsenin canı sıkılmazdı. Onlara fıkralar anlatır, taklitler yapardım.
Herkes çok gülerdi. Sonra askere gittim, orada da arkadaşlarımı çok güldürürdüm. Giderek insanların yüzünü güldürmek bende tutku oldu. Sonra da tiyatro başladı zaten.'”
Bir dönem Sarıyer Halkevi ile Avni Dilligil Tiyatrosu'nda amatör oyunculuk yaptı. 1949'da Nejat Uygur Tiyatrosu'nu kurdu ve profesyonel oyunculuğa adım attı.
1950 yılında Necla Uygur ile evlendi. Birlikte turnelere katıldılar, birlikte güldürdüler herkesi. Biz onların çocuklarını hep 2 taneymiş gibi zannediyoruz değil mi? Süheyl ve Behzat…
Aslında Nejat Uygur'un tam 5 tane oğlu var. Sırasıyla; Süheyl, Süha, Ahmet, Kemal ve Behzat… Süheyl ve Süha ikiz bu arada.
Ne şanslı çocuklarmış… Bazı akşamlar ya plak dinlerler ya da film izlerlermiş mutlaka. Çocukları haftanın iki üç günü babaları eve film getirecek diye, heyecanla beklermiş. Bazı akşamlar da bütün aile kitap okurlarmış.
Otoriter ama eğlenceli de bir babaymış Nejat Uygur. Bu ince çizgiyi çocuklarına öyle doğru aktarmıştı ki, çocukları onun sevgisinden asla şüphe etmemiş.
Nejat Uygur tiyatrosunun yolculuğu 60 yıldan fazla sürecekti. Elbette zor zamanlarda geçecekti. Onun tiyatrosu, iki darbe dönemini de gördü. Hatta bir turne sırasında darbe olunca, baktı ki ekibi aç kalıyor Celal Bayar’ın maskını yapıp satmaya başlamış.
1974’te İzmir’deyken Kıbrıs çıkarması olmuş ve karartma olduğu için bütün tiyatrolar ayrılmış. Ama Nejat Uygur, tiyatrosunu kapatmayıp oyununu mavi ışıkta oynamış. Yeri gelince elbisesini satmış oyuncuların yevmiyelerini ödemek için. Ama asla işinin başından ayrılmamış.
Çünkü insanların en çok ihtiyacı olan şeyin ne olduğunu biliyordu; gülmek! Onun da bu hayatta vazgeçemeyeceği şey “güldürmek”.
Örnek aldığı en özel isimlerden biri. “İsmail Dümbüllü”ymüş. 60’lı yıllarda, Şehzadebaşı’ndaki “Güneş Sineması”nda oynuyormuş Nejat Uygur. Yılbaşlarında, Ramazanda Dümbüllü; hep onu izlemeye gelirmiş ve takdirini, alkışını asla esirgememiş.
Nejat Uygur sadece iyi bir oyuncu değildi. Sanata o dönemde devrim niteliğinde yenilikler getirdi. TV pogramlarının önünü açan isimdi Türkiye'de. “Evinde Tiyatro” cümlesini kuran ilk oydu. Önce kimse anlamamıştı onu ama yıllar sonra programları reyting rekorları kırmıştı.
Onunla en çok özdeşleşen oyunları ise, “Minti Minti” ve elbette “Cibali Karakolu” idi. Sadece tiyatro değil sinemada da yer aldı. Cafer Bey, Vizontele Tuuba ve son olarak da Mahsun Kırmızıgül'ün Beyaz Melek filminde rol aldı.
1970 yapımı siyah beyaz bir film olan “Cafer Bey”de, başrol oynadı. 1971’de “Cafer Bey İyi, Fakir ve Kibar”da yine başroldeydi ve bu sefer bir Feyzi Tuna filmiydi. Ardından 1974’te “Cafer’in Nargilesi” ile yine başroldeydi ve bu kez bir Fikret Uçak filmi olarak tamamlandı.
2004’te Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele Tuuba”sında; 2007’de de Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek” filminde oynadı.
Sanat yaşamı boyunca 50’den fazla ödül aldı büyük ustamız, babamız Nejat Uygur. Ben günümüze yakın olanlarından bahsetmek istiyorum. 1998’de Kültür Bakanlığı, Nejat Uygur’a “Devlet Sanatçısı” unvanını layık gördü, ki bunu kesinlikle hak etmişti.
1999’da “22. Avni Dilligil Tiyatro Ödülleri’nde “Belkıs Dilligil Onur Ödülü”nü aldı. 2006’da “Kemal Sunal Kültür Sanat Ödülü” gecesinde “En İyi Tiyatrocu” seçildi. 2007’de ise, “Altın Kelebek TV Yıldızları Yarışması, Tiyatroya Destek Yılı Özel Ödülü”nü büyük ustaya uygun gördü…
2013 yılına geldiğimizde ise büyük üstat felç geçirerek hayata gözlerini yumdu…
Uygur Tiyatrosu ise bugün dimdik ayakta ve kaldığı yerden devam ediyor perde açmaya. Şu sıralar Süheyl ve Behzat Uygur kardeşler anneleri Necla Hanım ile Markopaşa Müzikali'ni sahneliyorlar.
Geriye babalarından onlara çok büyük bir miras kaldı. Süheyl şöyle diyor: “Bize kalan en büyük miras; vatandaşın babaya, babanın vatandaşa, vatandaşın Uygurlara olan sevgisi… Türkiye’nin neresine gidersek gidelim büyük bir sevgi gösterisi var bize, bunun en büyük sebebi Nejat Uygur’dur.”
Behzat Uygur: Bizim en büyük mirasımız; onun oğlu değil çırağı olmaktı. Tiyatroda her şeyi ondan öğrendik, bize bıraktığı oyunlar da var. Öylesine güzel bir tiyatro biçimi bıraktı ki bize, bu çok önemli bir misyon. Bu tarz oyunlarda kadronuzun çok önemi var. Aynı sempatiyi taşıyan, aynı saygıyı duyan insanlar bulamazsanız, sadece sizin yetenekli olmanız yetmez. Sanıyorum biz de bu mirası har vurup harman savuran çocuklar değiliz. Her anını, onurlu bir biçimde Nejat Uygur’u düşünerek hayata geçiriyoruz.
Bir de bize vefat etmeden önce tiyatro aşkıyla yazdığı bu mektubu bıraktı. İyi ki doğdun büyük üstat…