AVRUPA ÜLKELERİNE YAKIN
Bakanlığın yaptığı açıklama, şöyle devam etti: “Kuruluş, yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin borçlarının rezervlerinden 2.6 kat fazla olduğuna vurgu yapmıştır. Bu oran, Moody’s’in bizden daha yukarıda notlandırdığı bazı gelişmekte olan ülkelerde dahi bizim çok üzerimizdedir. Ayrıca, kısa vadeli dış borcun yaklaşık yarısı da bankacılık sektörüne ait olup Türk bankaları ve Türk reel sektörü, Türkiye’ye ilişkin algının oldukça kötü olduğu, CDS spreadlerinin çok yükseldiği Ağustos-Eylül 2018’de dahi borçlarını yenileyebilmişlerdi. Bu yılın ilk çeyreğinde de borç çevirme oranı bankacılık sektörü için yüzde 128, reel sektör için yüzde 165 düzeyinde gerçekleşmiştir. Ayrıca döviz rezervlerine ilişkin olarak uluslararası düzeyde üzerinde mutabakata varılmış bir ölçüt bulunmamasına rağmen Dünya Bankası verilerine göre, son beş yıllık ortalamalara bakıldığında Türkiye’nin ithalat üzerinden ölçülen rezerv yeterliliği Türkiye ile benzer olarak tanımlanabilecek gelişmekte olan Avrupa ülkelerine yakın seyretmektedir.”
GÜÇLÜ PERFORMANS
Ekonomik kırılganlıklar değerlendirilirken dikkate alınması gereken bir diğer unsurun da ekonomik aktörlerin borçluluk düzeyi olduğu belirtilen açıklamada, “Türkiye, hem toplam ekonomi hem de her bir ekonomik aktör düzeyinde bakıldığında oldukça güçlü bir performans göstermektedir. 2018 yılı sonu itibarıyla, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin ortalama toplam borcunun GSYH’ye oranı yüzde 212.6 olarak gerçekleşirken, bu oran Türkiye’de yüzde 156.8’dir. Benzer şekilde Türk kamu kesiminin borçlarının GSYH’ye oranı yüzde 33.6 düzeyinde seyrederken gelişmekte olan piyasalar ortalaması yüzde 49.7’dir. Türk hane halklarının borç yükü GSYH’nin yüzde 14.7’siyken gelişmekte olan piyasalar ortalaması yüzde 37.6’dır. Finansal sektörümüzün borç yükü GSYH’nin yüzde 33’ü seviyesindedir. Buna mukabil yükselen piyasa ortalaması yüzde 33.6 olarak gerçekleşmiştir. Reel sektörümüzün toplam borcu GSYH’mizin yüzde 75.5’i iken gelişmekte olan piyasalar ortalaması yüzde 91.7 düzeyindedir” ifadeleri kullanıldı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıklamasında tüm bu verilerin yanında bir çok olumlu gelişmenin göz ardı edildiğin altı çizilerek, “Tüm bu verilerin yanında, kamu bankalarının yeniden sermayelendirilmesinin tamamlanması, Ödemeler dengesinde ithalat düşüşü ve ihracatta yaşanan artış ile sağlanan düzelmenin reel olarak döviz ihtiyacını ortadan kaldırması, IVME paketi ile birlikte ihracata yönelik firmaların finansmana erişiminin kolaylaştırılması ve diğer reform ajandasının kararlılıkla uygulanması, enflasyonda sağlanan düşüş trendi, artan turizm gelirleri, Adalet Bakanlığı’nın ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’ ve bunun gibi pek çok olumlu gelişmenin de göz ardı edildiğini üzülerek görmekteyiz” denildi.
‘HAKSIZ BİR ŞEKİLDE ELE ALDILAR’
– NORMAL koşullarda açıklamaya gerek bile duymadığımız ‘kurumların bağımsızlığı’ ve ‘serbest piyasa’ konusu da kredi derecelendirme kuruluşu tarafından haksız bir şekilde ele alınmıştır” ifadelerinin kullanıldığı açıklama da şunlara dikkat çekildi: “Merkez Bankası bağımsızlığına ve Merkez Bankamızın izlediği politikalara ilişkin olarak, Türkiye sabit kur rejiminin ve bağımsız olmayan para politikasının olumsuz sonuçlarını 2001 krizi ile çok ağır bir şekilde deneyimlemiştir. Türkiye’nin 2003 yılından beri uyguladığı ekonomik politikalardaki temel unsur, her koşulda serbest piyasa ekonomisinin gerekleri ile uyumlu hareket etmek olmuştur. Bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimciliğin teşvik edilmesi ekonomi politikalarımızın merkezinde yer aldığı gibi bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti için ne bugün ne de yarın asla söz konusu olmayacaktır.”