Nazlı Ilcak'ın tahliye edilmesinde sonra Ilıcak'ın daha önce yazmış olduğu yazılar ve açıklamaları sosyal medyanın gündeminde. Peki neler demişti, neler yazmıştı Ilıcak?
Not: Görsellerin altında bulunan linklerden kaynak yazılara ulaşabilirsiniz.
12 Eylül darbesi öncesi, başyazarı olduğu Tercüman gazetesinde yazdığı yazıyla darbeyi destek verdiğini açıkça söylemişti.
Ülkemizde uygulanan internet yasakları içinse “Düşünceye değil, pornoya sansür” başlığıyla yazdığı yazıyla, sansürü destekleyen bir metni kaleme aldı.
www.sabah.com.tr
Ilıcak köşe yazısını şu cümlelerle bitirmişti: “İnternet ortamında ABD, İngiltere, Almanya, Avusturya vs. gibi çok sayıda demokratik ülkede, bu tür alternatifli düzenlemeler yapılıyor.”
Şike davası sebebiyle Aziz Yıldırım'ı hedef aldığı yazısını, Fetullah Gülen ile ilgili düşünceleriyle bitirmişti.
www.sabah.com.tr
Köşe yazısında yer alan son cümleler şöyle: “Yıldırım, Gülen'i ne sanıyor acaba? Güç kazanmak adına, başkasının canını yakacak tıynetsiz biri mi? “Kişi herkesi kendisi gibi bilebilir” mi desem acaba. Mağduriyetini kanıtlamak için bir zalim arıyorsa, o sıfat Gülen Hocaefendi'ye inanın hiç yakışmaz.”
15 Temmuz darbe girişiminden 2 gün önce tutuklanan FETÖ üyeleri için “Çıkacaklar, inansınlar” demesi ise herkesi düşündürmüştü.
www.youtube.com
2016'da gerçekelen Ankara'daki bombalı terör saldırısının ardından attığı tweet ise, terör üzerinden siyaset yaptığı gerekçesiyle oğlu Mehmet Ali Ilıcak dahil birçok kişiden tepki gördü.
“Amirallere suikast” kumpasında tahliye edildikten sonra yeniden tutuklama kararı çıkartılan ve tutuklanmadan önce intihar eden Yarbay Ali Tatar için yazdığı yazı ise hafızalardan hiç silinmedi.
www.sabah.com.tr
Yazının sadece bir kısmı: “Görüldüğü gibi, amirallere suikast ilk günden itibaren iddianamede yok. Ama bakıyoruz, birdenbire Ali Tatar'ın intiharı üzerinden Poyrazköy davasını itibarsızlaştırmak gayretleri yoğunlaşıyor. Bu ne iş!”
Bugün TV'de yaptığı “Bakın 1 Kasım geliyor. 1 Kasım'da Osmanlı saltanatını yıkmıştık, şimdiki 1 Kasım'da da Cumhuriyet saltanatını yıkacağız” sözleri ise hiç unutulmadı.
www.youtube.com
Yazılarında birçok kere Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu Türkan Saylan'ı hedef almış ve Saylan'ın masum olmadığını ima eden paylaşımlarda bulunmuştu.
www.sabah.com.tr
Ergenekon davası kapsamında 2009'da Türkan Saylan'ın evi ve ÇYDD merkezine baskınlar yapılmış ve aranmıştı. Nazlı Ilıcak, bu konuyla bir değil, birden fazla yazı yazdı. Bunlardan bir tanesinde Saylan'ı şu sözlerle itham etmişti:
“Mahkûm olmayan herkes masumdur ama “şüphelidir”; bunu aklınızdan çıkarıp, her tutuklananın arkasından “Hukuk darbesi” diye lütfen feryat etmeyin. Mahkeme kararını bekleyin.“
Türkan Saylan'ın ÇYDD çatısı altında eğitimlerine destek verdiği kız öğrenciler için yaptığı “peşkeş çekme” suçlaması ise hiç ama hiç unutulmadı.
www.sabah.com.tr
Ilıcak'ın “iddia” olarak sık sık paylaştığı ve belgelere dayandırılmayan bu ithamları, birçok kişinin hafızasında hala duruyor. Nazlı Ilıcak, bu ithamlara köşesinde birden fazla yer verdi. Onlardan bir tanesinden kesit: “Aynı mektupta, “cumhuriyetin geleceği ve korunması için, Deniz Eğitim Öğretim Komutanlığı'na bağlı okullarda okuyan öğrencilerin önemi” vurgulanıyor. Bu komutanlıkla, ÇYDD'nin ortak yürüttüğü “Deniz Yıldızı Projesi”nin başarısı hatırlatılıyor. Mektupta, “Saygıdeğer Hanımefendi”den, “öğrencilerle tanıştırılan kızların, öğrencilerle olan irtibatının aksatılmaması, bu öğrencilerin morallerinin düzeltilmesi için tanıdık gazeteci, bürokrat ve akademisyenlerle görüştürülmesi” tavsiye ediliyor. Kızların, teğmenlerin evlerine sık sık giderek, onları kontrol altında tutması isteniyor.
Ümraniye soruşturması kapsamında tutuklanan ve cezaevinde akciğer kanserine yakalanarak hayatını kaybeden Kuddusi Okkır hakkında yazdığı yazı hafızalara kazındı.
odatv.com
Ilıcak, Okkır'ın Ergenekon'un illegal faaliyetlerinde görev yaptığını iddia etmiş, hapishanede tutulma sebebinin ise “tedavi amaçlı” olduğunu yazmıştı. O yazı şöyleydi: “Tutukluyken kanser olup hayatını kaybeden Kuddusi Okkır'ın ismi, Ergenekon'u itibarsızlaştırma gayretlerinde önemli yer tutuyor. Oysa, Kuddusi Okkır'da da, aynı Veli Küçük ve Muzaffer Tekin gibi meşhur Ergenekon belgeleri ele geçirilmişti. Ve Kuddusi Okkır, bu dokümanların şekillendirilmesinde görev aldığını, ifadesinde kabul etmişti. “Ergenekon Yeniden Yapılanma” ile “Lobi” belgeleri, hükümeti devirmek üzere sivil toplum örgütleri ve basınla işbirliği yapmayı da ihtiva eden, kapsamlı bir eylem planıydı.
Ali Fuat Yılmazer, Kuddusi Okkır hakkında şunları söylüyor: “Okkır, Ergenekon'un illegal olan faaliyetlerinin nasıl yapılandırılacağına dair öneriler geliştirmişti; ifadesinde de bütün bunları kabul ediyordu. Tutuklandıktan sonra, zaten önceden kanser olduğu anlaşıldı. Savcılık, ailesine yardımcı olmak istedi; şahsın sosyal güvencesi yoktu. ‘Serbest kalırsa tedavisini yaptıramazsınız, bırakın tutuklu kalsın; hastanede tedavi görecek; ne zaman isterseniz serbest bıraktırırız' şeklinde yaklaşımları olmuştu.”
Kuddusi Okkır'ın “Ergenekon'un kasası” olduğuna dair iddia, belki medyada yer almış olabilir. Ama, bu şekilde resmi bir kayda ben rastlamadım. Ergenekon iddianamesinde de, -Temmuz 2008'de vefat etmesi dolayısıyla- Okkır şüpheliler arasında değil. Dolayısıyla iddianamede, “Ergenekon'un kasası” isnadına rastlanmıyor. Okkır'ın adı, diğer sanıkların ifadelerinde geçiyor. Meselâ Muzaffer Tekin, Ergenekon Yeniden Yapılanma başlıklı belgenin, kendisine, “Milli Irgat” kod adlı Kuddusi Okkır tarafından verildiğini söylüyor. Bir başka şüpheli Gazi Güder, “Kuddusi Okkır beni Muzaffer Tekin ile tanıştırmak istedi” diye konuşuyor. Kısacası, hükümeti yıkma gayretleri içinde, Okkır'ın rolü olduğu inkâr edilemez.”