Orhaniye Martı Marina & Yacht Club
Marmaris’ten 18 kilometre uzaklıkta Datça Yolu üzerinde bulunan Orhaniye Martı Marina & Yacht Club’e varır varmaz derin bir nefes alıyorum. Yeşilliklerin içerisinde, doğayı hırpalamadan yapılmış bir oteli, restoranı ve plajı bulunan Marina, Orhaniye’de yüzlerce tekneye ev sahipliği yapıyor. Yolculuğumuzun başladığı noktadan ayrılmak zor gelse de gidip görülecek, tadına bakılacak daha çok cennet var.
Dirsekbükü Koyu, Marmaris
İlk durak, Orhaniye Martı Marina’dan yelkenliyle yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuk sonrası sadece tekneyle gidilebilen Dirsekbükü Koyu. O güzelliği ve duruluğu nasıl tarif etsem size bilemiyorum. Balıkların mutluluktan parendeler attığı berrak mı berrak bir deniz, yemyeşil tepeler, huzur veren dinginlik. Datça’dan sonra yıldızların yeryüzüne bu kadar yakın göz kırptığı ikinci cenneti bulduğumu söylemeliyim. Yıldızların altında ve sakinliğin tam ortasında gece denize girmenin, bu kadar yakıştığı bir koy olamaz sanırım. Teknecilerin gözbebeği olan Dirsekbükü Koyu’nun, aynı zamanda mavi yolculuk seyahatlerinin de uğrak koyu olduğunu belirtmeliyim. Issız bir koyda, hem ruhunuzu hem de bedeninizi karantinaya almak isterseniz, Dirsekbükü’nü kesinlikle es geçmeyin derim.
Söğüt Koyu, Marmaris
Tepelerin ardında yeşillikler içinde evler, kıyıda dans eden balıkçı tekneleri, sahilde sevimli pansiyonlar ve plajlar, tertemiz bir deniz, leziz mi leziz bir restoran, Söğüt Koyu’nu tarif edebilecek tanımlar sanırım. İskeleye varır varmaz, bu şirin köyü keşfetmek için hemen kendimi dışarı atıyorum. Söğüt Köyü’nün sahil şeridini bir çırpıda fotoğrafladıktan sonra arnavut kaldırımlı küçük sokaklardan içerilere girip çiçeklerle süslenmiş evleri ve pansiyonları incelemeye koyuluyorum. Hepsi bir içim su.
Söğüt’ün denizinin Dirsekbükü kadar etkileyici olmadığı aşikâr olsa da akşam yemeği için ahtapotuyla ve kendi yaptıkları cheesecakeleri ile ünlü Octopus Restoran, bu açığı fazlasıyla kapatmayı başarıyor. Restoran ve pansiyon gibi olanakların bulunduğu Octopus, tekne severlerin favorisi. Olur da yolunuz Söğüt’e düşerse, sahildeki kafelerde ya da restoranlarda bir yudum içki eşliğinde manzaranın tadını çıkarmayı ve arnavut kaldırımlı sokaklarda yürümeyi sakın ihmal etmeyin.
Kocabahçe Koyu, Marmaris
Sadece tekneyle gidilebilen Kocabahçe Koyu, yeşil ve mavinin muhteşem buluşmasında başrolde oynuyor. Lüks bir kamp alanı bulunan koyda, deniz o kadar temiz ki balıklarla beraber oynaşarak yüzebiliyorsunuz. İskelesi bulunan koya, tekneyi yanaştırdıktan sonra turkuaz sularda serinleme zamanı. İskeleye bağladığımız restoran sahipleri, yardımcı ve cana yakın tavırları ile Kocabahçe Koyu gibi kalbimizi fethetmeyi başarıyor. Yüzdükten sonra Kocabahçe Koyu’nun incisi Sailor’s Paradise Restoran’da eşsiz lezzetlerle buluşuyoruz. Kalamar, baharatlı ev patatesi, mücver, vişneli pazı dolması aklımda yer edenlerden bazıları. Bu sırada yemek yerken arılardan çok korktuğumu gören restoran sahibi, elinde metal Eurocent’ler ile geliyor. Yabancı müşterilerinden birinden öğrendiğine göre Eurocent’in içindeki bir maddenin, arıları kaçırdığını anlatıyor. Masamıza bırakıp gittiğinde ancak rahat bir nefes alabiliyorum. Kocabahçe’ye mavi tur ya da tekne turları ile gelip kendinizi, yeşil ve mavinin düğününe bırakmanızı tavsiye ederim. Şehre döndüğünüzde artık siz, eski siz olmayacaksınız, bunu garanti edebilirim.
Yüzünüzü doğaya ve denize dönün, orada hiçbir yerde bulamadığınız huzur ve dinginlik sizi bekliyor olacak. O yüzden, ülkemizin cennet köşesi, yemyeşil doğası ve turkuaz suları ile Marmaris’te aklım kalarak İzmir’e dönüyorum. Ayrıca bu enfes turda, beni misafir eden Narince Tekne sahipleri sevgili Gökçe Narin ve Cüneyt Narin’e sonsuz teşekkürler.