Brno’ya, Çekya televizyonu tarafından Avrupa’nın en eski manastırlarından birinde gerçekleşmesi planlanan, hakkımdaki bir belgeselin çekimi için Viyana’dan geldim. Gelir gelmez de Çekçe çevirmenim, Çekya’nın eski Türkiye büyükelçisi, Türkolog Thomas Lane’yle buluştum. Manastırın kitaplığında, binlerce cilt eski kitabın ve dünya haritalarının arasında Çek okurlarına yazarlık serüvenimi anlattık. Sonrasında, tavuskuşlarıyla rahiplerin kol gezdiği kuytu avluda dinlenmeye fırsat bulamadan, kendimi Brno’nun büyüsüne bıraktım.
Bu sıfat, yani ‘büyü’ Çekya’nın ikinci büyük kentini çok iyi tanımlıyor.
Hele Mozart’ın ‘Büyülü Flüt’ operasını ve ‘Papageno’ aryasını anımsarsanız. Don Giovanni’nin Prag’daki başarısından çok daha önce, henüz 11 yaşındayken, babası refakatinde ve kız kardeşiyle buraya gelmiş Mozart. Ve Reduta Tiyatro’sunda herkesi şaşırtan, nefes kesici bir konser vermiş (1767). Bu unutulmaz konserin anısını günümüzde, tiyatronun önündeki heykel sürdürüyor. Beyaz sütunun üzerinde simsiyah ve çıplak gövdesiyle bir çocuk var. Kanatlanmış, uçmak üzere. Çocuk Mozart’ın neden böyle anadan doğma tasvir edildiği de ayrı bir tartışma konusu. İçerde, besteciyi o yaşta, üzerine dar gelen mavi giysilerle tasvir eden bir tablo da var çünkü. Bu tablo hiç kuşku yok gerçeği yansıtıyor, heykelse yontucunun hayal dünyasını. Mozart o tabloda al yanaklı, peruklu, tombulca bir çocuk, bu heykeldeki gibi kanatlı bir küçük melek değil.
Çek halkının musikiye olan büyük ilgisini burada anımsatmama gerek yok sanırım. Bu halkın bağrından Dvorak, Smetana, Yanaçek gibi büyük besteciler çıktığını biliyoruz. Yanaçek’in adını taşıyan son derece modern bir tiyatro da var Brno’da. Bütün önemli yapılar gibi bu güzelim tiyatro binasının önünde de park yasak. Yasağa uymayan birini görsem onu “Yana çek” diye uyarırdım kuşkusuz, bilmem anlar mıydı bu şakayı? Zannetmiyorum… Biz Brno’yu gezmeye yayan devam edelim.
Heykeller şehri
Brno’da ünlü bestecilerin heykelleri yok yalnızca, kentin Barok mimarisine aykırı düşen, sanırım özellikle bu amaç için dikilmiş modern heykeller de var. ‘Zaman’ adlı astronomik saat örneğin! Saatten başka her şeye benziyor. Ünlü ‘Cesaret’ heykelindeyse bir şövalye ve atıyla tanışıyoruz. Atın nallarıyla bacakları alabildiğine uzun; terkisindeki, sol elinde kalkan, sağ elinde mızrak, alabildiğine küçük. Ve yüzü yok. Belli ki atından alıyor cesaretini ama gerçeği kendi gözleriyle görmeye de cesaret edemiyor. Moravya alanının tam ortasında, çevredeki tarihsel yapılara meydan okumakla yetiniyor. Ne bir tehlike var görünürde ne de bir düşman.
Brno kenti düşmana karşı bu ‘Cesaret’ heykelini dikmeden çok önce, 13’üncü yüzyılda Spilberk Kalesi’ni inşa etmiş, mahzenlerine de monarşi düşmanlarını kapatmış. Şimdi onların hayaletleri dolaşıyor bu akça pakça, güzel kalenin zindanlarında. Ve artık kitaplarını Çekçe değil Fransızca yazsa da, uzun yıllardır Prag’da değil Paris’te yaşasa da, Brno doğumlu Milan Kundera selam ediyor kalenin surlarından. Bu selam önemli, çünkü birçok yazar ve sanatçının aksine, 90 yaşına merdiven dayamış Kundera ne bir TV programına çıkar ne de gazete sayfalarında ya da Facebook’ta boy gösterir. Onu en iyi görebileceğiniz yer, tanıyabileceğiniz mekân, kitaplarıdır. Hararetle öneririm.