“Sanat ve teknoloji: Yeni bir birlik!” 1919’da kurulan ve 20. yüzyılın en önemli sanat ve tasarım okulu olan Bauhaus’ın ütopik vizyonu buydu… Bauhaus, 1919’da Almanya’nın Weimar kentinde kuruldu. Siyasi baskılar sebebiyle önce Dessau’ya, sonra Berlin’e taşındı. En sonunda 1933’te Nasyonel Sosyalistler’in iktidara gelmesiyle kapandı. Buradan çıkan tasarımcı ve mimarlarsa tüm dünyaya yayıldı ve modernist anlayışı, sade ve fonksiyonel görsel dili devam ettirdi. Bauhaus zamanının tasarım anlayışında bir devrim yarattı; eskiyi taklit eden, süslü ve ağır estetik anlayışının yerini sade bir dil aldı. Form, fonksiyonu takip etti. Etkisini günümüze kadar sürdürerek ‘iyi tasarım’ anlayışını yerleştirdi.
Bauhaus, 100. yılını sadece Berlin’de değil, Almanya’nın çeşitli şehirlerinde sergiler, paneller, workshoplar, yayınlar ile kutluyor. Sokaklarda, metro istasyonlarındaki afişler zaten gözünüzden kaçmayacaktır. Berlin’in merkezi Bauhaus, etkili yapılar açısından zengin. Bunlardan en önemlisi, okulun ilk direktörü Walter Gropius’a ait 1979’da tamamlanan ikonik Bauhaus-Archiv / Museum für Gestaltung. Bina şu anda renovasyonda, koleksiyonun bir kısmı Charlottenburg’de bulunan Temporary Bauhaus-Archiv’da. Müze olmasa yolunuzun düşmeyeceği bir meydanda, küçük kapısından giriyorum. Duvarlarda fotoğraflarla Bauhaus tarihi anlatılıyor ama asıl ilginci sergilenen ürünler; lambalar, çatal bıçaklar, çaydanlıklar… Ürünler 100 yıl önce tasarlanmış gibi değil; güncel ve havalı. Evinize koysanız antika gibi gözükmez. Hemen yandaki ev ürünleri markası Manufaktum’da da Bauhaus’un 100. yılı kutlanıyor. Bauhaus tasarımları Manufaktum ürünleriyle yan yana; fiyatlar müzedeki eserler gibi!
Dünya mirası toplu konutlar
Kısa bir metro yolculuğuyla Berlin’in kuzeyinde yer alan ve 2008’de UNESCO Dünya Mirası listesine giren Siemensstadt bölgesindeki toplu konutlara gidiyorum. Bu yapılar, dönemin avant-gard mimarlık kolektifi ‘Der Ring’ tarafından Siemens fabrikasında çalışan işçiler için 1932’de tasarlanmış. Her aileye eşit mekan, güneş ışığı ve yeşil alanlara erişim gibi hedeflerle yola çıkılmış. Banklardaki emekliler, parkta toplanan gençler ile ortam turistiklikten uzak.
Meraklı bakışlarım ile oraya ait olmadığım belli; ama sakinler bu duruma alışkın. Yalın, sadece farklı boyutlarda pencerelerle bezenmiş bir yapının geniş bahçesindeyim. Cepheye eklemlenen silindirler, katları birleştiren balkonlarla muhtemelen mimarı Hans Scharoun’ın onaylamayacağı perdeler var. Biraz ileride Bauhaus’un ilk direktörü Walter Gropius’un geometrik yapılarıyla karşılaşıyorum. Günümüzden bakınca çok bir özelliği yok gibi duruyor ama bu fonksiyonel, estetik dönemi için devrimsel. Hemen arkasındaki Hugo Häring yapılarının toprak tonları bahçe ile uyumlu, böbrek şeklindeki balkonda bir teyze çamaşır asıyor.
Atatürk’ün katafalkının mimarı
Buradan, Weimar Cumhuriyeti döneminde işçilerin yaşam koşullarını düzeltmek için yapılan projelerden biri olan Hufeisensiedlung’a doğru Neuköln’e yol alıyorum. 1925-1930 arasında inşa edilen yapının mimarı tanıdık bir isim: Bruno Taut. Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle Türkiye’ye göç eden Bruno Taut Mustafa Kemal Atatürk’ün katafalkını da tasarlayan isim. Burası da turistik olmayan bir mahalle, sokaklarda insan yok. Eserinin en etkileyici özelliği canlı renkli cepheleri. Bu yapı da UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Şimdi iki bin daireye ev sahipliği yapan at nalı şeklindeki yapılarda o zamanlar işçi blokları için lüks sayılan özel mutfak ve banyo yer alıyor yapının tam ortasında da komünal bir bahçe var.
‘Batılı değerler’ mahallesi
Sonraki durağım, Hansaviertel bölgesinde yer alan Interbau ‘57. Buradaki binalar İkinci Dünya Savaşı’nda tamamen yıkılan bölgeyi yeniden inşa etmek ve Doğu Almanya’daki sosyal konutlara bir cevap vermek için 1957’de düzenlenen uluslararası bir yarışmanın sonucunda yapılmış. Projede yer alan 36 mimar arasında Oscar Niemeyer, Arne Jacobsen, Alvar Alto ve Walter Gropius var. John F. Kennedy’nin “Ich bin ein Berliner” sözünü söylediği yer.
Batılı demokratik ideallerin yapılarda ve yaşam alanlarında somutlaşacağı ‘geleceğin şehri’ fikriyle yola çıkılan bölgenin planlamasında, büyük yeşil alanlar ve komünal kullanımlar öne çıkıyor. Artık insan yüzü görmek istiyorum! Kısa bir yürüyüşle sanat ve kültür merkezi Haus der Kulturen der Welt’e ulaşıyorum. Burası, Soğuk Savaş döneminde, Benjamin Franklin Vakfı tarafından Batı Almanya’ya hediye edilmiş. Amaç, sergiler ve festivallerle Amerikan kültürünü tanıtmak. Tasarımcısı Hugh Stubbins, ‘özgürlüğü simgeleyecek’ bir yapı olarak düşünüyor burayı. Kavisli çatısının ise Doğu Berlin’den de görünmesine özen gösteriyor. Değişen programında ilginç performanslar oluyor. Spree nehrine bakan terasında bir şeyler içmek de güne güzel bir bitiş oluyor.
Bunları da kaçırmayın
27 Ocak 2020’ye kadar açık kalacak ‘Original Bauhaus’ sergisini kaçırmayın. Bauhaus’un asıl yuvası Dessau şehri. Berlin’e 1.5 saat mesafede olan şehirde Bauhaus kampüsünü ziyaret edebilir ve eskiden öğrenci yurtları olarak kullanılan binada geceyi geçirebilirsiniz. Diğer tüm etkinlikleri www.bauhaus100.com adresinden takip edebilirsiniz.