Birinci Dünya Savaşı ve devamında şehirlerde yaşanan yıkımlar, bu şehirlerin nasıl ayaklanacağını en önemli soru olarak dünya gündemine taşıdı… Yeniden kurulacak dünyada şehir hayatı neye benzeyecek, ihtiyaçlar nasıl şekillenecekti? Aralarında İsviçreli Le Corbusier’nin de olduğu mimar ve şehir plancıları, 1933’te bu konuya kafa yormak için bir araya geldi. Marsilya-Atina arasında seyahat eden bir geminin içerisinde yapılan tartışmalar sonucu kapsamlı bir rapor hazırlandı. Ancak o esnada yaşanan İkinci Dünya Savaşı şehirleri başka bir yıkıma daha uğrattı. Rapor da ancak 1943’te, ‘Atina Anlaşması’ adıyla yayımlandı. 33 şehirde yapılan araştırmalarla belirlenen problemlerin çözümüne yönelik manifesto niteliğindeki anlaşmada, şehirciliğin belli başlı dört işlevi; barınma, çalışma, dinlenme ve ulaşım konusundaki çözümler paylaşıldı.
Ormandaki uzay gemisi gibi
Ortaya konan ilkelerin halen uygulandığını söyleyemeyiz. Ancak o ilkeler doğrultusunda hazırlanmış yaşam alanları bugüne kadar geldi. Le Corbusier’nin resmi olarak ‘Unite d’Habitation’ yani ‘Konut Üniteleri’ adını verdiği, ama ‘Gözalıcı Şehirler’ lakabıyla anmakatan hoşlandığı toplu konut projeleri beş noktada hayata geçirildi; Fransa’nın Marsilya, Nantes, Briey ve Firminy kentleri ile Almanya’nın başkenti Berlin. Berlin’de 1958 yılında inşa edilen ve sonradan ‘Typ Berlin’ veya ‘Corbusier Haus’ olarak anılan yapılar 17 katta 530 daireden oluşuyor. Fransa’daki örneklerinden farklı kat planlarına sahip bina 53 metre yüksekliği, 23 metre derinliği ve 141 metrelik eniyle, ormanın ortasına kondurulmuş bir uzay gemisini andırıyor.
“Güneş, boşluk ve doğa”
Berlin Olimpiyat Stadı’na komşu olan konut üniteleri, S-Bahn’ın Olimpiastadion durağından ulaşılabiliyor. Westend bölgesinde yer alan, UNESCO Mirası Listesi’ne 2016’da dahil edilen yapının bahçesinde dolaşıp binanın girişinde, yapıldığı dönemdeki fotoğraf ve haberlerin yer aldığı ufak sergiyi ücretsiz olarak gezebilirsiniz. 60 yaşını geçen yapı, Le Corbusier’in, hemen arka cephesine yerleştirdiği rölyefte anlattığı şekliyle, doğanın ortasına yerleştirilmiş, bireylerin özgürlük alanlarının birbirlerine müdahalede bulunmadığı, iki bin kişinin yaşadığı dikey bir köy. Altını çizdiği özelliklerden maksimum verimi alan bir yapı burası: Güneş, boşluk ve doğa. Kendi sözleriyle tekrarlayalım: “Modern şehir budur işte: Güneşin altında, açık alanda, yeşillerin arasında…” Corbusier Haus’un ilk yıllara göre sayıları oldukça az olan sakinleri ne kadar önemli bir yerde yaşadıklarını farkındalar ve soracağınız sorularla ilgili size yardımcı olmaya hazırlar. Mimari meraklılarına duyurulur.