Pırlantalar neden bu kadar değerli gelin hep birlikte bakalım!
Pırlantalar bugün birçok kadının vazgeçilmez aksesuarı. Kadınlar bu muhteşem taşı boynunda, kulağında, parmağında görmekten çok hoşlanıyor. Hatta pırlantasız asla 'evet' demiyorlar.
Hatta kadınlar pırlanta ile kendini oldukça çok özel hissediyor. Bunun sebebi sadece şık ve pahalı olması da değil. Çok daha manidar bir anlamı olan bu konuya birazdan geleceğiz ama önce pırlantanın serüvenine bir bakalım.
Dünya bir toz bulutu idi diye klişe bir cümle ile giriş yapsak hiç de abartmış olmayız. Çünkü pırlantanın ham maddesi olan elmasların oluşumu dinozorlardan bile önceki zamanlara dayanıyor.
Neredeyse zamanın başlangıcı ile aynı yaşta olan elmaslar, milyonlarca yıl öncesinde oluşmaya başlamış. Öyle ki gökyüzündeki birçok yıldızdan bile daha yaşlı aslında bu taşlar.
En genç elmas 900 milyon yaşında, en yaşlısı da 3.2 milyar yaşındadır.
Elmas; yer kabuğunun 200 km altında, son derece yüksek ısı ve basınç olan bir ortamda saf karbon olarak kristalleşmiş. Binlerce yıl içerisinde yanar dağlardaki volkanik lavlar sayesinde yüzeye çıkmaya başlamış.
Elmas, sadece tek bir elementten (karbon) oluşan tek değerli madendir.
Doğanın yıpratıcı koşullarına dayanabilen çok az elmas, günümüze ulaştı. Şu kadarını söyleyelim 250 ton kum, kaya ve çakıl ayrıştırılarak sadece 1 karatına ulaşılabiliyor. Bulunan bu taşların da sadece çok az bir kısmı cilalanıp mücevher haline getirilebiliyor.
Oldukça ince bir işçilikle üretilen pırlantanın %95 i renksizdir. %5 i ise renklidir ve renkli pırlantalar oldukça özeldir.
İlk elmas madenciliği yaklaşık M.Ö. 800 yıllarında Hindistan'da başlamış. Günümüzde Sibirya'nın ve Kanada'nın donmuş tundralarında, Afrika'nın sıcak çöllerinde ve okyanusların derinliklerinde bulunuyor.
Bugün ne kadar modern yöntemler kullanılsa da elmas bulmak hala çok zor bir iş.
İşlenip kesilmesi ise apayrı bir beceri ve sabır istiyor. İlk çağlarda hiçbir aletin kesemediği, en sıcak ateşin bile üzerinde bir iz bırakamadığı elmasa; doğaüstü bir varlık gözü ile bakılıyordu.
Bu yüzden Yunanlılar için Tanrının göz yaşları, Romalılar için gökten kopan yıldız taşlarıydı. Hintliler elmasın kişiyi kötülüklerden koruduğuna inanırken pek çok kralla kraliçe de onun güç ve şans getireceğini düşünüyordu.
Aşk Tanrısı Cupid'in oklarının ucunun da elmastan olduğuna inanılırdı. Antik zamanlarda krallar savaşa giderken yakalarına elmas çiviliyordu. Elmasın onları koruyacağına inanıyorlardı.
Hatta onlara göre; elmaslar tanrılardan gelen ve sıradan insanların anlayamayacağı sihirli süper güçlere sahiptiler.
Yine eski çağlarda elmaslar olduğu gibi biçim verilmeden kullanılıyordu. Çünkü işlenmesi çok zordu. Hatta İngilizce ismi olan 'diamond' da bu özelliğinden geliyor. Yunancada 'evcilleştirilemez, fethedilemez' anlamındaki 'adamas' kelimesinden türemiş.
Türkçedeki pırlanta ise 'brilliant' kelimesinden geliyor. Yani çok parlak annecim çok…
İşte elmaslar şifa veren, uğur getiren, müthiş gizemli bir taş iken 15. yüzyılda aşkın ve bağlılığın simgesine dönüştü. Bu geleneği başlatan kişi ise Avusturya Arşidükü Maximillian.
Efendim kendisi o zamanlar dünyalar güzeli Burgonya düşesi Mary'e aşık olur ve nişan törenlerinde ona elmas bir yüzük hediye eder. Bu hediye tüm cemiyet tarafından o kadar tutulur ki bir anda popülerleşir ve neredeyse tüm dünyaya yayılır.
1600'lü yıllarda ise Venedikli bir pırlanta işleyicisi tarafından Peruzzi Kesimi keşfedildi. Böylece elmaslar ham halinden kurtuldu. Bugünkü büyüleyici halini almaya başladı.
Öncesindeki popüler kesimlere nazaran Peruzzi Kesimi’nde pırlantanın taç kısmındaki faset sayısı 17’den 33’e çıkarıldı ve bu da pırlantanın parlaklığını oldukça yükseltti.
Günümüzde hala en yaygın olarak kullanılan pırlanta şekli, Yuvarlak Kesim olan Brilliant Cut'tır. 1919 yılında Marcel Tolkowsky tarafından keşfedilen kesim en parlak sonucu veriyor.
Yuvarlak Kesim, kesimin optik özellikleri, kesim oranları, ışığı yansıtması gibi pek çok açıdan diğer kesim türlerine göre daha popüler olmasında en etkili faktördür.
Pırlanta alırken renk, parlaklık ve kesim gibi pek çok şeye dikkat etmek gerekiyor. Ama bakmanız gereken en önemli şey: karat!
Son olarak Marilyn Monroe ve tüm kadınlar pırlanta aldıklarında kendilerini neden özel hissediyor bunu da açıklayalım.
Çünkü elmaslar doğada eşi benzeri bulunmayan bir taştır ve çok uzun bir serüvenden büyük bir emekle bugünlere gelmiştir. Hiçbir elmas birbirine benzemez, hepsinin kendine has bir yapısı vardır. Tıpkı kar taneleri gibi biricik ve tektir.
Bu yüzden sevdiğiniz kişiye pırlanta aldığınız zaman onun ne kadar değerli, eşsiz ve özel biri olduğunu ima edersiniz aslında. İşte bu yüzden kadınlar için her zaman en değerli mücevher olmuştur…
Ve bu aşk bitmez…