Trafik akışı, ülkelere hatta şehirlere göre değişebiliyor. Pek çok ülkede kurallar benzer olsa da uygulamada insan davranışları farklı olabiliyor. Meselâ; İstanbul’da araba kullanmak zor olarak bilinir. Emin olun, Pakistan veya Hindistan’dan sonra bu fikriniz değişecektir. Daha bilindik bir örnek olması amacıyla İstanbul ve Ankara trafiğini kıyaslamak da mümkün. Peki bu denli farklı durumlara sürücüsüz otomobiller nasıl uyum sağlayacak?
Son zamanlarda, sürücüsüz otomobillerin eğitilmesine yönelik yurtdışından Türk yazılım şirketleri ile görüşmeler yapıldığını duydum. Çok yeni olmayan bu konunun popülaritesi artmış olabilir. Kendi kendini süren otomobil sistemlerinin insan davranışını daha doğru tahmin etmesine ve anlamasına yardımcı olan, insan davranışı verileri elde etmek uzun süreçli ve pahalı bir iş olsa da dünyada bazı şirketler bu sorunu çözmeye çalışıyor. Geçtiğimiz aylarda Almanya’da, çeşitli simülasyonlarla trafikteki insanların davranışlarını analiz etmeye çalışan bir yazılım şirketi de 1,2 milyon ABD Doları yatırım aldı.
Sürücüsüz otomobiller pek çok sensör ile donatılmıştır. Bu sensörler cisimleri, bireyleri, kaldırımları, işaretleri vb. algılayabilir. Tüm bunlara rağmen trafik güvenliği açısından daha ileri sezilere ihtiyaç var ki insan davranışlarının analiz edilip, elde edilen veriyle sürücüsüz otomobillerin eğitilmesi gerekliliği oluşmuş. Bu işin altından kalkabilen bir start-up’ın geleceğin kıymetli şirketlerinden olacağı da bir gerçek. Go oyununda sıfırdan kırk günde yenilmez bir oyuncu hâline gelen yapay zakânın, bizim kırk yılda çözemeyeceğimiz insan davranışı tahminini daha kısa sürede çözmesi mümkün olabilir. Kim bilir belki de arabaları ülkelere göre eğitilir. Neticede sol elini camdan çıkarıp geç işareti yapmak ya da karşı şeritten gelirken selektör yaparak ileride radar var bilgilendirmesi yapmak başka ülkelerde pek rastlayamayacağımız bizim ülkemize has denilebilecek davranışlar.
Kitap Önerisi
Teknolojideki gelişmeler hız kesmeden devam ederken, sistemde var olabilmek için hem değişmemiz hem de çok çalışmamız gerektiği aşikâr. Sürücüsüz otomobiller, yapay zekâ, robotlar gelip işimizi elimizden alacak diye dertlenmenin kimseye bir faydası olmuyor. Geçen hafta okuduğum reklam dünyasının başarılı ve tecrübeli ismi Bülent Yar’ın “Kader gayrete âşıktır” kitabında özellikle gençler için iş hayatının dinamikleri hakkında çok değerli bilgiler yer alıyor. Kitapta, nesiller arası farklılıklar, iletişim ve teknolojideki ilerlemelerle değişen iş hayatında, ayakta kalabilmenin püf noktalarına da değinilmiş. Gerek özenle seçilmiş azim ve başarı örnekleri gerekse değişen dünyada ayakta kalabilmenin gerektirdiği farklı bakış açıları çok sade bir dille anlatılmış.
Sürücüsüz otomobiller değil ama iş hayatının teknoloji eşliğinde hızlanan treni kaçabilir. Eğer yeni dünya düzeninde geride kalmak istemiyorsak, tecrübelerden faydalanarak daha iyisi için çaba sarf etmemiz ve değişime bilinçli bir şekilde ayak uydurmamız gerekiyor.
Serap TORUN
twitter.com/seraptorun73