TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Gündemde olan yeni ve sivil bir anayasanın kabulü halinde özellikle sendikal haklar ve çalışma hayatının düzenlenmesi konusunda müspet gelişmeler kaydedileceğini düşünüyorum.” dedi.
Şentop, Memur-Sen ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi tarafından 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamaları kapsamında Memur-Sen Genel Merkezinde düzenlenen “Çalışma Hayatında Yeni Zihniyet İhtiyacı ve Pratik Uygulama Zemini Olarak Kamu Görevlileri Sendikacılığı” konulu uluslararası kongreye katıldı.
Tarihsel olarak işçi sınıfının, daha insani çalışma şartları ve ücret taleplerini gerçekleştirebilmek için sendikalar çatısı altında kurumsal olarak örgütlendiğini belirten Şentop, insanı sadece emek ve mülkiyet ilişkisine indirgeyen, kültür ve medeniyetlerin getirdiği bütün değerleri reddeden bu ideolojik körlüğün menfi etkilerinin hala hissedildiğini söyledi.
Sovyetlerin dağılıp komünist ideolojinin güç kaybetmesiyle giderek doktriner sendikacılığın gündemden düştüğünü, bunun yerine uzun vadeli toplumsal amaçlardan ziyade sadece üyelerinin çıkarlarını savunan faydacı ve yalın sendikacılığın güç ve yaygınlık kazanmaya başladığını vurgulayan Şentop, şöyle konuştu:
“Ülkemizde, doktriner sendikacılık anlayışıyla örgütlenen sendikaların, işçi ve emekçi kesimlerin üzerinde uzun süre adeta tekel haline geldiklerini hepiniz biliyorsunuz. İşte bu tekelci ve komünist ideolojik temelli sendikacılık anlayışına karşı şair-yazar merhum Mehmet Akif İnan ve arkadaşlarının başlattığı süreç ve nihayetinde Memur-Sen’in kuruluşu son derece önemlidir. ‘Yedi Güzel Adam’dan biri olan İnan ile arkadaşlarının 1992’de ‘Eğitimciler Birliği Sendikası’nı kurarak başlattıkları süreç, Memur-Sen’in, sendikal faaliyetleri Marksist ideolojik kalıplarla sınırlayan sendikacılığın aksine, soğuk savaşın kutuplarından ve penceresinden bağımsız olarak ülkemizin toplumsal dinamiklerine uygun, tarihi ve dini mirasını sahiplenen, bu konuda hassasiyetlere malik, yerli ve milli bir sendikal örgütlenme olarak 9 Haziran 1995’te kuruluşuyla neticelenmiştir. Böylece, insanı ve toplumu sadece emek ve mülkiyet ilişkisine indirgeyen, medeniyetimizin getirdiği bütün değerleri ve uzlaşma kültürünü reddeden bir sendikacılık anlayışı yerine, toplumumuzun maddi ve manevi değerlerini esas alan ve bu çerçevede kamu çalışanlarının hak ve menfaatlerini korumaya ve geliştirmeye çalışan sendikacılık anlayışı ikame edilmiştir.”
– “Kültürümüzde çalışanların emeğinin karşılığını hemen alması temel esas”
Dünyada terk edilmiş Marksist doktriner sendikacılık anlayışını savunan ve buna binaen devleti ve temsil ettiği değerleri ötekileştiren, düşmanlaştıran bir sendikal söylemi kullanan sendikaların bulunduğunu belirten Şentop, zaman içerisinde bu tür sendikacılığa teveccühün azaldığının görüldüğünü söyledi.
Sendikacılık kavramı yokken “İnsan için ancak çalıştığı vardır” ayeti ve “İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz” hadisinin, toplumda çalışma hayatını düzenleyen temel düsturlar olduğunu vurgulayan Şentop, şu ifadeleri kullandı:
“Çalışmanın kutsiyetini, çalışanın emeğinin yüceliğini anlatan ve karşılığının mutlaka hemen verilmesi gerektiğini hatırlatan bu ifadeler, güzel hasletlerimizin menşeini göstermesi bakımından önemlidir. Başta Osmanlı olmak üzere ‘Kendisi kıymetli ve özel olarak yaratılmış insanın emeği de kıymetlidir’ anlayışıyla çalışma hayatını düzenleyen Osmanlı ve önceki devlet geleneğimizde, çalışma hayatının uzun süre kardeşlik ve barış temelinde devam ettiğini müşahede ediyoruz. Hepinizin bildiği üzere esnaf dayanışma teşkilatı olarak varlık gösteren Ahilik sisteminin temelinde de bu hasletler yer almaktadır. Dolayısıyla bizim kültürümüzde zaten işçi ve çalışanların emeklerinin karşılığını hemen almalarını sağlamak hep temel esas olmuştur.”
– “Bütün emekçileri içeren bir genişliğe sahip kılınmıştır”
Şentop, 1982 Anayasası ile birçok temel hak ve hürriyete getirilen sınırlamalardan sendikal örgütlenme ve hakların da nasibini aldığını belirterek, şunları kaydetti:
“1982 Anayasası’nda memurların örgütlenmesini yasaklayan açık bir hüküm yer almamakla birlikte uygulamada memur sendikalarının kuruluşunun geciktiğini görüyoruz. Nitekim 10 yıla yaklaşan uzunca bir süreden sonra 25 Haziran 2001 tarih ve 4688 sayılı yasayla ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’ kabul edilerek kamu görevlilerinin sendikal hakları açık ve yasal bir zemine oturtulmuştur. Memur-Sen, 12 Eylül 2010’da, içerisinde toplu sözleşme hakkının elde edilmesini de öngören anayasa değişikliği referandumunun gerçekleşmesine diğer sendikaların aksine destek olarak, kamu çalışanlarının haklarının geliştirilmesine ciddi katkı sağlamıştır. Anayasa değişikliği paketinin 6’ncı maddesinin doğrudan sendikal hayatla ilgili olması sayesinde bu durum kısa sürede örgütlenmeye yansımış ve kamu görevlileri arasında örgütlenme oranı yüzde 40’lardan yüzde 70’lere çıkmıştır.”
Şentop, 4 Nisan 2012’de kabul edilen 6289 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile kamu çalışanlarının sendikal haklarının genişletildiğini anımsatarak, “TBMM’de kabul edilen 5892 sayılı kanunun, 27 Nisan 2009’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle 1 Mayıs ülkemizde resmi tatil ilan edilmiştir. Böylece uzun yıllardır illegal örgütler tarafından suistimal edilen 1 Mayıs kutlamaları hukuki bir statüye kavuşturulmuş, bütün emekçileri içeren bir genişliğe sahip kılınmıştır.” diye konuştu.
– “Sendikaların katkı sağlamalarını bekliyorum”
Çalışma barışına ciddi katkı sağlayan bu anayasal ve kanuni düzenlemelerin yeterli olmadığını vurgulayan Şentop, şöyle devam etti:
“Çoğulcu demokrasinin en önemli unsurlarından olan sendikaların katkısıyla işçi ve çalışan kardeşlerimizin haklarının daha da genişletilmesi gerektiğine inanıyorum.
Gündemde olan yeni ve sivil bir anayasanın kabulü halinde özellikle sendikal haklar ve çalışma hayatının düzenlenmesi konusunda müspet gelişmeler kaydedileceğini düşünüyorum. Bu arada, elbette sendikaların yeni ve sivil bir anayasa yapılmasına katkı ve destek sağlamalarını da bekliyorum.”
Sanayi ötesi veya sonrası dönem olarak nitelenen bugünkü dönemde, işçi ve çalışanların hakları ve çalışma barışının korunması noktasında çok çetin soru ve sorunlarla karşı karşıya olunduğunu belirten Şentop, konuşmasında şunları kaydetti:
“Özellikle gelecekte, devletin rolü ve işlevi, bir yanda kamu hizmetinin devamlılığı diğer yanda kamu çalışanlarının haklarının korunmasının sağlanması noktasında çalışmalar yapmak gerektiği açıktır. Artık 20’nci yüzyılın paradigmalarıyla 21’inci yüzyılı anlayıp yönetmemiz mümkün değil. Hazırlıklarımızı geleceğin imkan ve şartlarını öngörerek yapmak durumundayız. Kovid-19 salgını bizlere çalışma düzeni ve imkanları açısından ne durumda olduğumuzu, hangi eksikliklerimizin bulunduğunu göstermiş oldu. Bu salgın döneminde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde çalışma hayatını düzenleyen kararlar ivedilikle alındı ve salgının bu alanda meydana getirdiği menfi etkiler en aza indirilmiş oldu. Bu bakımdan ‘Çalışma Hayatında Yeni Zihniyet İhtiyacı ve Pratik Uygulama Zemini Olarak Kamu Görevlileri Sendikacılığı’ hakkında konuşmak ve tartışmak üzere bu kongrenin tertiplenmiş olması son derecede önemli. Bu kongrede konunun bilimsel temelde ele alınacağı, çok değerli akademisyenlerce konunun enine boyuna tartışılacağı ve böylece ülkemizin ve çalışma şartlarının ileride karşılaşabileceği sorunlara şimdiden çözüm üretileceğine inanıyorum.”
TBMM Başkanı Şentop, programdan dolayı Memur-Sen ve Hacı Bayram Veli Üniversitesini tebrik ederek, alnının teri ve elinin emeğiyle çalışan bütün emekçilerin 1 Mayıs Bayramı’nı kutladığını ifade etti.