Türkiye'nin küresel koronavirüs salgını nedeniyle yurt dışına yaptığı yardımlar uzun süredir gündemde. Geçtiğimiz haftalarda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de yapılan yardımlara dikkat çekere Twitter'dan bir paylaşımda bulunmuştu.
Stoltenberg, Türkiye'nin yardımlarını işaret ederek 'Birlikte daha güçlüyüz' ifadesini kullanmıştı
Peki, Türkiye’nin yaptığı tıbbi malzeme yardımları neler? Bu yardımların Türkiye'nin dış politikasındaki yeri ne? Uluslararası ilişkiler uzmanları, Türkiye’nin koronavirüs yardımlarını DW Türkçe’ye değerlendirdi.
Hangi yardım malzemeleri gönderiliyor?
Bu yardımların ulaştırılması TİKA, Kızılay, Sağlık Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı gibi farklı kurumlar aracılığıyla koordine ediliyor. Libya, Kuzey Makedonya ve Bosna-Hersek gibi bazı ülkelere ise birkaç farklı kurumlar yardım gönderebiliyor.
Her kurumun yaptığı yardımlar hakkında detaylı ve şeffaf bilgiye ulaşmak mümkün değil. Ancak yardımı alan bazı tarafların açıklamaları ve sosyal medya paylaşımları bu yardımların kapsamı ve değeri hakkında ipucu veriyor. Örneğin, Kosova Kızılhaçı’nın paylaştığı Kızılay tutanağına göre bu ülkeye gönderilen 41 kolide 63 bin adet tıbbi malzeme bulunuyor ve bu malzemelerin toplam değeri 160 bin TL.
Türkiye’nin NATO aracılığıyla yardım yolladığı ülkeler arasında İngiltere, İspanya, İtalya, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya ve Karadağ da yer alıyor. NATO açıklamasına göre Türkiye, İspanya ve İtalya’ya toplam 450 bin maske yolladı. Ayrıca İngiliz yetkililer ülkeye ulaşan iki askeri kargo uçağının bir tanesinin içerisinde 250 bin adet kişisel koruyucu ekipman bulunduğunu belirtti.
Maske yardımı devam ediyor.
COVID-19 ile mücadele kapsamında, tıbbi ve cerrahi maske, tulum, eldiven, dezenfektan dahil birçok ürünün ihracatı ön izne tabi tutuluyor. Yardımların büyük bir çoğunluğu karşılıksız yapılsa da, ihracatı durdurulan bu malzemelerin yurtdışına satışının resmi kurumların onayından geçmesi gerek. Bu nedenle izin çıkarılan sevkiyatlar yardım olarak tanımlanıyor.
Türkiye kendi sınırları içerisinde maske dağıtımına devam ederken, aynı zamanda yurtdışına da üç katlı cerrahi maske, ENI149, N95 ve bez maske gibi farklı özellikte maskeler gönderiyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre, Türkiye’den iki milyon maske talep eden Almanya’ya da bu ürünlerin yakın zamanda satılması planlanıyor. Aralarında Özbekistan, Sri Lanka, Moğolistan, Uganda ve Macaristan’ın da bulunduğu birçok ülkede ise Türkiye yerel imkanlarla maske üretimini destekliyor.
COVID-19 testleri de yardım olarak yurtdışına gönderilen ürünler arasında. Ulaşılan resmi belgelere göre bugüne kadar Kolombiya’ya 26 bin 250, Sırbistan’a bin 500 ve İran’a bin adet test gönderildi. Sağlık Bakanı Koca, ayrıca talep doğrultusunda ABD’ye de 500 bin testin satıldığını belirtti.
'Toplumun vermesi gereken bir karar…'
Türkiye’nin uzun süredir farklı ülkelere yaptığı yardımlarla ve kurduğu vakıf ve düşünce kuruluşlarıyla dünyada yumuşak gücünü arttırmaya yönelik faaliyetlerde bulunduğunu belirten ve Koç Üniversitesi'nde Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler alanında öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Murat Somer, COVID-19 kapsamında yapılan insani yardımların da bu politikanın bir parçası olduğunu belirtiyor.
“Türkiye kaynaklarının önemli bir bölümünü yurtdışındaki insani faaliyetler için kullanmalı mı, kullanmamalı mı? Bu Türkiye’de toplumun vermesi, en azından onaylaması gereken bir karar” diyen Somer, hukuk devletlerinde ve demokrasilerde siyasi kararların, denge ve denetleme mekanizmaları dahilinde ve toplumsal mutabakat ile alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Yardım kararlarının şeffaf bir şekilde alınmadığını düşünen Somer, bu durumun yolsuzluk ve siyasilerin şahsi çıkarları için kullanılabileceğinin de altını çiziyor.
Türkiye’de ülke içerisinde ihtiyaç duyulan kaynakların bir kısmının yurtdışına aktarılmasının “tepeden ve topluma sorulmadan alınmasının” demokratik olmadığını belirten Somer, “Bugün Türkiye’de insanların devleti yönetenlerin kararlarını yeterince denetleme imkanına sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Eğer muhalefeti ve sivil toplumu da katarak tartışılsaydı bu tercih, acaba Türkiye hangi kararı verecekti?” diyor.
'Türkiye güvenilir olduğunu anlatmaya çalışıyor.'
Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Alper Kaliber ise Türkiye’nin içeride bu salgınla mücadele ederken, komşularına ve Avrupa dahil olmak üzere diğer toplumlara yardımcı olabilecek kadar hazırlıklı ve güçlü olduğuna dair bir imaj vermeye çalıştığını vurguluyor.
“Esasında Türkiye uluslararası ittifaklarına vurgu yaparak sistem içerisinde olduğunu, güvenilir ve zor zamanda kendisiyle çalışılabilir bir ülke olduğunu anlatmaya çalışıyor” diyen Kaliber, bir diğer mesajın da Cumhurbaşkanlığı forsu kullanılması ile verildiğini belirterek, bu durumun Türkiye’deki devlet yapısının ve gücünün tek bir kişide toplanmasının sembolü olduğunu belirtiyor.
Türkiye’nin uluslararası örgütlere ve normlara bağımlılığını vurgulamasının uzlaşmacı bir ton taşıdığını söyleyen Kaliber’e göre, Türkiye’nin özellikle son yıllarda yaptığı anti-demokratik uygulamalar ve çeşitli uluslararası sorunlara verdiği reaksiyonların hızlı bir prestij ve inanılırlık kaybına yol açmış durumda. Ancak özellikle 2000’lerin ortalarından itibaren Türkiye’nin kendisini yumuşak güç olarak konumlandırmaya çalıştığını belirten Kaliber, “Bugünlerde ise Çavuşoğlu’nun özellikle dile getirdiği ve altının çeşitli şekillerde doldurulmaya çalışıldığı yeni bir kavram ortaya atılmış gibi görünüyor. Bu da girişimci ve insani dış politika olarak adlandırılıyor” diyor.
'Neden yardım yapmadı demeyecekler, iyi ki bunu yaptı diyecekler.'
Yardım yapılan ülkelerin çeşitliliğini vurgulayan Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Faik Demir’e göre ise, “Tarihsel bağlamda, geçmişten beri, Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı, kriz ve zor zamanlarda insanlara el uzatma alışkanlığı var.” Yapılan yardımların hem sembolik hem de hızlı sonuç verecek yanları olduğunu belirten Demir, aynı zamanda Türkiye dahil hiçbir devletin ulusal çıkarının sadece ülke sınırlarının güvenliğine bağlı olmadığını ve küresel sistemde dayanışmanın şart olduğunu belirtiyor.
“Türkiye’de kamuoyu “Türkiye bunu politik bir nedenle mi yaptı, ben bile maskeye ulaşamıyorum” diye düşünüyor olabilir, fakat bu doğru bir okuma değil” diyen Demir’e göre, Türkiye dayanışmanın önemini anlayan ülkelerden. Dolayısıyla Demir, Ermenistan gibi Türkiye’nin sınırlarının kapalı olduğu bir ülkeye yardım onayının yapılmasının da dayanışma kapsamında düşünülmesi gerektiğini belirtiyor.
Dünyanın küresel bir köy olarak görülmesi gerektiğini de ifade eden Demir “Türkiye bir algı değişikliği yaratmış olabilir, ben kendi adıma bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. Bu yardımları yapmasaydı negatif bir algı yaratmayacaktı, ama yaptığı için olumlu bir algı yarattı. Bu da bir gerçek. Neden yapmadı demeyecekler, iyi ki bunu yaptı diyecekler. Bence farkı da bu” diyor.