Mevlana 1207 yılında Afganistan’da doğmuş. Ailesi Moğol istilasından kaçarak Konya’ya sığınmış. Esas adı Muhammed; Celaleddin ise tıpkı babası ve dedesi gibi kendisine verilen lakap. Mevlana “Efendi, önder, rehber” anlamlarına geliyor. Özellikle batı dünyasının onu anmak için kullandığı “Rumi” lakabı ise “Rum ülkesinden; Anadolulu” manasını taşıyor. Ömrünü Konya’da geçirdiği için bu isimle anılmış.
Mevlana hep çok sevilen ve sayılan bir İslam âlimiymiş. Fakat bugün tanıdığımız kimliğine bürünmesini sağlayan yani hamlıktan yanmaya giden yolda ışığı olan Tebrizli Şems’miş. Onu tanıdığı gün değişen hayatı, bir daha asla eskisi gibi olmamış. İslamiyeti yaşamaya bakışındaki derinleşmeyi sığlaşma olarak gören müritleri, özellikle tüm zamanını Şems ile geçirmeye başlamasından rahatsızlık duymaya başlamış. Hiç hoşa gitmeyen bu durum, çok geçmeden şehirde ciddi bir huzursuzluğa neden olmuş ve Şems’i Konya’dan ayrılmaya zorlamışlar. Şems’in gidişiyle kahrolan Mevlana ise değil eskiye dönmek adeta hayata küsmüş. Yaptıklarından pişman olan müritleri Mevlana’dan af dileyip Şems’i tekrar getirmeye karar vermişler. Görevi üstlenen Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, uzun bir yolculuk sonunda Şems’i bularak Konya’ya dönmeye ikna etmiş.
Ne var ki bu geri dönüş uzun sürmemiş ve Şems birkaç ay sonra sonsuza dek gitmiş. Bu gidişe dair görüşler ikiye ayrılıyor. Bir kısım tarihçiler ve İslam bilginleri Mevlana’nın müritlerinin Şems’i öldürdüğünü düşünüyor; bu görüşe katılmayanlar ise Şems’in bir kez daha Konya’yı terk ettiğini ve izini kaybettirdiğini anlatıyor.
Nasıl gittiğine ilişkin görüşler ayrılsa da gidişinin etkisi konusunda herkes hemfikir. Şems’i bir daha yitirmek Mevlana’nın hayatını tamamen değiştirmiş. Her şeyden elini eteğini çekip kendini şiirlerine adamış ve 25 bin beyitten oluşan Mesnevi’yi yazarak asırlardır insanlara ışık tutan muhteşem bir eser bırakmış ardında.
Her zaman mistik ve huzurlu
Şehirlerin de karakterleri olduğuna inananlardanım. Mimarisi, insanların birbiriyle iletişimi, gelenekleri hatta mutfağı o karakterin parçasıdır. Konya da bana göre Türkiye’nin en mistik, huzurlu ve misafirperver kentlerinden biri. Bu nedenle Şeb-i Arus törenleri için gidenler bu kentin altını üstüne getirmeden, belli başlı yerleri ziyaret etmeden dönmemeli. Bu yerlerin başında ise Çatalhöyük geliyor.
Tarih ve arkeoloji meraklıları için büyük bir heyecan kaynağı Çatalhöyük’e ayak basmak. O heyecana sahip değilseniz, gördükleriniz toprak yığınından ibaret gelebilir gözünüze. En güzeli, Çumra ilçesindeki Küçükköy mevkiine doğru yol almadan önce, insanlık tarihinin dönüm noktasına tanıklık edeceğinizi düşünün. Çünkü yolun sonunda varacağınız Çatalhöyük, insanlık tarihindeki ilk yerleşim, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapıların olduğu yer. Mağaralardan çıkıp toplu halde yaşamaya başladıkları yöre burası.
Konya’daki zengin tarihin izlerini sürmek için gideceğiniz tek yer Çatalhöyük değil. Beyşehir Gölü’nün güneybatısında yer alan Kubâd-âbad Sarayı, 1. Alaeddin Keykubad tarafından 1226-1236 arasında yaptırılmış. Türklerdeki saray külliyesi örneklerinin en eskilerinden biri kabul ediliyor.
Selçuklu ve Osmanlı camileri
Konya’yı camileri olmadan düşünmek mümkün değil. Hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde yapılan çok sayıda cami var kentte. Gezmeye Alaeddin Camii ile başlayabilirsiniz. Anadolu Selçukluları döneminde yapılan Konya’nın en büyük ve en eski camisi. 13. yüzyıldan kalma İplikçi, Sahip Ata, Sadrettin Konevi camilerini de listenize ekleyin. Konya’daki en etkileyici dini yapılardan biri de taşıdığı manevi değer itibarıyla Şems-i Tebrizî Camii ve Türbesi; Şems Parkı’nın içinde yer alıyor.
Osmanlı döneminden kalan camiler içinde ise klasik Osmanlı mimarisinin izlerini görebileceğiniz Selimiye Camii dikkat çekiyor. 2. Selim’in Konya Valisi olduğu yıllarda yaptırdığı cami, Mevlana Müzesi’nin hemen yanında yükseliyor.Osmanlı’dan kalma en büyük dini yapı ise Kapı Camii. Konya’nın ortasında tüm görkemiyle yer alan Aziziye Camii ise çarşısının ortasında yükseliyor.
Ölüm değil düğün
Mevlana için gerçek aşkın anlamı Allah’a duyulan aşk; Onu sevgili olarak anması da bu yüzden. Ölümü üzüntü değil sevinç olarak görmüş hep; Allah’a kavuşacağı günü hasretle bekleyip bu bekleyişi eserlerine yansıtmış. Şiirlerini okuyanların hasret ve vuslat vurgusunu fark etmemesi mümkün değil. İşte bu yüzden onun ölüm yıldönümü, bir yas günü olarak görülmüyor, kutlama törenleriyle yâd ediliyor. Anısına düzenlenen “Şeb-i Arus” törenleri de ‘düğün gecesi’ anlamına geliyor.
Konya’da 10 günlük program
Şeb-i Arus törenlerinin merkezi Konya. 7 Aralık’ta başlayan geniş bir program 10 gün boyunca sürüyor ve 17 Aralık’ta kapanışı yapılıyor. İç turizm için de önemli bir hareketlilik anlamına gelen bu tarihlerde sadece Türkiye’den değil dünyanın birçok yerinden Mevlana ve Şems hayranı Konya’nın yolunu tutuyor. Bu yıl “746. Vuslat Yıldönümü” adıyla düzenlenecek tören, yine geleneksel Kandil Uyandırma Merasimi ile başladı. Tiyatro, panel, sergi, konferans, mesnevi dersleri, tasavvuf konserleri, sema ayinleri gibi birçok etkinliğin yer aldığı program, 17 Aralık Cumartesi günü sema ayinleri ve tasavvuf müziği konseriyle sona erecek.
?