Konya’ya gittiğimde her defasında bir başka duygu kaplar beni. Sanırım buraya gelen birçok kişide aynı şey oluyor. Yeni bir şehre ya da ülkeye gittiğimde orada beni bekleyen yakınlarım ve sevdiklerim olunca bir başka geçer yolculuğum. Heyecanım bir başkadır. Konya’da kimseyi tanımıyor olmama rağmen aynı hislerle gittim; sanki beni bekleyen çok iyi tanıdığım biri varmış gibi hissettim. Şehrin sakinliği ve ritmi etkiledi beni… Türkiye’nin en kalabalık yedinci şehri olmasına rağmen yollardaki telaşsız akış huzur verdi bana. Aralık soğuğuna rağmen dolu dolu bir iki gün geçirdim.
DÜNYACA ÜNLÜ KEÇECİ’DEN KONYA’YA DAİR
“Farkılıklar, kavga etmek değil güzellikleri seyretmek adına olduğunu anlamak için var” dedi Konya’nın ünlü keçecisi Celaleddin Berberoğlu. Buraya gelen herkesle konuşup Konya’yı anlatıyor. Berberoğlu ile Konya ile ilgili doğru bilinen yanlışlardan bahsettik. Sanırım Konya’ya yolu düşen herkes buluyor Celaleddin beyi… Komşuluk ilişkilerinin bu kadar iyi olduğu başka bir şehir görmedim ben. Herkes herkese, birbirini tanımasa da San Francisco’da alışık olduğum gibi selam veriyor. Restorantlar ve yemekler harika ama öyle söylendiği gibi bir içki tüketimine hiç rastlamadım. Harika şerbetler, organik kayık ayranları sağlıklı beslenmeyi de seçmiş Konya halkı.
Seyahatim çok renkli ve güzel geçti. İranlı kadın semazenlerle tanıştım. Beş aydır Konya’da olan ve dünyanın değişik yerlerinden Konya’ya gelen kadınlara rehberlik eden ve workshoplar yapan Asal Lebaschi, Hz Mevlana’nın türbesinde her gün iki saat dua edip tespih çekiyor. Kendine bir köşe bulmuş orada ve her gün günün belirli saatlerinde gelip vakit geçiriyor ve hatta ziyaretçiler gittikten sonra temizliğe yardım ediyor.
Bu şehirde büyük bir gizem var. Anlayış, sevgi ve hoşgörü var. Her yıl 3 milyon turist geliyor ve çoğu kafasındaki sorulara yanıt bulmak istiyor. Herkes er ya da geç şehirden ayrılmadan kendinden bir parça buluyor burada. Celaleddin Berberoğlu’na insan hayatında olmazsa olmaz 5 şeyi sordum. Konya’daki yaşamında kendine felsefe edindiği şeyleri kısaca beş maddede topladı. Benim de çok hoşuma gittiği için paylaşıyorum… “Önce önyargılı olmayacaksın, Gönül kırmayacaksın. Tevazu sahibi olacak, sınırlarını bileceksin. Sana getirip çay sunan kişinin yerine kendini hep koymayı bileceksin; Çayın sunulduğu kişi de sen, sunan da senmiş gibi yaşayacaksın…” dedi. Güzel şeyler konuştuk seyahatimin rengi oldu Celaleddin bey.
YEMEKLERE DE AŞK KARIŞMIŞ KONYA’DA
Tabii her şehirde lezzet durakları vazgeçilmez bir bölümü oluyor seyahatlerimin. Londra’da ünlü sofra restorantlarının kurucusu Hüseyin Özer’in bir sözü hiç aklımdan çıkmaz; “Yemekle doyulur, sohbetle beslenilir”. Sanırım burada hem doyduğumu hem de beslendiğimi hissediyorum. Değişik bir deneyim oldu benim için.
Ciddi bir gurme olduğum için mutlaka Konya mutfağında tatmadığım lezzet kalmasın istedim. Bunun için gelmeden sıkı bir araştırma yaptım ama gelince bütün programım değişti. Akışa bıraktım kendimi ve konuştuğum karşılaştığım Konyalılar nereyi tavsiye ederse oraya gittim ve sonuç harika oldu. Etler yaylalardan özel getirildiği için çok lezzetliydi. Her gittiğim yerde aynı şeyi duydum; etler hep bilindik kişilerden ve yaylalardan özenle seçiliyor.
En güzel yemeği Selçuklu Saray Mutfağı yemekleri yapan Lokmahane’de yedim. Tarihi Mengüç sokak içinde bulunan Harun Bey’e ait Lokmahane’de yediğim her şey taze ve lezzetlidi. Etli ekmeklerinin pidesi o kadar ince ve lezzetli ki dünyanın hiçbir yerinde pide ve pizza çeşitlerine bile benzetilse bu üsülde birşey yemedim. Ayrıca bamya çorbasına da bayıldım.
Diğer bir lezzet durağım Gazyağcı restorantı oldu. Hüseyin Cinali 5. kuşak işletmeci dedelerinden devralmış. Sanki bütün Konya burada yiyiyor. O kadar kalabalıktı ki oturacak yer bulmakta güçlük çektim. Konya mutfağının bütün inceliklerini öğrendim Hüseyin beyden… Taş fırında beş saatte pişirilen güveçi tattım. İnanılmaz bir tat; et tuzlu suda ve sumak koyarak marine ediliyormuş. Tadına doyamadığım fırın kebabı da, kuzunun boyun kısmından yapılıyor. Hüseyin bey bu lezzetin kuzunun yayla hayvanı olmasına bağlıyor. Yağ somunu diye bir ekmek var. Konya’nın meşhur küflü peynirinden yapılıyor inanılmaz bir lezzet. Mutlaka tatmanızı tavsiye ederim. Konya yöresine özgü yemekler tatmak isterseniz, nezih bir restorant olan Mevlana meydanındaki Dergah Otel’in bitişiğinde bulunan Konya mutfağını da tavsiye edebilirim.
Pişirme yöntemi tamamen yöresel olan, Bedesten’de bulunan Kapu Camii arkasında sokak içindeki Tandırcı Emine, de harikaydı. Geleneksel şekilde tandırda yağsomunu, Konya böreği, Konya sıkması, tandırda kuru fasülye yapılıyor. Denemenizde fayda var. Etli ekmeğin çok adresi var ama bir de Bedestende bulunan Kapu Cami, arkasında sokak içinde 40 yıllık etliekmek ustası Mehmet amcanın Babacan Etliekmek’te etliekmeği ve bıçakarası veya peynirli böreğini tatmanızı tavsiye ederim.
Menüsünde sadece Konya yöresine ait Furun Kebabı’nın sunulduğu Alibaba Furun kebaba da uğramadan dönmeyin. Mevlana caddesi üzerine bulunan Vakıfbank’tan 200 metre sonra solda sokak içinde.
Ayrıca sadece kahve içmek ve sohbet etmek isterseniz; Antik Sille kentinde nezih ve şık bir mekan olan Chic Sille Lounge Cafe’ye de uğramanızı tavsiye derim. Akşam gün batarken harika bir manzarası var. Şömine başı muhabbetine de doyum olmuyor. Ayrıca kafe tarzı yerlerden Taşhan Cafe’de çok eğlenceli bir mekan.
TARÇINLI TARHANA HARİKA
Konya’da derin ve etkili bir Mevlevi mutfağı kültürü de var. Dedeman Oteli’nin araştırmacı müdürü Hasan Fahri Bozkurt, Mevlevi mutfağı hakkında toplanan bütün bilgilerden yola çıkarak otelde Ali Eşref Dede’nin yemek kitabından özel bir mutfak ve menü hazırlamış. İnanılmaz lezzetler var. Konya yemeklerini geliştiren araştırmacı yazar Nevin Halıcı’nın kitabından esinlenerek hazırlanan yemekler yurtiçinden ve yurtdışından gelen konuklara haftanın belirli günlerinde sunuluyor. Ben de bu lezzetlerden tatma fırsatı buldum. Başlangıç olarak beyaz tarhana vardı. Tarçın dökülerek yenen tarhananın lezzetine doyamadım. Tas kebabı da özenle hazırlanmış. Kiraz sosuyla hazırlanmış ekmek kadayıfı ise muhteşemdi.
YAPMADAN DÖNMEYİN
Panoramik müzeyi mutlaka ziyaret edin. Konya’yı gösteren anlamına gelen Konyanüma; 13. yüzyıl Konya’sını usta sanatçıların hazırladıkları eserleri içerisinde bulunduran panoramik müze ile sergileniyor. 13. yüzyıl panoramik Konya görüntüsü ile o dönemin yaşantısından kesitler ve kozmopolit bir şehirde herkesin kardeşçe yaşadığını gözler önüne seriyor. Harika bir deneyimdi mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Panoramik müzeyi ziyaret edenler yüzyıllar öncesindeki Konya’yı görme imkanı buluyor. Konyanüma bahçesinde Türkiye’den ve dünyadan çeşitli Mevlevihanelerin birebir maketleri bulunuyor. İçerisinde ayrıca bir sergi alanı barındıran Konyanüma; yurtiçi ve yurtdışından ziyaretçilerine hizmet veriyor.
Mevlana Müzesi ve çok etkilendiğim Mevlana’nın ahçısı Ateşbaz-ı Veli Türbesini de mutlaka ziyaret edin.
Bedesten (Eski Çarşı, Aziziye Camii, Kapu Camii)
Şems-tebrizi Camii ve Türbesi
Karatay Müzesi
İnceminare Müzesi
Allaaddin Tepesi, Alaaddin Camii
Tropikal Kelebek Bahçesi
Sille Antik Kenti mutlaka görmeniz gereken yerler arasında.
Ayrıca Konya’da Mevlana Kültür Merkezi’nde her cumartesi akşamı sema ayini icra ediliyor. Vaktiniz olursa kaçırmayın.
Konya’da konaklama için seçenekler çok. Ben her yere yakınlığı ve konforu nedeniyle Dedeman oteli tercih ettim. Otelin pazarlama müdüresi Serap Bakırhan tam bir Konya hayranı ve her geleni Konya’ya hayran bırakıyor. Tabii butik tarzında da birçok otel var. Hich ve Araf oteller de butik tarzı düşünenler için iyi bir seçenek olabilir.
Hem tarih hem kültür hem de gastronominin iç içe olduğu. Mistik ve bir o kadar beni bana yaklaştıran keyifli bir seyahat oldu. En kısa zamanda tekrar gitmek ve daha uzun zaman geçirmeyi umuyorum. Yarın başlayacak olan Şeb-i Arus etkinliklerini kaçırmamanızı tavsiye ederim.