Küresel ticareti düzenleyen tek uluslararası organ konumundaki Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), özellikle ABD’nin attığı adımlar nedeniyle kuruluşunun 25. yılında tarihinin en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya kalabilir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın çelik ve alüminyuma ek vergi getirmesiyle başlayan, ek vergilerin hedefi olan Çin’in, ardından diğer ülkelerin misillemeleriyle alevlenen ticaret savaşları DTÖ’nün temellerini sarsmaya devam ediyor. Son olarak ABD’nin DTÖ’deki Temyiz Organı’na yeni atamalar yapılmasını engellemesiyle örgütün işlevselliğine yönelik tartışmalar daha da alevlendi.
ABD, DTÖ’nün Temyiz Organı’nı yetkisini aşmakla ve hakimleri yeni ticaret yasaları oluşturmakla suçlarken, DTÖ Temyiz Organı tarafından alınan kararların da ABD mahkemeleri tarafından alınan kararların yerini alamayacağı konusunda çeşitli eleştiriler getiriyor.
DTÖ’nün Temyiz Organı’nda görev yapan üç hakimden ikisinin görev sürelerinin sona ermesi ve yeni atamaların ABD tarafından engellenmesi nedeniyle DTÖ’ye uyuşmazlık gerekçesiyle gelen davaların çözümü önemli oranda zorlaşacak.
Washington, DTÖ’nün 2001 yılında üyesi olan Çin’i ekonomisini dünyaya açma taahhüdünü yerine getirmesini sağlayamadığı ve ülkenin serbest piyasa ekonomisi kurallarını ihlal eden uygulamalarını cezalandırmadığını da öne sürüyor. Trump, ayrıca Çin’in DTÖ nezdinde halen gelişmekte olan ülkeler statüsünde değerlendirmesine karşı çıkıyor.
ÇİN FAKTÖRÜ
Çin yönetimi ise Washington’ın iddialarına, DTÖ’nün “mevcut tüm kurallarına uyduğunu” belirterek, karşı çıkıyor ve uluslararası düzeni Trump’ın tarifelerinin bozduğunu savunuyor.
Çin’in eski Maliye Bakan Yardımcısı Zhu Guangyao, bir süre önce yaptığı açıklamada, ABD’nin attığı adımlar neticesinde DTÖ’nün artık varoluş tehlikesi içerisine girdiğini belirterek, “DTÖ’nün işlevi şu anda askıya alınma tehlikesiyle karşı karşıya. Uluslararası ticaretin kalkınabilmesi için artık DTÖ üyesi 164 ülkenin de ortak çabasına ihtiyaç var.” dedi.
Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanan ticaret savaşları nedeniyle küresel ekonomide DTÖ gibi bir kuruma ihtiyacın artmasına rağmen, Washington, DTÖ’yü saf dışı bırakarak ulusal çıkarlarını kendi ortaya koyduğu ikili ticaret anlaşmalarıyla ön plana çıkartmaya çalışıyor.
Uzmanlar, söz konusu “kör düğüme” ilişkin kalıcı bir çözüme kısa bir süre içerisinde ulaşmanın zor olduğu görüşünde birleşirken, gelecek yıl meydana gelebilecek uluslararası ticaret anlaşmazlıklarının DTÖ zemininde çözülmesinin bu süre zarfında mümkün olmadığına işaret ediyorlar.
Çin’in DTÖ üyeliğine en büyük destek sağlayan ülke ABD olmuştu. ABD’nin buradaki amacı, büyük miktarda ticaret açığı verdiği Çin’in pazarını ABD mallarına ve sermayesine açmaktı ancak beklenen olmadı. Çin, DTÖ üyeliği sayesinde dış pazarlara erişimini kolaylaştırırken, kendi pazarını korumaya devam etti.
Söz konusu koruma, gümrük tarifelerine ilave olarak anti-damping şeklinde de devam ediyor. Bu, daha çok ekonominin büyük bölümüne hakim olan devlet şirketleri yoluyla yapılıyor. Çin hakkındaki 43 şikayet konusundan 9’unun anti-damping ile ilgili olması da bunu gösteriyor. Sadece 3 şikayete konu olsa da fikri mülkiyet haklarının korunması konusunda da Çin’in karnesi iyi değil.
Sonuç olarak, Çin, DTÖ üyeliği sayesinde büyümesini “inanılmaz” rakamlara yükseltti ve bu durum da ABD ile devam eden ticaret savaşına yol açtı.
DTÖ ÜYELİĞİNDEN EN ÇOK FAYDA SAĞLAYAN ÜLKELER
AA muhabirinin, Almanya merkezli Bertelsmann Foundation tarafından yayınlanan rapordan derlediği bilgilere göre, dünyanın en büyük 3 ihracatçı ülkesi, ABD, Çin ve Almanya, DTÖ üyeliğinden en çok fayda sağlayan ülkeler.
Örgütün öngördüğü küresel kurallar çerçevesinde yapılan ticaret sayesinde ABD uluslararası ticaretten 2016’da 87 milyar dolar kar elde ederken, Çin 86 milyar dolar, Almanya ise 66 milyar dolar kar elde etti.
DTÖ üyesi ülkelerin ihracatı 1980 ila 2016 arasında yüzde 14 düzeyinde artarken, DTÖ üyesi olmayan ülkelere ihracat düzeyi ise ortalama yüzde 5,5 geriledi.
2018 verilerine göre de söz konusu 3 ülke dünyanın en çok mal ve hizmet ticareti yapan ülkeleri.
Bertelsmann Foundation’dan Ticaret Uzmanı Christian Bluth, rapora ilişkin yaptığı açıklamada, “DTÖ, küresel ekonominin işletim sistemi. Malların ve hizmetlerin günlük bazda istikrarlı ve kurallara dayalı bir ortamda dolaşımını garanti etmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
DTÖ’nün ikili anlaşmalara kıyasla daha önemli avantajlar sağladığını vurgulayan Bluth, “Hiçbir örgüt mükemmel değildir ancak DTÖ yerine ikili ticaret sistemine güvenebileceğini düşününler, uluslararası ticarette büyük kayıplar yaşama tehlikesini yaşarlar.” dedi.
Raporda, Çin ve ABD’nin, gümrük konusunda yaşadığı sorunları giderek daha fazla DTÖ dışında çözmeye çalıştığına işaret edilerek, DTÖ nezdinde acil reformlar yapılması gerektiğinin altı çizildi.
DTÖ, TİCARİ ÇÖZÜMSÜZLÜKLERİ GİDERMEK İÇİN 1995’TE KURULDU
2. Dünya Savaşı’nın sona doğru yaklaştığı 1944 yılının temmuz ayında ABD’nin Bretton Woods kasabasında Birleşmiş Milletler (BM) Para ve Maliye Konferansı bünyesinde 44 ülkenin temsilcisi bir araya geldi. Savaş sonrası dünyada uluslararası parasal ve mali düzenin nasıl sağlanacağı konularını tartışan yetkililer, konferans sonunda, yaklaşık 30 yıl sürecek olan Bretton Woods sistemini oluşturdu.
Bretton Woods sisteminin özü, 1 ons altının 35 ABD dolarına eşitlenmesi ve diğer ülke para birimlerinin dolara sabitlenmesidir. ABD dışındaki ülkeler buna dayanarak altın rezervi yanında dolar rezervi de oluşturmaya başlarken, ABD ise yaratmış olduğu dolar miktarının kendi altın rezervinin 4 katını geçmeyeceğini taahhüt etti.
Bretton Woods konferansı, aynı zamanda uluslararası ticarette serbestleşmeye gidilmesi, tarifelerin azaltılması ve giderek kaldırılmasını öngörüyordu. Bu amaçla Uluslararası Ticaret Örgütü’nün (ITO) kurulmasına karar verildi.
Ancak ITO kuruluş müzakereleri devam ederken, belirli mallar üzerinde gümrük indirimlerinde bulunmak ve ITO’nun ülkelerce onaylanmasına kadar geçecek sürede bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla 23 ülke, 1947’de Cenevre’de “geçici” olarak nitelendirilen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nı (GATT) imzaladı.
ITO’nun kurulamaması üzerine “geçici” olma özelliğine rağmen GATT, 1995 yılına kadar uygulandı ve dünya ticaretinde genel kabul gören bir çerçeve oluşturdu. Hatta gümrük tarifelerini dünya ortalaması olan yüzde 40’tan yüzde 6’ya kadar düşürerek oldukça başarılı oldu. Ancak bu başarı, örgütün önemli bir amacı olan “gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin gelişmesine” beklenen katkıyı sağlayamadı. Ticaret arttı ancak gelişmiş ülkeler bundan daha fazla faydalandı. Bu durum, ileride DTÖ dönemindeki en önemli sorunlardan biri olarak ön plana çıktı.
GATT’ın diğer bir başarısızlığı da dünya siyasetinde ve ekonomisindeki iki önemli ülke olan Rusya ve Çin’in örgüt dışında kalmasıydı. Marksist ekonomiye sahip bu iki ülkenin, kapitalizmin egemen olduğu bir sisteme entegre olamayacağı ileri sürülmekle birlikte en önemli neden politik rekabetti.
Nitekim bu politik rekabet sona erdikten sonra Çin, 2001’de ve Rusya, 2012’de DTÖ’ye üye oldu.
Birbirini izleyen 8 çok taraflı görüşme turunun sonunda ITO’nun DTÖ adı altında kurulmasına karar verildi. Çok taraflı uluslararası ticaret sisteminin yasal ve kurumsal temeli olan DTÖ, 1 Ocak 1995’te resmen faaliyete geçti.
Uzmanlar, kuruluşunun 25. yılında, DTÖ’nün işlevselliğini daha da yitirmesi halinde küresel ticaret sisteminin dünya savaşları arasında pek çok soruna yol açan bölgesel ticaret “bloklarına” geri dönme eğilimine gireceği uyarısında bulunuyor.