Başka bir dünyada Camille Claudel’den “büyük işler yapmış, dahi heykeltıraş” diye bahsedebilirdik. Lakin erkek egemen dünyada ve şartların çok daha sert olduğu bir dönemde yaşadığı için; Camille Claudel, ünlü heykeltıraş Auguste Rodin’in sevgilisi, ilham perisi, delirerek ölmüş zavallı bir kadın olarak biliniyor.
Camille Claudel’in acı dolu hikaye-i garibesini duymayan kalmasın…
1864 yılında Fransa’da dünyaya geldi. Yetenekli bir çocuktu, fakat o dönemde kadınların sanat eğitimi alması yasaktı.
Rodin’le tanışması da bu şekilde gerçekleşti. Rodin’e ilham ve ün, Camille’ye ise yıkım getirecek olan bu ilişki bir heykel atölyesinde başlayıp, yine heykel atölyelerinde devam edecekti.
Camille ile tanıştığında Rodin’in 20 yıldır süren bir evliliği vardı. Rodin evliliğinden mutsuzdu ve Camille’yi fark ettiği gibi onu sınıftan ayırdı ve özel ders vermeye başladı. Camille gerçekten yetenekli ve ilgi çekici bir kadındı. Yeni “ilham perisini” bulduğunu düşünerek toplumun onaylamadığı bir ilişkiye başladılar.
Pek çok sanat eleştirmeni Rodin’in çalışmalarını “Camille öncesi ve sonrası” olarak ayırmaya başlayınca bu aşkın sert bir rekabete dönüşmesi zaman almadı.
Zira Paris’te Rodin’in Camille’den “fazla etkilendiği” yani sanatsal bir hırsızlığa giriştiği dedikoduları yayılmaya başlamıştı bile.
Dedikodular haksız da sayılmazdı, Rodin’in işleri değişmişti ve heykellerin neredeyse hepsinde Rodin’den önce Camille çalışmalar yapıyordu. Her ne kadar “ayak işi” gibi gösterilmeye çalışılsa da Camille’in dokunuşları ve emeği, eğitimli gözlerden kaçmıyordu.
Genel olarak zaten kadınlara karşı oldukça sert biri olduğu bilenen Rodin ile ilişkisi romantik anlamda da oldukça sıkıntılı geçiyordu.
Rodin de Camille’e saplantı derecesinde aşıktı ve ne kadar kavga ederlerse etsinler, ayrılamıyorlardı.
Bu gidişattan memnun olmayan Camille, işleri yoluna koymak adına Rodin’e resmi olmayan bir anlaşma bile imzalattı.
“Camille bundan sonra benim karım olacak. Artık başka öğrencim ve modelim olmayacak. Ona mermer bir heykel hediye edeceğim. Şili siparişi olursa Şili’ye yoksa İtalya’ya gideceğiz. Carjat’in evinde Camille bir fotoğraf çektirecek. Üzerine o güzel elbisesini giyecek akademide giydiği… Paris’te hep benimle kalacak ve haftada dört kere beni atölyesine kabul edecek.”
Rodin bu imzaladığı maddelerden sadece birini yerine getirdi.
Bu ilişki sırasında Camille, Rodin’i defalarca terk etti; lakin son ve kesin terk edişi 10 yıl sonra oldu. 1889 yılında…
Bu ilişki Camille’in toplumun gözünde “kötü kız” olarak dışlanmasına sebep olurken, Rodin’in “elinin kiri” olarak gözüktü. Annesi dahi Camille’i reddetmişti.
Camille, Rodin’in koruması olmadan, tek başına kadın bir sanatçı olarak var olmayı deneyecekti.
Rodin’den ayrıldıktan sonra çok sancılı bir dönem geçirdi fakat sanatı da özgür kaldı ve muazzam eserler ortaya çıkardı.
Sanat eleştirmenlerine göre gerçek bir dâhiydi. Lakin işin acı kısmı; muhteşem eserlerinin satılmamasıydı.
Yaşadığı tüm acıları eserlerine yansıttı; örneğin “Uçup Giden Tanrı” eseri başka bir kadınla giden bir erkeği ve arkasında kalan diğer kadını gösterir.
Bunun gibi heykellerini de oniks materyalinden oymaya başladı; ki oyulması çok zor bir maddedir. En az Camille’nin hayatı kadar…
Rodin ile sevgili olduğu zamanlarda Camille’ye kucak açan sanat çevreleri, bu ayrılıktan sonra sırtını çevirdi.
Annesi zaten Rodin ile sevgili olduğunu öğrendiğinde onunla konuşmayı kesmişti. Sadece abisi ve babası destekçisi olarak kalmıştı. Yakın tarihte abisi Çin’e taşınınca gerçek anlamda çöküşü başlayacaktı.
“Bronz Vals” heykelini Kültür Bakanlığına satmak istedi, lakin heykel çok beğenilmesine rağmen “fazla eşitlikçi” bulunduğu sebebiyle reddedildi.
Muhtemelen Rodin ile ilişkilerini anlatan bir heykeldi…
Dönemin politikalarına uymuyordu. Çünkü sanat: kadın bedeni-erkek beyni şeklinde işliyordu.
Heykeldeki kadının erkekle eşit mesafede, ayakta duruşu; güçlü kolları bu muazzam heykeli “para etmez” hale getirdi.
Zaten Camille oldukça başına buyruk, özgür ruhlu ve esprili bir kadındı. Saplantılı ilişkisi ve toplumun kadına karşı ayrımcı tavrı dışında zinciri yoktu.
Bir dostunun anket defterine, “Kadının en asil değeri sizce nedir?” sorusuna “Kocasını rahatsız etmek”; “Mutsuzluk ne demek?” sorusuna ise “Bir sürü çocuğu olan bir anne olmak” cevaplarını yazmıştı.
Toplumdan dışlanmak, maddi sıkıntılar ve geçmişin acıları derken Camille bir gece sinir krizi geçirdi; atölyesindeki her bir heykeli paramparça etti.
“Bunları Rodin yaptı” diyerek kendisinin yaptığı her heykeli parçaladıktan sonra ailesi ve Rodin tarafından bir akıl hastanesine kapatıldı.
Akıl hastanesinde yattığı sırada babası hayatını kaybetti, bunu Camille’den gizlediler. Camille, doktorların eve gönderilme tavsiyesine rağmen kimse tarafından teslim alınmadı.
Abisi ise artık Çin’de yaşıyordu.
Akıl hastanesinde yattığı süre boyunca sadece mektuplaşabildiler. Bu süre zarfında Camille heykel yapamadı, eline ufacık miktarda bir çamur bile verilmedi.
Tımarhanede tam tamına 30 yıl geçirdikten sonra öldü. Geriye bir sürü “kimin yaptığı belli olmayan” fakat Rodin tarafından sahiplenilmiş heykel bıraktı.
Camille ölene kadar Rodin’in onun heykellerini ve fikirlerini çaldığını ve gerçeğin ortaya çıkmaması için onu tımarhaneye kapattırdığını iddia etti. Fakat bunlar “deli bir kadının sayıklamaları” olarak görüldü.
Şimdilerde ise tüm sanat eleştirmenleri, Rodin’in çalışmalarındaki “Camille etkisini” açıkça dile getiriyorlar.
Camille’in sağlam kalan son 70 parça işi Rodin müzelerinde bodrum katında sergilenmekte… “Rodin’in sevgilisi” sıfatıyla ve kadının toplumdaki yerini işaret edercesine yine bodrum katında, Rodin’in işlerinin altında…
Her delirmiş kadının arkasında bir erkek vardır!
Rodin’in cinsellik dolu erotik işleri sayfalarca övülürken, Camille’in işleri “müstehcen” bulunarak sergilenmiyordu, satın alınmıyordu.
Rodin genç kadınlarla sevgili olduğunda “erkeklik” şanına şan katarken, Camille “fahişe” denerek dışlanıyordu.
Rodin, Camille’in emeğini, fikirlerini ve sanatını çalarak zengin bir hayat yaşadı, Camille ise beş kuruşsuz, bir tımarhane köşesinde yapayalnız öldü.
“Neden büyük sanatçılar hep erkek?” sorusuna, en büyük cevap Camille’in hayatı oldu. Adaletin batsın, dünya!