ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’daki dört yıllık dönemini tamamladı. Trump’ın dört yıllık başkanlığına Türkiye-ABD ilişkilerine bir yanda rahip Brunson krizi, S-400’ler ve Suriye harekâtı, bir yanda da ABD Başkanı’nın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la kurduğu şahsi ilişkiler damga vurdu. Türkiye’nin Trump’la 4 yıl boyuncaki ilişkilerinden öne çıkanları derledik.
İlk kez 17 Mayıs’ta ABD’de bir araya gelen Erdoğan ve Trump ikilisi, ilerleyen süreçte de görüşmelerine devam etti ve Trump, “ABD ve Türkiye hiç olmadığı kadar yakın” dedi.
Liderlerin açıklamaları bir süre olumlu havasını devam ettirse de iki ülke arasındaki pek çok anlaşmazlık çözülmeden sürdü ve bu anlaşmazlıklar kısa bir süre sonra iki ülke arasında siyasi krize dönüştü.
İlk kriz: Andrew Brunson
Trump’ın başkanlığının ilk gününlerinde iki ülke arasındaki en ‘somut’ anlaşmazlık ise rahip Andrew Brunson’ın tutukluluğu oldu. Trump yönetiminin Aralık 2016’da “FETÖ’ye üye olmak” suçlamasıyla tutuklanan Brunson’ın serbest bırakılması yönündeki girişimleri başta sonuçsuz kalırken, Erdoğan’ın Eylül 2017’de sarf ettiği “‘Papazı verin’ diyorlar. Bir papaz da sizde var, bize verin, yargılayalım, biz de onu size verelim. ‘Onu karıştırma’ diyorlar” sözleri de karşılık bulmadı.
Yurt dışındaki ABD’li tutukluları ‘eve döndürme’ yemini etmiş olan ve hatta bu nedenle Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bile mektup yazdığı ifşa olan Trump, Brunson konusunda bastırıyordu.
ABD, bu dava nedeniyle 1 Ağustos 2018’de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e yaptırım uygulama kararı aldı.
İlk yaptırımlar geldi
ABD Başkanı’nın 9 Ağustos 2018’de yaptığı “Türk lirası, çok güçlü dolarımız karşısında hızla düşerken Türkiye’den gelen çelik ve alüminyum üzerindeki gümrük vergilerinin ikiye katlanmasına onay verdim! Alüminyumda bu oran artık yüzde 20, çelikte de yüzde 50. Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil!” paylaşımı da doların hızla yükselmesine yol açtı.
Brunson eve döndü, kriz çözüldü
Brunson 12 Ekim 2018’deki duruşmada 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılsa da, ev hapsinin ve yurtdışı yasağının kaldırılmasıyla ABD’ye döndü. Taraflar arasında bir anlaşma yapıldığına dair iddialar yalanlandı.
Erdoğan’la görüşme sonrası Suriye’nin kuzeyinden çekildi
Trump’ın başkanlığında Türkiye’yle ilişkilerine dair en çok tartışılan konulardan biri de, Erdoğan’la 6 Ekim 2019’da yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki harekâtına yeşil ışık yakması oldu. Türkiye’nin harekâtı 9 Ekim’de başlarken, Trump hem ABD içinden hem de dünyadan görülmemiş bir baskı altında kaldı. Amerikan kamuoyu Trump’ı, ‘IŞİD’le mücadelede en önemli ortağı olan Suriyeli Kürtlere ihanet etmekle’ suçladı, Demokratlar ve hatta kendi partisi Cumhuriyetçiler arasından sert eleştiriler yükseldi.
Trump kendisini “Kürtler bizimle savaştı ama bunun için devasa boyutlarda para ve ekipman aldılar. Türkiye’yle on yıllardır savaşıyorlar. Ben bu savaşı yaklaşık üç yıl erteledim ama bizim, birçoğu kabilesel olan bu saçma Sonu Gelmez Savaşlardan çekilme ve askerlerimizi eve döndürme vaktimiz geldi” diye savunmaya çalıştı ama baskıyı savuşturamadı. Savunma bakanı James Mattis istifa etti, Temsilciler Meclisi Başkan’ı kınadı, kararını savunmak için Kongre liderleriyle Beyaz Saray’da yaptığı toplantı fiyaskoya dönüştü. Trump’ın bu toplantıda öfke nöbeti geçirdiği ve Demokrat siyasetçi Nancy Pelosi’ye ‘üçüncü sınıf’ dediği ortaya çıktı. Pelosi toplantıyı terk etti.
Türk-Amerikan ilişkileri tarihine geçen mektup
ABD Başkanı Donald Trump’ın Barış Pınarı harekatın başladığı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektup da Türk-Amerikan ilişkileri tarihine geçecek nitelikteydi. Türkiye’nin askeri operasyonuna yeşil ışık yakmadığını göstermek isteyen Trump mektubunda, “Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.” ifadelerini kullandı.
Trump’ın mektubu, “Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım” ifaleriyle son buluyordu.
‘Diplomatik nezaketten yoksun’
Mektup ve mektupta Trump’ın kullandığı dil uzun bir süre boyunca konuşulurken Ankara, mektubun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından reddedilerek çöpe atıldığı yönünde açıklamalar yaptı ve mektubu ‘diplomatik nezaketten yoksun’ olarak niteledi.
Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde uzun bir süre gündemi meşgul eden konulardan biri de Halkbank davası oldu.
İran asıllı Türk vatandaşı Reza Zarrab’ın Halkbank üzerinden ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını deldiği iddiasıyla ABD’de açılan davada, Zarrab savcılıkla işbirliğine gitmeyi kabul ederek tanık sandalyesine geçti.
Davanın tek sanığı olan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, dava sonucunda 32 hapis cezasına çarptırıldı.
Geçtiğimiz günlerde New York Times’ta yayınlanan haberde ise, Trump’ın Türkiye’nin talebi üzerine uzun bir süre boyunca Halkbank davasını durdurmak için çalıştığı iddia edildi.
‘Halkbank savcılarını değiştirin’
Halkbank konusundaki en çarpıcı iddia ise Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton’dan gelecekti. Bolton, Beyaz Saray’da görev yaptığı döneme ilişkin anılarını kaleme aldığı kitapta Erdoğan’ın Trump’tan Halkbank davasına bakan savcıları değiştirmesini istediğini öne sürdü. Bolton kitapla ilgili bir söyleşide de, Erdoğan ile Trump arasında Halkbank hakkında çok sayıda konuşma yapıldığını öne sürerek, “Erdoğan temelde, Halkbank üzerindeki baskıyı kaldıracak bir uzlaşma istiyordu” dedi.
“Halkbank’ın yaptığı şey, İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarına dair yasaları ihlal etmekti” diyen Bolton, sözlerine şöyle devam etti: “Başkan ise Erdoğan’a bir noktada, ‘Bakın, New York’taki o savcılar hep Obama’nın adamı. Ben kendi adamlarımı yerleştirene kadar bekleyin. Ve o zaman bu konuyu halledeceğiz’ dedi.”
ABD Başkanı Donald Trump döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin önemli gündemlerinden biri de, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava ve füze savunma sistemleri oldu.
Türkiye’nin henüz satın alma aşamasındayken, Washington’dan şiddetli itirazların yükseldiği S-400 füzeleri itirazlara rağmen Türkiye’ye geldi. Washington bu kez de füzelerin aktive edilmemesini talep etse de, kriz yaratan füzeler ABD seçimlerine kısa bir süre kala aktif edilerek test edildi.
Amerikan kongresi, S-400 füzelerine ilişkin Türkiye’ye yaptırım hazırlığı içerisine girerken, Türkiye’nin ABD’den satın aldığı F-35 savaş uçaklarının teslimatı gerçekleşmedi.
Sonuç olarak uzun bir süredir Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan S-400 krizi Trump’ın ilk dört yıllık döneminde çözümsüz kaldı.
Daha önce S-400 konusunun Obama döneminde Türkiye’ye Patriot füzelerinin satılmamasının bir sonucu olduğunu belirten ve Türkiye’yi haklı bulduğunu ifade Trump bir kez daha başkan seçilmeyi başarırsa, Türkiye klasörünün en önemli gündem maddesi olarak S-400 hava ve füze savunma sistemlerini görmeye devam edecek.
Sözde Ermeni soykırımı tasarısı
2019 yılında Kongre’nin üst kanadı Senato, ‘Ermeni Soykırımı’ tasarısını kabul etti. Trump Türkiye ile ABD arasında gerginliğe neden olan tasarının geçmesini daha önce üç kez engellemişti.
Trump, senatonun kararını kabul etmedi
Trump yönetimi, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımlayan ABD Kongresi’nde alınan kararlara katılmadıklarını, bu konuda ABD Başkanı Donald Trump’ın “kitesel mezalim” değerlendirmesinin halen geçerli olduğunu açıkladı.
Trump, 1915 olaylarının yıl dönümü olan 24 Nisan’da yayımladığı mesajlarda “Büyük Felaket” anlamına gelen “Meds Yeghern” ifadesini kullandı.