Netflix’te Doğuş’un hayatı çekilmeli diyenler?
Kaynak
90’lı yılların sonuna doğru çıkardığı “Doğuş” isimli albümüyle müzik piyasasının altını üstüne getiren 23 yaşındaki genç, hiç kuşkusuz o dönemde herkesi şaşırtmıştı.
Her şarkısında bahsettiği “sevgi” onun yoluna asla çıkmıyor büyürken.
1974 yılında, Almanya’da problemli bir ailede dünyaya gelen Orhan Baltacı, aslen Rizeli. Canı sıkılınca oğlunu ve eşini dövmekte beis görmeyen, alkolik, şiddet yanlısı bir baba; oradan oraya çekiştirilmiş, çaresiz bir anneyle başlıyor hayat mücadelesi.
Henüz Orhan 4 yaşındayken ayrılıyorlar ve babaya veriyorlar velayeti.
Sonrasında babasıyla Türkiye’ye, Bursa’ya dönüyorlar.
Otellerde ve sonrasında sokakta kalmaya başladıkları dönemde yaşadığı çaresizliği şu şekilde anlatıyor: “Bir gün baktım açım, babam da ortalıkta yok; ilk hırsızlığımı öyle yaptım. Mahalle mahalle dolaştım, bir parkta bir kadın börek veriyordu çocuğuna. Benim de karnım açtı, kaptım elinden böreği ve bir heyecanla koşmaya başladım. ‘Hırsız var’ diye bağırmaya başladı. O heyecanla kaçarken börek yere düştü, o böreği yerden alıp kumlu kumlu yedim.”
Babası tarafından zerre sevgi görmeyen Orhan, babaanneye gönderiliyor.
Babaanne de torununu Artvin’e gönderiyor, orada da olmayınca Orhan, Bursa’da bir yurda yerleştiriliyor.
İşte orada da ikinci hayat mücadelesi başlıyor!
Yatağa işediği için orada çalışan kadınlardan akılalmaz şiddet görüyor mesela!
Hem de öyle böyle değil! Ağzı, burnu darmadağın oluyor, koluna da ustura sallıyor orada çalışan bakıcılar, yani “anne”ler. Yemeğe bile gidemiyor, arkadaşları yiyeceğini yatağına getirerek elleriyle besliyorlar Orhan’ı.
İlk dayağını burada yediğini de söylüyor.
Arkadaşlarının o yurtta cinsel istismara ve tecavüze uğradığını; kendi de uğramamak için korkudan atletini yırtıp, pantolonunu sıkıca bağladığını söylüyor ünlü şarkıcı.
“Hademelerden biri benim yaşlarımda bir çocuğu banyoya götürüp cinsel istismarda bulunmuştu. Ben kemer takmazdım. Atletimi yırtmıştım, yan bağlayıp pantolonuma düğümlemiştim açılmasın diye. Hiç dikkat çekmemeye çalışırdım. Kendimi hep gizlerdim. Kalabalığın arasında yok gibiydim.” diyor ve ekliyor: “Sırf böyle şeyler yaşadığım için bir gün birini öldürme teşebbüsüm bile vardı. O dönem bir park bekçisi bizim ufacık kardeşimize tecavüz etmişti. Ölsün diye o adama vurdum ama ölmedi. Keşke ölseydi. Bu konulara karşı kin ve nefret doluyum. Cinsel istismar kadar kötü bir şey yok bu hayatta.”
O dönemde kapıya çıktığını ve “Biri gelsin beni evlatlık alsın da kurtulayım buradan” dediğini de söylüyor.
“Orada güvensiz şekilde büyüdük, birisi gelsin beni evlatlık alsın diye hep dua ederdim. Hatta o dönemlerin ünlü isimlerinden biri beni evlatlık almak istedi ama ben bunu yapamadım. O esnada annemin beni almasını bekliyordum. Artık bu tacizlerin sırası bana da gelecek diye düşündüm ve sonraki senelerde yurttan kaçtım.” diyor.
Yurttan kaçan Orhan, yakalanıyor ve babaanneye teslim ediliyor bu sefer.
Babaanne de annesiyle babasının öldüğünü söylüyor. O da ailesinden tüm ümidini kesiyor. İlkokula başlıyor ve üçüncü sınıfa kadar idare ediyor okulunu.
Derken bir gün öldüğünü bildiği annesinden hediye paketi geliyor ve “Ben annemi bulacağım” diyerek evden kaçıyor Orhan. 9 yaşında havalimanına, tren garına, otogara giderek annesini arıyor ve hatta Almanya’ya gitmeye çalışıyor!
Kalan son ümidini de annesini bulmak için harcayan Orhan, düşüyor sokaklara…
Sokak arkadaşlıklarına alışınca orada daha özgür ve daha rahat olduğunu zannediyor ve hatalar silsilesi de başlıyor böylece. Yaptığı her hatada annesini suçlamaya ve “Senin yüzünden böyle oldum, beni bıraktın” demeye başlıyor.
14 yaşına geldiğindeyse, hırsızlığa başlıyor ve ilk cezaevine giriyor. Arkadaşlarıyla bir çorap fabrikasından çorap çalıyorlar, onları ucuza satıyorlar ve Antalya’ya gidip orada yakalanıyorlar; Bursa’ya kadar kelepçeli getiriliyorlar.
Bu sırada cezaevinde kendilerine tecavüz etmeye çalışanlara karşı çıktığı için şişleniyor Orhan.
15 yaşındayken, bir kızı alıkoyduğu iddia edilerek tekrar hapse giriyor bu arada.
O konuyu da şöyle açıklıyor: “Hakkımda iddia edilen konu çok çarpıtıldı. O dönemler benim yatacak yerim yok, Kuştepe’deyim. Daha 15 yaşındayım ve bir kız bana ‘evlenelim’ dedi. Ben de ne güzel fikir dedim içimden. En kötü bir konfeksiyona girer gül gibi yaşarız diye düşünüyordum. Her şey artık tamamdı biz evleneceğiz, kızın ailesi vazgeçti. Bir de üstüne beni dövdüler, hiç anlamadım. O dönem üç ay yatıp çıktım. Sizce ona tecavüz etmiş olsaydım üç ayda cezaevinden çıkabilir miydim? Reha Muhtar’ın hediyesidir bu bana, ona çok kızgınım, ahım var, öbür dünyada alacaklıyım. Yazdığı yazılarda beni suçlu gibi lanse etti. Yatacak yerim yok diye evlenmek istedim. Hepsi bu, hatta bütün Kuştepe şahittir. Ben iyi bir insanım, kimseye kötü bir şey yapmadım. Bu yazıları gördükçe çok kırılıyorum.”
Dönüm noktası ise yine bir gün hırsızlık yaparken oluyor.
Kışları içeride, yazları dışarıda olan Orhan, yine bir gün arkadaşlarına onlar market soyarken gözcülük yapıyor. Marketten çaldıkları kalemlerle ev olarak gördükleri eski bir fabrikaya doğru yürürken, arkalarından polis geliyor ve kaçmaya başlıyorlar.
Orhan koşarken, arkasından ateş eden polis onu kolundan yaralıyor ve Orhan bir binaya giriyor. Çatı katına saklansa da polisler de peşinden binaya girerek onu aramaya başlıyorlar.
Kalemleri hemen çıkartıp önüne koyuyor ve ardından dua etmeye başlıyor: “Allah’ım, eğer varsan bana varlığını hissettir. Bir daha asla hırsızlık yapmayacağım.”
Polisler, en üst kata kadar gelip Orhan’ı göremeden gidiyorlar; onun da inancı tam bu anda başlıyor. Ardından da başlıyor şarkı yazmaya.
Ve Orhan Baltacı’nın adı oluyor Doğuş…
Yazdığı şarkı sözlerini önce yakın çevresiyle sonra da kapılarında nöbet tuttuğu plak şirketleriyle paylaşıyor. İskender Ulus prodüktörlüğünde Ulus Müzik, Doğuş’la yapıyor sözleşmeyi ve 1996 yılında kendi söz müziklerini, kendi adını taşıyan “Doğuş” adlı albümle müzikseverlere sunuyor…
Kısa sürede de milyonlarca insanın hayatına giriyor Doğuş.
Kendisi şu sıralar babalığının, kendi deyimiyle yeryüzündeki cennetinin tadını çıkarıyor.
2014 yılında evlendiği Azeri Sunucu Hoşkedem Hidayetkızı ile mutlu bir beraberlikleri var.
İki tane de dünya tatlısı erkek çocuğu var.
Ne diyelim; epey zor bir hayat geçirmiş ancak mücadelesinden de vazgeçmemiş…
Siz biliyor muydunuz bu kadarını?