Ne bela bir şeydi bu!
Kızlar, hepimiz küçükken annemizin makyaj malzemelerini karıştırdık değil mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim çünkü aksi pek mümkün değil.
Hatta o tuvalet masasının önünde duran parfümlerden de sıktık. Sıkmadık mı? Yalansa yalan deyin!
Bigudileri kafamıza, gözümüze takarak güzelleşmeye çalıştığımız zamanları da hatırlatırım. Hiç öyle “Yooo” demeyin
Sonuç, bize göre tam bir prenseslik olsa da annelerimize göre pek öyle değildi. Şu güzelliğimizi çekemediler! Peki o makyaj malzemelerinin içinde bir şey daha vardı, hatırladınız mı?
İşte karşınızda, hayatımızın ilk yıllarında tanıştığımız ve bir türlü sırrını çözemediğimiz ilginçlik: Yeşil ruj
Altın sarısı tırtıklı dışı ve uzayın derinliklerinden kalkıp geldiğini düşündüğümüz yeşiliyle, bir dönemin kız çocuklarını delirtti bu makyaj malzemesi.
İlk olarak sürüldüğünde kesinlikle rengi çıkmıyordu bu rujun. O yüzden bastıra bastıra 5-6 kat sürdüğümüz de olmuştur. Rezilliklerin başkenti resmen…
İçinde bulunan bir kimyasal madde sebebiyle sadece vücut ısısı ile temas ettiği anda renk değiştiriyor kendisi. Biz de görünmüyor sanıyorduk saf gibi…
İçinde bulunan kurşun türevi bir madde sebebiyle de ruj uzun süre dudakta kalıyor, çıkmıyor. Yani “Yoo ben sürmedim ki annecim” deme şansımızı elimizden alıp götüren madde tamamen bu!
Ve hemen hemen herkeste de farklı bir renk olarak kendini gösteriyor. Yani bende pembe, sizde kırmızı olabiliyor. Ne kadar koyu olduğunu göremediğimiz için de sürdükçe şempanze poposuna döndüğümüz günler de oldu…
Fakat şu bir gerçek ki, 80’li ve 90’lı yıllarda çocukluğunu yaşayan kızlar için fenomen bir makyaj malzemesiydi. Daha sonra sağlığa zararlı olduğu için piyasadan kalktı.
Şimdiki türevleri biraz daha farklı tabii.
Halbuki hepimiz bu ruju sürünce bir Banu Alkan olacağımızdan çok emindik. Olmadı… Kısmet değilmiş…