Danimarka sinemasından, daha önce izlememiş olabileceğiniz 15 iyi filmi sizin için derledik.
1. I Kina spiser de hunde (1999)
2. En Forårsdag i Helvede (1976)
”En Forårsdag i Helvede” (Cehennemde Bir Pazar), 1976 senesinde düzenlenen Paris-Roubaix bisiklet yarışında yaşananları katılımcıların ve organizatörlerin gözünden anlatan, profesyonel yarışçılığın nasıl bir meslek olduğuna dair de fikir veren oldukça sürükleyici bir belgesel. Yönetmeni Jorgen Leth’in Lars von Trier’in akıl hocası olduğunu da ekleyelim.
3. Holiday (2018)
“Holiday”, uyuşturucu satıcılığı yapan sevgilisi Michael ile birlikte tatile geldiği Bodrum’da suç dünyasının kirli yüzüyle ve ‘toksik maskülenite’ kavramıyla tanışan Sascha’nın hikayesini anlatıyor. Tamamen Türkiye’de geçen film, orijinal anlatım dili ve iyi oyunculuklarıyla ilgiyi hak ediyor.
4. Ordet (1955)
Muhtemelen listemizdeki en meşhur film olan “Ordet”, Danimarka’nın yetiştirmiş olduğu en önemli sinemacılar arasında bulunan Carl Theodore Dreyer’in imzasını taşıyan gerçek bir klasik. Kuzey Avrupa sinemasında sıkça rastladığımız inanç ve aile mevzularını ustalıkla ele alan “Ordet”, kendine has, oldukça dingin anlatım diliyle birçok sinemacıya da ilham kaynağı olmuş bir eser.
5. Nattevagten (1994)
Listedeki tek korku filmi, kendine özgü sessiz anlatımıyla dikkat çeken ”Nattevagten”, Kopenhag’da bir morgda gece bekçisi olarak çalışmaya başlayan bir hukuk fakültesi öğrencisinin şehirde işlenen cinayetlerde şüpheli hale gelmesini konu edinen ürkütücü bir yapım. Filmin yine yönetmen Ole Bornedal’ın imzasını taşıyan, başrolünde Ewan McGregor’un yer aldığı ABD yapımı bir yeniden çevriminin bulunduğunu da hatırlatalım.
6. Bænken (2000)
Yönetmen Per Fly’ın ilk filmi olan “Bænken” (Bank), hayatını bir bankta geçiren alkolik Kaj’ın karşı apartmana taşınan bekar bir anne ile tanışınca değişen hayatını anlatıyor. Yönetmenin diğer işleri gibi sosyal gerçekçi bir anlatım tarzına sahip olan film, Fly’ın ‘Danimarka üçlemesi’ adı verdiği üç filminden ilki aynı zamanda.
7. Mænd & Høns (2015)
Yine Anders Thomas Jensen’in yazıp yönettiği bir kara komedi örneği olan “Mænd & Høns” (Adamlar ve Tavuklar), babalarını kaybettikten sonra üvey evlat olduklarını öğrenen ve gerçek babalarını aramak üzere yola koyulan iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Mads Mikkelsen nadir komedi performanslarından birinde oldukça dikkat çekici bir oyunculuk ortaya koyuyor.
8. De grønne slagtere (2003)
Yine Anders Thomas Jensen’in imzasını taşıyan bu kara komedi, patronlarının baskısından bunalıp açtıkları kasap dükkanında gizlice insan eti satmaya başlayan iki arkadaşın hikayesini anlatıyor. Filmin sonradan dünya çapında ünlenecek olan Mads Mikkelsen’in erken dönem performanslarından birini barındırdığını da ekleyelim.
9. Sult (1966)
Knut Hamsun’un aynı adlı meşhur kısa romanından uyarlanan “Sult” (Açlık), parasızlığı ve çaresizliği seyircinin iliklerine kadar hissettiren sosyal realist bir başyapıt. Hamsun’un romanının sadık sayılabilecek bir uyarlaması olan filmde eserlerini bastırmaya çalışan yazar Pontus’un trajedisini izliyoruz. Başrol oyuncusu Per Oscarsson’un 1967 yılında düzenlenen Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldüğünü de ekleyelim.
10. Det Forsømte Forår (1993)
Hans Scherfig’in aynı adlı romanından uyarlanan “Det Forsømte Forår” (Çalınmış Bahar), öğrencilik zamanlarında öğretmenlerinden gördükleri türlü eziyetleri hatırlayan bir grup arkadaşın hikayesini anlatıyor. Çocuklukta maruz kalınan davranışların kişiliğimizi nasıl şekillendirdiğine dair özgün şeyler söyleyen, güçlü bir dram filmi.
11. Midt om natten (1984)
Yönetmen Erik Balling’in vefatından önce çektiği son filmi “Midt om natten” (Gecenin Ortasında), sosyal dramayla komediyi harmanlayan, Danimarka sinemasında benzerine pek rastlayamayacağınız türde gerçekçi bir müzikal. Filmin müziklerini içeren albümün hala yanına yaklaşılamamış türden bir satış rekoru kırdığını da ekleyelim.
12. Direktøren for det hele (2006)
Lars von Trier’in kariyerindeki tek komedi filmi olan “Direktøren for det hele” (Emret Patronum), yönetmenin imzasını yakından tanıyanların anlayacağı üzere, son derece kendine has, ‘rahatsız edici’ bir nitelik taşıyan farklı bir iş. Yönetmenin ‘Automavision’ adını verdiği bir teknikle çekilen filmdeki tüm kamera açıları ve hareketleri bir bilgisayar tarafından belirlenmiş, bunun getireceği ‘soğukluk’ hissinden faydalanılması amaçlanmış. Yönetmenin filmografisinin belki de en kıyıda köşede kalmış üyesi olan filmi, meraklısına şiddetle tavsiye ediyoruz.
13. Applause (2009)
Yönetmen Martin Zandvliet’in imzasını taşıyan “Applause”, kötü bir boşanmanın ardından yaşadığı depresyonla, alkolizmle ve şöhret kaybıyla yüzleşen bir aktristin hikayesini anlatıyor. Başroldeki Paprika Steen’in olağanüstü performansıyla dikkat çeken film, sağlam ve etkili bir drama izlemek isteyenler için birebir.
14. Pusher üçlemesi (1996-2005)
Sonradan imza atacağı “Drive” ve “The Neon Demon” gibi filmlerle dünya çapında ünlenecek olan Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn’in erken dönem işlerinden olan “Pusher” ve iki devam filmi, “Pusher II” ile “Pusher III”, Kopenhag’ın yeraltı dünyasını yetkinlikle işleyen, başarılı birer suç draması örneği.
15. Tænk på et tal (1969)
Anders Bodelsen’in aynı adlı romanından uyarlanan “Tænk på et tal” (Bir Sayı Tut), bir soygun esnasında soyguncudan çalıp kendi payına ayırdığı para yüzünden başı derde giren banka memuru Flemming’in hikayesini anlatıyor. Bulması zor olsa da izledikten sonra vaktinizi boşa harcadığınızı kesinlikle düşündürmeyecek, gerilim yüklü bir suç hikayesi. Filmin 1978 yılında “The Silent Partner” adıyla İngilizce olarak yeniden çekildiğini, bu yeniden çevrimin de bir kült filme dönüştüğünü hatırlatalım.