Büyük bölümü dağlık ve ensiz olan ada 121 km²’lik bir alanı kaplıyor. Ünlü Santorini adasına yakınlığı da Amorgos’a gelen ziyaretçi sayısına olumlu yansıyor. Dar sokakları, kar beyaz duvarları olan şirin evleri ve bunların farklı canlı renklerle boyanmış ahşap kapı ve pencereleri, adaya şiirsel bir hava katıyor. Bu manzarayı daha da zenginleştiren ise, ada halkının saksı bitkilerine olan tutkusu. Hemen hemen her binanın önünde rengarenk çiçeklerin açtığı saksıları görebilmek mümkün.
Yaklaşık iki bin kişinin yaşadığı ada, çok sayıda arkeolojik eseri de barındırıyor. İlk Tunç Çağında zenginlikleriyle ünlü olan adada Eski Yunan uygarlığı döneminde Arkesine, Minoa ve Aigiale kentlerini barındırıyordu. Adadaki en ilginç objelerden biri, arkeologların M.Ö. 3 – 2 yüzyıla tarihlendirdiği Egiale’nin kalıntıları.
Kalıntılarda yer alan yazılarda, korsanların defalarca adaya geldiği, yöre sakinlerini haraca bağladıkları hatta bazılarını tutsak olarak götürdükleri de anlatılıyor. Adada görülmesi gereken yerlerin başında ise Panagia Hozoviotissa, Agia Anna plajı, Aigiali ve Katapola limanları, Gavras Kulesi ile Asfondylitis’deki kaya çizimleri sayılabilir.