Twitter, özellikle “Gezi Direnişi”nden sonra ülkemizde daha aktif kullanılmaya başlandı. 90’ların ve 2000’lerin “Konuşan Türkiye” sloganı, 2010’larda “Yazan Türkiye” olarak Twitter’da yeni bir slogana dönüştü.
Bunun doğal sonucu olarak da ortam kendi fenomenlerini yarattı. Organik takipçilere sahip fenomenlerin bir kısmı zamanla sık sık eleştirilen kanaat önderine dönüştü.
En itidallisinden en aşırısına her politik görüşten on binlerce takipçisi olan Twitter hesapları, sosyal medya gündemine yön vermeye başladı.
Peki, evinde pijamasıyla tweet atan 25 bin takipçili bir Twitter fenomeni, 25 bin TL maaşlı bir köşe yazarından nasıl daha etkili olmuştu?
Bir tweetle bakanlara açıklama yaptıran ve kendiliğinden oluşan bu güç neydi? Dış güçler mi? Hayır. İlluminati mi? Hayır.
Her şeyden evvel Twitter fenomenlerinin patronu yok, iktidar baskısı yok, marka baskısı yok. Kısaca bu kişiler özgürler. İfade etmek istediklerini, anonim kalabildikleri ölçüde ifade ediyorlar.
Oysa köşe yazarları öyle mi? Hem iktidardan çekinmeyecek, hem patronu huzursuz olmayacak hem de içinde bulunduğu medya grubunun reklam departmanı rahatsız olmayacak… Bu baskı ortamında geleneksel medya susarken tabii ki sosyal medya konuşacaktı.
Hem iktidar yanlıları hem muhalif Twitter kullanıcıları Gezi döneminde boy gösterirken köşe yazarları televizyon ve gazetelerde patinaj yapıyordu. Yine 17/25 Aralık döneminde iktidar yanlısı Twitter kullanıcıları, ana akım medyadaki köşe yazarlarından daha etkili biçimde iktidar savunusu yapıyorlardı.
Peki, sadece bu baskı mı geleneksel medyayı susturan? Elbette hayır. Twitter fenomenleri güçlerini sadece klavyelerinden alıyorlar. Her türlü saçmalama hürriyetine sahip olmak onları özgür ve samimi kılıyor. Geleneksel medyanın kalemleri özgür olmadıkları gibi samimiyet testinde de sınıfta kalıyorlar.
Bir köşe yazarı her türlü reklamı köşe yazısına yedirirken ve bu durum yadırganmıyorken Twitter fenomeni viral aldığında yüzler buruşur.
Takipçileri samimiyet sorgulamasını girer ve o noktadan sonra fenomenin etkileme gücü azalır. Instagram influencerları gibi yapaylaşır. Atılan tweetlerin altında “acaba?” aranır.
Bir başka sorun gündem ya da gündemsizlik…
Başörtüsü, darbe, korona, terör, dış güçler… Bu anahtar kelimeler ile kurdukları binlerce cümleyi ısıtıp ısıtıp sunan köşe yazarları… Eminiz kendileri de bundan sıkılıyor.
Farklı bir gündeme giremiyorlar. Neden? Sürüden ayrılanı kurt kapar…
Ama Twitter fenomeni için durumlar farklı. İsterse SMA hastalarının sorunlarına değinir, isterse Boğaziçi’nde eylem yapan gençleri savunur. Ya da gece 1’de efkarlanıp bir tweet atar. Çünkü insandır, samimidir, içimizden yani bizdendir.
Gazete köşe yazarları yıllarca kendilerini mumyalayıp diri gibi satmaya çalışsalar da sosyal medya onların façasını bir nebze aldı.
Gündem hakkında konuşma tekeli köşe yazarlarının elinden alındı. Geleneksel medya artık sosyal medyanın alay ve eleştiri konusu.
Ana akım medyada şişirilen filmler, diziler, şarkıcılar, şarkılar, televizyon programları, siyasetçilerin balonları sosyal medyada patlıyor. Hem de tek bir tweetle. Artık makam, ün ve güç sahipleri için sosyal medya sadece rahatsız edici bir platform.
Modern devletin ideolojik aygıtlarından olan ana akım medyanın köşe yazarları için 3 İhlas 1 Fatiha okur muyuz?
Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları adlı eserinde bu aygıtlar tek tek sıralanır. Okullar, basın, aile, kurumsal din… Bu kurumlar için ‘hiçbir özne tarafından üretilemez fakat özneyi şekillendirir’ tespiti yapılır ve bu kurumların, toplumun nesnel yüzünü temsil ettiğini ifade edilir. Bu, geleneksel medya için geçerli fakat sosyal medya bu tanımı delerek devlet için “bir ideolojik aygıt” olma özelliğini kaybediyor. Kaybetmekle de kalmıyor, geleneksel medyanın gücünü sarsıyor, bazen devlete baş kaldırıyor.
Mevcut aygıtlarla özellikle gençler üzerinde rıza üretemeyen devlet de sosyal medyayı bir aygıt/enstrüman olarak kullanmak için çareler üretiyor. Pelikanvari çözümler, yasaklar ve düzenlemeler, “yerli ve milli Twitter” denemeleri…
Ruhu gereği liberal olan sosyal medyanın, zaman içinde devletin tam performanslı kullandığı bir ideolojik aygıta dönüşüp dönüşmeyeceğini bilmiyoruz ama eğer dönüşürse Twitter fenomenlerinin de bugünkü köşe yazarları gibi tatsız tuzsuz bir hal alacakları kesin.