‘Z kuşağı’ olarak bilinen 1995 ile 2015 doğumlu olan nesil, 82 milyonluk Türkiye’nin yüzde 39’unu oluşturuyor. Bu kuşağa dahil 7 milyon gencin 2023 seçimlerinde oy kullanacak olması da, siyasilerin bu kuşağa ekstra ilgi göstermesine neden oluyor.
Peki dijital çağın çocukları dünyayı nasıl görüyor? Önceki kuşaklarla aralarında hangi farklar var? Gerçekten apolitik bir nesil mi? Hangi konularda kaygılılar ve siyasetten beklentileri neler? Uzmanlar yanıtladı…
Detaylar için
Gelecek kaygısı önceki kuşaklara göre daha fazla
Euronews Türkçe’den Dilek Gül‘ün haberine göre gelecek kaygısı, işsizlik ve ekonomik sorunlar bu kuşak ile adeta bütünleşmiş durumda.
Maya Vakfı’nın Smartlook Analytics laboratuvarı ile birlikte gerçekleştirdiği bir çalışma, Z kuşağının gelecek kaygısının önceki kuşaklara göre daha yüksek olduğunu söylüyor.
Bu kuşak aldıkları eğitimin gelecekte kendilerine rahat bir yaşam sunmayacağına inanıyor.
“Adalet, demokrasi, ifade ve düşünce özgürlüğüne önem veriyorlar”
Gezici Araştırma şirketi, geçen yıl Türkiye genelinde yaptığı son anket çalışmasında “Gelecek Z kuşağının elinde” tespitini yaptı.
Z kuşağına ait araştırma raporunda Z kuşağının yüzde 76,4‘ü adalet, demokrasi, ifade ve düşünce özgürlüğü, liyakat, israf, sanat gibi kavramları önemli bulduğu belirtiliyor.
Ankete göre, AB’yi destekleyenlerin oranı Z kuşağında yüzde 78,6 iken X ve Y kuşaklarında bu oran yüzde 35,6.
Ayrıca, Z kuşağının insan hakları, hayvan hakları, cinsiyet ayrımcılığı gibi konularda duyarlı olduğu, haklar konusunda eşitlik temelli bir anlayışa sahip olduğu ifade ediliyor.
Anketin sonuçlarını değerlendiren Gezici Araştırma Merkezi Başkanı Murat Gezici, ırk, dil, din, cinsiyet, mezhep gibi unsurlara çok önem vermeyen Z kuşağının yüzde 15,7’si namaz kılma, oruç tutma gibi dini inançlarının gerekliliklerini yerine getiriyorken, yüzde 55,8’si bu gereklilikleri yerine getirmediğini söylüyor. Yüzde 28,5’i ise inançsız.
“Kontrolleri zor ve öngörülemezler”
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Barış Erdoğan, Z kuşağının tek parçalı bir yapı olarak düşünülmesine karşı.
Bu kuşağı incelerken toplumdaki bölünmelere ve toplumsal sınıflara dikkat etmek gerektiğini ifade eden Erdoğan, ”Merdiven altı atölyelerde çalışan bir gençlik ile orta-üst sınıf yaşam alanlarından gelen gençlik aynı kuşak içinde anılsalar da zamanın ruhunu farklı yaşarlar.” diyor.
“Z kuşağı gençliği Türkiye’de internet teknolojileriyle doğmuş ilk kuşaktır. Onlar daha önceki kuşaklar gibi bilgiye alışılageldik iktidar merkezinden değil, kontrolü dahi mümkün olmayan çok farklı kaynaklardan alarak ulaşmaktadırlar. İstedikleri bilgiye direkt ulaşabilme özgürlüğü onlarda müthiş bir özgüven duygusu yaratmaktadır. Bu nedenle kontrolleri zor ve ön görülmezdiler. Bilgiyle cep telefonları, tabletleri aracılığıyla kurdukları tek başına direk ilişki onları bireyci davranış kalıplarına daha fazla itmektedir.”
“Ülke ekonomisi, işsizlik gibi sorunlarla yakından ilgililer”
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Demet Lüküslü, kuşaklara ilişkin adlandırmalara ve genellemelere karşı bazı saiklerle çıkıyor.
“Ben ‘Z kuşağı’ tanımlamasını kullanan bir araştırmacı değilim. Z kuşağı tanımlaması benim araştırmalar yaptığım gençlik sosyolojisi açısından da pek kullanılan bir kavram değil, daha çok pazarlama ve insan kaynakları alanında kullanıldığını söyleyebiliriz. Ancak biliyorum medyada Z kuşağı tanımlaması pek bir popüler. Sanıyorum pek çok kişiye bu tanımlama çok daha kolay geliyor. Ayrıca siyasetçiler arasında da hayli popüler olduğu anlaşılıyor. Z harfine nasıl geldik derseniz.. 1965-1980 doğumluların “X” kuşağı olarak adlandırılmaları bu kuşağa atfedilen bilinmezlik ile bağlantılıydı ve sonrasındaki adlandırmalar Latin alfabesinde X’i izleyerek Y ve Z oldu. X kuşağı bağımsız, şüpheci, girişimci ve rekabetçi bir kuşak olarak tanımlanırken 1980-1995 arası doğumlu Y kuşağı ise çoklu görev/iş yapabilen, özgürlükçü, otorite karşıtı ve tatminsiz olarak tanımlandı. 1995-2015 doğumlular ise Z kuşağı olarak tanımlanırken şeffaf, doğrucu, otorite tanımayan, tüketici ve tatminsiz olarak tanımlanıyorlar. Bu literatüre ise gençlik sosyolojisi ve antropolojisi, kuşak adlandırmalarının ve genellemelerin sorunlu olduğunu söyleyerek ve tarihsel kırılımların tüm dünyada aynı dönemde eş zamanlı yaşanmadığını iddia ederek karşı çıkıyor.”
Bu kuşağın toplumdan saygı görmek veya yetişkin olabilmek için iyi bir iş bulabilmeye önem verdiğine değinen Lüküslü, gençlerin ülke ekonomisi ya da işsizlik gibi sorunlarla yakından ilgili olduğu görüşünde.
“Apolitik tanımlaması yapılamaz”
Prof. Dr. Demet Lüküslü bu gençlerin apolitik olarak tanımlanmasına da karşı. ‘’Siyasal alanda bazı şeyleri değiştiremeyeceklerini düşündükleri için mücadele etmiyorlar’’ diyor.
‘’1980 sonrası kuşak apolitik olarak tanımlanageldi ancak bu tanım oldukça sorunlu. Ben ilk olarak doktora tezim için 2000’li yılların başında 1980’lerde doğmuş gençlerle görüşmeler yaptım ve doktora tezimde de gençler apolitik yargısına karşı çıktım. Gençler siyasete tamamen ilgisiz değiller, ülkede ve dünyada neler olup bittiğini aslında takip ediyorlar.
Ancak siyasal alanı kirli, sadece çıkarların konuştuğu bir alan olarak gördükleri için de uzak kalmayı seçtikleri bir alan. Ayrıca da siyasal alanda bazı şeylerin değiştirilmesinin çok zor olduğunu düşündüklerinden, girip mücadele etmekten de imtina ettikleri bir alan gibi bazı bulgulara varmış, siyasetle ilgilenmiyor, apolitik gibi görünen tutumun bizatihi kendisinin siyasete bir eleştiri getirdiğini ve bu açıdan da siyasal bir tutum olduğunu ileri sürüyordum. Bu durum anketlerde ortaya çıkan bir durum değildi, bunun için gençlerle nitel, derinlemesine araştırmalar yapmanıza gerek vardı. Bugünün genç kuşağı yani 1990’ların ikinci yarısı ve 2000’lerin başında doğan gençler için ise yine benzer şekilde apolitik tanımlamasının yapılamayacağını düşünüyorum.’’
“Siyasi partiler Z kuşağına çok uzak”
Türkiye’deki siyasi partilerin gençlerin ihtiyaçları, sorunları ve beklentilerine dair nasıl gençlik politikaları ürettiklerini soran Lüküslü, siyasal partilerin bugünün genç kuşağının ihtiyaçlarını karşılamaktan, sorunlarına çözüm bulmaktan çok uzakta olduğunu kanaatinde.
Lüküslü, özellikle gençlerle yaptığı görüşmelerde sorunların çözülmeyeceğine dair umutsuzluğa ve geleceksizliğe sık sık tanık olduğunu dile getiriyor.
‘’Son dönemde Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri tartışmalarında da bir kez daha gördüğümüz gibi siyasal partiler gençlerin umutsuzluğunu, dertlerini ya da öfkelerini, isyanlarını anlayamadıkları gibi onları dinlemekten ve ne istediklerini anlama çabasından da çok uzaklar. Genç kuşak bu açıdan kendisini kaderine terk edilmiş olarak hissediyor. Üstelik Türkiye tarihinde pek çok kez gördüğümüz gibi gençlik algısı bir ikilik üzerinden ilerliyor. Bir tarafta makbul gençler, ülkenin geleceği olacak gençler var iken bir diğer tarafta tehlikeli, tehdit olarak algılanan gençler var. Ancak bu ikilik bir madalyonun iki yüzü gibi işliyor. Birileri mutlaka ideal gençler olarak tanımlanırken birileri mutlaka tehdit olarak görülebiliyor. Son olarak Boğaziçi Üniversiteli öğrenciler örneğinde de gördüğümüz gibi bu tanımlama büyük bir hızla değişebiliyor. Ülkenin en iyi üniversitesinde okuyan parlak öğrenciler iken bir anda kendinizi bir tehdit olarak algılanırken bulabiliyorsunuz.’’
“Kendi alanlarına müdahale edilmesinden hiç hoşlanmıyorlar”
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Barış Erdoğan’a göre de Türkiye’deki klasik siyasi partilerin onlarla ilişki kurması zor. Çünkü Z kuşağı kendilerini sabit ideolojik kalıpların içinde tanımlamıyorlar.
“Bu kuşağın siyasete ilgisiz olduğu yanlış bir kanıdır. Evet geleneksel, siyasi parti çatısı altında yapılan siyasete ilgisizler. Gündelik siyaseti takip etmiyorlar. Büyük mevzular olarak sınıflandırılan konular ilgilerini çekmiyor, onların anlam dünyasında önemli yer teşkil etmiyor. Bu kuşağın bireylerini solcu, sağcı, muhafazakar diye tanımlamak genelde zor. Onların melez ve akışkan kimlikleri var. Günümüz modern siyasetinin alanı zaten bu simgesel siyasetin çok ötesinde. Z kuşağı içinde siyasetin görece ilgisiz kaldığı hayvan hakları, çevre sorunları, kadına yönelik şiddet gibi konulara duyarlı önemli bir kesim var. Örgütlü bir siyaset anlayışları olmasa da bu kuşak kendi alanlarına, bireysel özgürlüklerine müdahale edilmesinden hiç hoşlanmıyor. Bunları korumak için örneğin sosyal medya üzerinden çok hızlı şekilde merkezsiz birliktelikler oluşturabiliyorlar.”