Geçen hafta gerçekleşen Gare operasyonu sonunda muhalefet iktidarı suçladı. İktidar terör örgütü PKK’ya lanet okudu. Fakat herkes birbirini suçlarken aramızdan 13 can ayrıldı. Acaba bu 13 asker, subay ve resmi görevli sağ salim evlerine dönebilir miydi? Tıpkı 1996’da olduğu gibi.
Kaynak1
Kaynak2
Kaynak3
Şemdinli Ortaklar Karakolu’na 1995’te yapılan baskında 15 asker şehit olurken, 8 asker terör örgütü PKK tarafından kaçırılmıştı.
O dönemler Tayyip Erdoğan’ın da içinde siyaset yaptığı Refah Partisi milletvekili olan Fethullah Erbaş’ın kapısını bir gün bir grup anne çaldı. PKK tarafından çocukları kaçırılan aileler çocuklarına kavuşmak istiyordu.
Erbaş, yaptığı basın toplantısında o dönem Şam’da olan Abdullah Öcalan’a ‘Anaların gözyaşlarını durdur, bu erkekliğe sığmaz,’ diye sesleniyordu. Karşılığında ‘Erbaş gelirse askerleri bırakacağız,’ yanıtını alınca derhal yola koyuluyordu. Bu arada Erbakan ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel de girişimlerinden haberdar oluyor.
Fethullah Erbaş ve arkadaşları ailelere yardımcı olmak için derhal girişimlere başladılar ve birkaç kez katır sırtında Kuzey Irak’taki kamplara tırmandılar.
Kuzey Irak’a gidenler arasında Refah Partisi Van Milletvekili Fetullah Erbaş, İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal(daha sonradan HDP milletvekili oldu) , Mazlum-Der Genel Başkanı Yılmaz Ensarioğlu, yardımcısı İhsan Aslan ( daha sonra AKP kurucusu ve milletvekili oldu) , Çağdaş Gazeteciler Derneği temsilcisi Mustafa Erdoğan ( Sanatçı Yılmaz Erdoğan’ın abisi) ile asker yakınları vardı.
Gazeteler günlerce haberlerini yapar. Herkes umutludur. 8 aile, 8 evladına kavuşma özlemindedir.
Heyet Kandil’de Murat Karayılan ve Rıza Altun’la görüştü ama ilk görüşmede askerlerin tamamını teslim alamadılar. Sadece aileleri gelen 2 er teslim edilmişti.
Fotoğraftakiler: Fetullah Erbaş, Akın Birdal, İhsan Arslan.
Fehullah Erbaş yıllar sonra bu fotoğrafı şöyle anlatmıştı:
“Kampa geldiğimizde, herkes dizilmiş. Sırayla herkesi öperken farkında olmadan Karayılan’la ve diğer örgüt yöneticileriyle de öpüşmüşüm. Zapkenarında silahları omuzlarında 500 kişi.10 tane de ulusal basından kamera var. Nasıl hitap edeceğimi bilemedim. Gerilla desem olmaz, asker desem olmaz, terörist desem çekip vururlar.’Selamünaleyküm’ dedim. “İstirahat için mağaraya geçtik. Karanlıkta bir şey göremiyorum. O anda flaşlar patladı. Kafamı kaldırdım, PKK bayrakları. PKK bayrağı altında poz vermiş durumuna düştüm.
Sadece 2 askeri alabilen heyet hem hayal kırıklığı yaşamıştır hem gergindir.
Zap Kampı’na katır sırtında giden Erbaş, burada Murat Karayılan ile Rıza Altun’un aralarında olduğu PKK yöneticileri tarafından karşılanıyor: ‘Katır habire uçurumun kenarından gidiyordu, baktım olacak gibi değil, 20-25 kilometre yolu yürüyerek gittim. Orada herkes sarıldı öptü, sonradan beni öpenlerden birinin Murat Karayılan olduğunu öğrendim.’
Erbaş, PKK kamplarına ilk gidişinde sadece anneleri gelen iki askeri geri alabiliyor: ‘Sinirlerim bozuldu, her taraf, silahlı adam dolu ama ağzıma ne gelirse söylüyorum; Şerefsizler, namussuzlar, haysiyetsizler, bizi buraya kadar getirirsiniz de nasıl askerleri geri vermezsiniz?’
Aileler yine umudunu yitirmez. TBMM’ye çağrılırlar ve görüşmeler devam eder.
Tabi bu arada Fethullah Erbaş ülkede hain ilan ediliyor. TBMM’den ve partisinden istifa talepleri geliyor. O ise birkaç ay sonra kalan altı askeri teslim almak için yine Kuzey Irak yollarına düşüyor.
Ailelerle tekrar Kuzey Irak’a giden ikinci heyet Zap Kampı’nda Rıza Altun’la görüşür ve diğer askerleri de teslim alır. 09 Aralık 1996 Pazartesi günü PKK, rehin tuttuğu 8 askeri serbest bırakır.
Fethullah Erbaş ailelerin evlatlarıyla buluşmasını ”kuzuların koyunlarıyla kavuşması gibiydi” diye tanımlıyor.
Her şeye rağmen tanık olduğu kavuşma anının çektiği bütün sıkıntılara değdiğini söylüyor: ‘Bir an sanki herkes dondu. Sonra çılgınca bir sarılma. Bu manzaraya oradaki PKK’lılar bile ağladı. Kuzuların koyunlara kavuşması gibiydi. ‘İyi ki gelmişim,’ dedim”