‘Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü?’ bir yandan üstün zekalı bir çocuk olarak dünyaya gelen Gülseren’in sivri dili, muziplikleri ve farklılığıyla bulunduğu çevreye ayak uydurabilme çabalarını anlatırken diğer yandan da ülkemizin geçmişten günümüze geçtiği yolları, aştığı dar boğazları ve gelişen teknolojiyle tanışma sürecini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Aynı zamanda muhteşem replikleriyle de uzun süre düşünmenizi sağlıyor.
1. Bir babanın insanın en iyi dostu olması büyük bir şanstır.
2. …Anlasaydın yalnızlık çekerdin.
– Sen hiç ateşböceği gördün mü?
+ Hayır, görmedim.
– Göremezsin, göstermiyorlar ki. Herkes de göremez zaten. Edison doğayı yendi. Hem de kendi sahasında. Biz o ara yoğunduk, Ediz Hun’un filmlerini seyrediyorduk.
+ Anlamadım.
– Kıymetini bil. Anlasaydın yalnızlık çekerdin.
3. …Zaten hep daha bir yalnız uyanmışımdır Çarşamba günleri. Ne olacağı belli olmayan bir haftanın tam ortası…
– Sen yalnızlığı yakından gördün mü hiç? Ben gördüm. Bahsedildiği gibi değilmiş. Ben daha iri yarı bir şey bekliyordum. Biliyordum, başından beri biliyordum. Nereden biliyordum bilmiyordum ama, biliyordum işte. Olsa olsa bir Çarşamba günü olurdu bu. Zaten hep daha bir yalnız uyanmışımdır Çarşamba günleri. Ne olacağı belli olmayan bir haftanın tam ortasında. Yapayalnız.
4. …madem ticaretten anlamıyorsun, ne diye siyasete giriyorsun?
Hiçbir şeye benzemez biliyor musun, bir şeye inanmanın tadı! Ama inanırken karlı bir fikre inanmak daha iyidir. Mesela Kürşat Dayım. O kadar inançlıydı ki bu işten daha sonra dünyanın parasını kazandı… Ama Veli öyle mi ya? Ah be Veli, madem ticaretten anlamıyorsun, ne diye siyasete giriyorsun?
5. …Boşver çocuğum kocanın öldürdüğü yerde gül biter!
– …Benim her şeyi bilmem Sadri’yi deli ediyordu. Sekiz buçuk aylık evliliğimizi şu cümleyle özetleyebiliriz; “Sen zaten her boku bilirsin Gülseren. “Mesela dün gece oturmuş hesap yapıyordu. Beş buçuk saat uğraşıp 25’le 56’yı çarpamayıp intiharın eşiğine geldiği bir sırada yardımına koşup 1400 dedim. Bu da benim sonum oldu. Önce sağ ol dedi. Teşekküre değmez Sadri bunlar benim için çocuk oyuncağı dedim. Onun üzerine tartışma başladı. Ben salak mıyım yani ile başlayan konuşmasının içinde şu cümleler vardı. “Sen kendini bir bok mu zannediyorsun.”, “Ben olmasan açlıktan ölmüştünüz” ve son olarak’ ulan ben senin..’ .diye başlayan bir cümle vardı ama ben sonunu tam duyamadım çünkü cümlenin sonu tokat sesine denk geldi. Aa ama galiba seninle ilgili bir şeydi.
+ Ee
– Hala ee diyorsun anne. Daha ne olması gerekiyordu?
– Bu yüzden mi evini terk ettin yani?
– Anne, sen var ya bir gün mezarımın başına gelip diyeceksin ki “Ee, kızım siz şimdi bunun için mi ayrılıyorsunuz. Ne olacak yavrum, bu tip ölümler her ailede olur. Bunun için yuva yıkmaya değer mi? Boş ver çocuğum kocanın öldürdüğü yerde gül biter.
6. …Hocam bir insanın iç acıları toplamı kaçtır siz ondan haber verin!
– Öğretmenlerimden daha zekiyim ve bu da onları çıldırtıyordu. Hoş ben de çıldırmaları için elimden geleni yapıyordum. Aşağı yukarı bütün öğretmenlerimle ilişkim bu şekildeydi. Aa yalnız matematik hocamız Adil Bey hariç. Onunla daha yakındık. Kendisiyle yakın dövüş yapmıştık.
+ Nasıl yani?
– Elini ısırdım onun.
+ Neden?
– Bana tokat attı çünkü.
+ Neden tokat attı?
– E elini ısırdım çünkü. Bana bir üçgenin iç açıları toplamını sordu, ben de ‘Hocam bir insanın iç acıları toplamı kaçtır siz ondan haber verin’ deyince delirdi.
7. …Hani siz halkın ekmek davasının şeysiydiniz?
İclal: Veli bari şu bakkaldan bize ekmek alıver oğlum.
Veli: (Duvara yazı yazmaktadır.) İşim var teyze görüyorsun.
İclal: Öyle olsun Veli. Bir de halkçı geçinir bunlar… Şurada halktan bir insan ekmek istiyor almıyor… Hani siz halkın ekmek davasının şeysiydiniz?
Veli: Tamam İclal teyze tamam. Kaç tane istiyorsun?
İclal: İki tane, pişkinlerinden alıver. Haa şey, Başak Bakkaliyesi’nden al.
Veli: Olmaz, o adam faşist!
İclal: Ama ekmekleri güzel… Hem nereden faşist oluyormuş, kekeme yahu adam!
Gülseren: Faşistlerde seri konuşma şartı aranmıyor anne!
8. …Asıl anlaşılmaz olan bir insanın, hiç tanımadığı yüzünü bile görmediği bir insanı vurması.
…70’li yıllar. Kör dövüşü. Hani komşu komşunun külüne muhtaçtır ya bu yüzden hepimiz komşumuzu yakmak isteriz. Bir de ‘Kardeş kardeşi vurur mu?’ diye şaşırıyoruz. Tabii ki vurur. Asıl kardeşler bilir birbirlerini en kızdıracak, en yaralayacak şeyin ne olduğunu. Kardeşin kardeşi vurmasında şaşılacak bir şey yok. Asıl anlaşılmaz olan bir insanın, hiç tanımadığı yüzünü bile görmediği bir insanı vurması.
9. Hani radyoda çok sevdiğin bir şarkıya denk gelir sevinirsin de, tam sesini açtığında şarkı biter ya…
– Peki, özel bir şey sorabilir miyim?
+ Sor bakalım.
– Hiç aşık olmadınız mı?
+ Ha, o zaman, senin için özel fotoğraflar bölümüne geçelim. Dündar, benim aşktan da hayattan da umudumu kesmeye başladığım bir sırada çıktı karşıma. Kısa bir öykü oldu ama çok güzeldi. Hani radyoda çok sevdiğin bir şarkıya denk gelir sevinirsin de, tam sesini açtığında şarkı biter ya, öyle bir şeydi işte.
10. … Bütün babalar çocuklarına taht bırakamıyorlar maalesef.
– 1980 yılıydı. Babamdan kalan zavallı bir emekli maaşı ve ve bir kaç çuval iğde annemin sinirine iyiden iyiye bozmaya başlamıştı. Evlenmeliydim ve iğde çuvallarını atmalıydık.
+ Onca yıl kaldı mı iğdeler.
– Evet kaldı. Çünkü benden başka kimse yemiyordu. Ne yaparsın baba yadigarı. Bütün babalar çocuklarına taht bırakamıyorlar maalesef.
11. – Aslında dayım peşin peşin bir şeyi anlamış bitirmiş sonra da ona uygun kitaplar okuyor. Yeni bir şey öğrenmek için değil. Zaten bildiği şeyi desteklesin diye okuyor.
12. …Paran yoksa hiçbir icattan istifade edemezsin!
– Gülseren sen çok zeki bir çocuksun. Neden mücadelenin dışındasın anlamıyorum
+ Hazım Amca biliyorsun, ben ezenlerin tarafını tutuyorum.
– Saçmalama
+ E niye? Ezilenlerin çoğu öyle yapıyor.
– Bu yaklaşımın hiç bilimsel değil.
+ Sorun değil, bilim de bizim tarafta. Paran yoksa hiçbir icattan istifade edemezsin.
13. …Senin adına konuşan ne çok insan var, hiç dikkatini çekti mi?
Tanrım seninle biraz konuşmak istiyorum. Yalnız Türkçe konuşabilir miyiz? Üzgünüm ben Arapça bilmiyorum da. Kürşat Dayım senin yalnızca Arapça bildiğini düşünüyor ama sen bizim tanrımızsın ve bütün dilleri bilirsin. Tanrım ben babamı yanına alışın konusunda konuşmak istiyorum, kızmazsın umarım. Çünkü senin bu çeşit konuşmalardan hoşlanmadığını söylüyorlar ama bu işte biraz aceleci davranmadın mı? Babam biraz daha bizimle kalabilirdi bence ama onu yanına aldığına göre bir bildiğin vardır mutlaka. Tanrının neyi niçin yaptığına aklımız ermezmiş bizim, öyle diyorlar. Senin adına konuşan ne çok insan var, hiç dikkatini çekti mi? Yani çekmiştir mutlaka da…
Tanrım ona iyi bak olur mu? Biliyorsun o ticaretten anlamaz. Kendisi mutlaka aksini iddia edecektir ama sen yine onu ticari bir işte kullanma. İyi bir memurdur aslında, masa başı bir iş verirsen mutlaka başarılı olacaktır. Özür dilerim tanrım, işine karışıyor gibi oluyorum ama… Tanrım, o çok iyi bir insandı ve herhalde onu cennetine alacaksın. Bu da benim bir daha onu göremeyeceğim anlamına geliyor. Çünkü ben deliyim ve cennete giremem herhalde. Çok uzattım biliyorum çok uzattım ama hemen bitiriyorum. Son olarak kendimle ilgili bir şey sormak istiyorum. Belki kızacaksın ama sormak zorundayım. Tanrım, ben şimdi ne yapacağım?