İyilik her yerde… Hastanede, iş yerinde, okulda, markette ve hatta metroda. Aynı zamanda alt kat komşunuzda. Peki nasıl? Nezaket ile kol kola… Bugün size başıma gelen ilginç bir tesadüften bahsedeceğim.
Geçtiğimiz günlerde bir iş için çok acil bir şekilde bir yere yetişmem gerekiyordu. Malum, sokağa çıkma kısıtlamaları… Hızlı bir şekilde evden çıkıp metroya koştum. Bir de baktım, İstanbulkartımı diğer çantamda unutmuşum. Normal zamanlarda hemen başka kart alıp yoluma devam edebilirim ancak pandemi nedeniyle halk sağlığını korumak için hayatımıza giren HES kodu uygulaması nedeniyle yeni kart ile elimizi kolumuzu sallayarak herhangi bir toplu taşımayı kullanamıyoruz. Kartın HES kodu ile eşleştirilmesi gerekiyor. Bu ne demek? Dakikalarla yarıştığım süre içinde kartı İstanbulkart uygulaması üzerinden eşleştirmem gerekiyor. Peki ben neredeyim? Metroda. Burada İnternet çekiyor mu? Uygulamayı kullanabilecek kadar değil. Ne yapabilirim? Alo 153 Beyaz Masa’yı arayabilirim.
153’ü aradım, (diğer her arayan gibi) işimin gerçekten acil olduğunu, bana hemen şu anda yardım edip edemeyeceklerini sordum. Eğer uzun sürecekse, tekrar metrodan tamamen dışarı çıkacağım ve mobil uygulama üzerinden işimi halletmeye çalışacağım, çünkü 5 dakika bile o sırada önemli. Hattaki 153 çalışanı sağolsun, merak etmememi, işlemin en fazla 2-3 dakika süreceğini söyledi, bilgilerimi aldı, işlemi yaptı, teşekkürler edildi ve ben yoluma devam ettim, olmam gereken yere yetiştim. E peki haber bunun neresinde diyeceksiniz… Anlatmaya devam ediyorum.
Yine geçtiğimiz günlerde evde olmadığım bir zaman bir kargom gelmiş. Kargo görevlisine bırakabileceği bir iki alternatif söyledim. Son olarak site görevlimize bırakmasını rica ettim. Sonrasında aradı, “Görevlinin kızına teslim ettim Selen Hanım, teşekkür ederim” dedi. Buraya kadar da her şey normal… görünüyor. Ancak değil, çünkü site görevlimizin kızı yok. Sonra, fark ettik ki, binada alt kat komşumun kızına bırakmış. Tamam, kargo işi de halloldu. Hâlâ konuya gelemediniz diyecek olursanız, ha geldim ha geliyorum, merak etmeyin.
Kargomu teslim almak için alt kat komşuma gittim. Kızı açtı kapıyı. Nasılsınız, iyisiniz, hoşbeş derken kargomu verdi. Son anda “gideceğiniz yere yetişebildiniz mi?” diye sordu. Anlamaz gözlerle baktım. “Dün” dedi, “benimle konuştunuz”. Hatırlamaya çalışıyorum ama yok, konuşmadık. Ne zaman, nerede diye sordum. “153’ü aradınız” dedi. “Bir yere yetişmeye çalışıyordunuz, kartınızı HES kodu ile eşleştirmek için aradığınızda bana denk geldiniz, size ben yardımcı oldum” dedi.
16 milyona yaklaşan nüfusu ile iğne atsanız değil bulmak; Bostancı’da atacağınız iğnenin kendini Bakırköy’de bulabileceği İstanbul’da, 153 çağrı merkezinde alt kat komşumla karşılaştım. Beni o sırada tanımamıştı. Sonrasında adımı soyadımı duyunca, başka birine sormuş, ben olduğumu anlamış. Yardım ederken, “merak etmeyin, hemen hallolacak, rahat olun Selen Hanım” derken ben onun için on altı milyona yaklaşan nüfustan herhangi bir İstanbulluydum. Ancak o telefonda yine de işinin gereği olmamasına rağmen “merak etmeyin, yetişeceksiniz” dedi… Nezaketle… Sakince.
İşte ben o nazik 153 çağır merkezi çalışanı ile alt katımda karşılaştım. Denk geldikçe günaydınlaştığım, yer yer bir şey danışmak için uğradığım biri çıktı. Diğer çağrı merkezi çalışanları gibi… Sadece hattın diğer ucunda bir ses diye, günümüz iyi geçmedi diye, bir daha karşılaşmayacağız diye hoyratça konuşma hakkını bulabildiğimiz tüm çağrı merkezi çalışanları gibi. Çünkü bizim “çok acil, çok önemli” ya da “çok hayati” meselerimiz var.
Oysaki hayat, oysaki iyilik bir teşekkürde, rica etmekte saklı. Çünkü nezaket kimi zaman Kadıköy’ün bir semtinde, kimi zaman ise bir komşunuzun çalışma odasında.
Bugünkü tesadüf hikayemizin sonuna geldik. Bir başka ilginç tesadüfte veya sürpriz iyilikte buluşmak üzere… Hoşçakalın.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar: