Herkesin adını mutlaka duyduğu ama bu kadar yakından tanıma fırsatı olmadığı biri Utku Uysal. Ne mükemmel insanmışsın sen meğer!
Armağan Çağlayan’ın YouTube üzerinden yayınladığı Gör Beni programında bu kez gece hayatının ve sahnelerin en sevilen isimlerinden Utku Uysal vardı. Oldukça samimi bu röportajdan dikkat çeken bölümleri sizler için derledik.
Armağan Çağlayan: Gönen’den İstanbul’a sahneye gelen yol nasıldı?
Okulda hiç taciz yaşamadım, pek bilmiyorum o işleri. Ben hep şanslı bir insan oldum. Çok kalabalık bir ailenin bireyiyim, hiçbir zaman ötekileştirilmedim. Ne babam, ne dedelerim, ne annem, ne anneannem hiç kimse tarafından dışlanmadım. Hep sevgiyle büyüdüm. Lise son sınıfta artık farklılıklarım belli olmaya başlamıştı. 4 yaşından 6 yaşına kadar anlamaya çalıştığım bir dönemdi. Çünkü ben o kalıptaki kişi değildim. 4 yaşındaydım ikiz kız kardeşimin elbiselerini giyip annem beni yakaladığında.
Armağan Çağlayan: Şarkıcı olmaya nasıl karar verdin? Gönen’de liseyi bitirdikten sonra ben şarkıcı olcam mı dedin?
Bitirdikten sonra üniversite, moda tasarımı okumak için geldim. Stilist olarak çalışmaya başladım İki tane bayan arkadaşım beni bi akşam Papillon – Aydın’a götürdüler. Aydın’a gittiğimde pazartesi gecesiydi. Sahneye çıktı, onu gördüm kalakaldım. Böyle biri var mı diye şok geçirdim. O uzun saçlar, o ceket, ceketin altı tayt. Gömleğin arkası yok! Daha sonra oranın patronu bizi Cities’e götürdü, şarkıcılığım böyle başladı. Kendi aramızda şarkı söylerken “bu çocuğun sesi ne kadar güzel” dedi. “Şarkı söyler misin?” dedi. İşsiz kalmıştım ve geriye dönemezdim. “Ben burada başaramadım anne” diyerek o kasabada devam etme lüksüm yoktu her türlü olanağım olmasına rağmen. Çünkü Utku’yu yaşamam gerekiyordu, Utku’nun varlığını biliyordum. Artık özgürdü! O yüzden hemen kabul ettim. Şarkıcılığım böyle başladı.
Armağan Çağlayan: Önce vokalle mi başladın?
Hayır ben direkt şarkıcı olarak başladım
Korkmadın mı?
Korkmak mı? Armağan korkmaktan öte ama vücudumda savaşmayla ilgili… Yani tam savaş alanındaydım artık. Artık idare ettiğim bütün o dönem içerisinde, lafla sözle idare ettiğim alanın dışına çıkmıştım artık. Direkt savaş alanı. Ve benden çok daha bilgili, deneyimli her konuda adamlarla savaşacaktım. O dönemin, o alanın yıldızlarıyla savaşacaktım. Cumartesi gecesini bana verdiler. Sabancı Korusu’nda üç bölümde yer. Aşağıda yemekli olanda başka biri çıkıyo, öbür tarafta Yeşim Salkım çıkıyo. Böyle bi şeyin içerisindeyim yani. Bi anda çok büyük bi heyecan, adrenalin, acayip bi mutluluk. Kendime göre o alanın en iyileriyle savaşa girdim. Ama o Gönenli çocuğun savaşamayacağı kadar baltalar, kürekler, silahlar vardı.
Kız kardeşim “karar ver, çocuğum teyze mi diyecek başka bi şey mi diyecek dedi?” o kelimeyi bile kullanmadı. Ben de karar verdim o anda.
Hızlı karar?
Hazır olan bir şeydi. zaten başka bir şey bilmiyordum ki… Olabildiğince, o bedenin içerisinde kalabildiğim sürece kaldım. Ama bunu anlatamıyorsunuz insanlara. Sizi gönderenin, oraya sizin içinize koyup ruhunuzu üfleyip diyo ki “sen bu sınavla buraya geldin. senin için de kuralları koydum, yapıp yapmamak sana ait. Finalde bana geleceksin ve seninle orada onları konuşacağız” diyor.
Ben ölene kadar savaşıcam. Savaş bitti mi zannediyorsun? Savaş bitmiyor ki! Kolayı seçmedim. Hiçbir trans kadının kolayı seçtiğini zannetmiyorum, en büyük savaşçılardan biri. Doğar doğmaz bütün bir ahaliyle savaşacaksın. Ölene kadar! Öldükten sonra da konuşacaklar. Savaş… Arada iyi insan olmak için mücadele veriyorsunuz.
Armağan Çağlayan: Geçenlerde yeğeninin doğum gününde bir post koydun, çok üzdün beni. O gün seni arayıp şey demek istedim: Sen bence sahnesi en eğlenceli insanlardan birisin. İyi şarkıcısın, çok güzel bi sahne şovun var. Ama sen hep geride kalmayı tercih ettin. Ve ben seninle ilgili şunu düşündüm: O kadar yorgun ki, biraz daha yorulmak istemiyor.
Güzel bi tespit. Bir yandan hem ailemi de korudum. Dedemden, annemden, babamdan öğrendiğim en güzel şey ailenin devlet olduğu. Onları bu kararımla çok acıtacaklardı, çok üzeceklerdi. Hatta kız kardeşime hep demişimdir beni saklayın, beni söylemeyin diye. “Ya neden böyle söylüyorsun, sen utanılacak ne yaptın ki?” dedi kardeşim bana. Eniştem de buna dahil kız kardeşimin kocası. Çünkü önümde gördüğüm şeyler, bugün bile hala 2021’de benim kaderimi paylaşan arkadaşlarıma yaptıklarını hala görüyorum.
Ama yeğenim beni bir internet sitesinde öğrendi, 20 yaşında öğrendi. 20 yaşına kadar sakladık. Sadece bir gün evde koltukları değiştirirken bi koltuğu almışım tek başıma,. Berjeri koyarken “oha demiş”. Annesi onu öyle çekemiyor çünkü. “Nasıl olabilir teyzem almış koltuğu götürüyor”. He-man gücü yavrum dedim ben de, gülüşmüştük. Ya sen benim teyzemsin, başka hiçbir şey bilmiyorum seninle ilgili dedi. Benim için ne kadar fedakarlıklar yaptığını biliyorum. Onu üzmelerini hiç istemedim, o benim çocuğum. Oraya yazıyı yazdım, ona teşekkür ettim. Onun bana verdiği güç muhteşem. Sonra altına biri şey yazmış: “o şimdi sana ne diyo?”. Ben üzülüyorum, benim öyle bi gücüm yok. Yorgunluğum sadece bir önlem. Benim kötülerle savaşacak gücüm yok. Onlara göre ben kötüyüm ama ben kötü olmadığımı biliyorum çünkü ben okuyorum, araştırıyorum. Onların cehaletiyle savaşacak benim gücüm yok. Mesela en kötü şeyde bile bana acıyor. Hayır benim acınacak neyim var ya? Çalışıyorum. Diğer bütün arkadaşlarıma da fırsat verseler hepsi çalışacaklar. Taciz eden onlar, diğer kadınları taciz ettikleri gibi. Kadınların çok daha iyi anlamasını beklerdim ama kadınlar hiç anlamıyor. Kendilerini ortak görüyorlar ama aslında değil.
Utku’nun program sonundaki mesajı da kesinlikle dinlemeye değer. Onu biz buraya yazmayalım, siz YouTube’dan seyredin.
Programın tamamını buradan seyredebilirsiniz.