Cerrahpaşa’nın koronavirüs salgınına karşı başarısı BBC ve CNN gibi uluslararası yayın kuruluşlarının dikkatini çekti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı ve İl Pandemi Kurulu üyesi Prof. Dr. M. Sait Gönen, bu başarının arkasında kurumun hafızasının yattığını hatırlatarak “Köklü kurumların kurumsal hafızları da olur. Cerrahpaşa 1893 kolera salgınında önemli rol üstlenmiş. 1912’de ikinci kolera salgınında dolmuş sahra hastanesi kurulmuş Cerrahpaşa içine” diyor. 1.5 yıldır Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı yapan Prof. Dr. M.Sait Gönen ile konuştuk.
– Küçük yaştan itibaren hayaliniz tıp fakültesinde okumak mıydı?
Konya’da il merkezinde kenar mahalle sayılacak bir yerde dünyaya geldim. İlk, orta lise tahsilini devlet okulunda tamamladım. Rahmetli annemin etkisi ile özellikle ilkokuldan itibaren doktor olmayı düşündüm. Üç kardeşin en büyüğüyüm. Annemin okuma yazması yok, babam ilkokulu dışarıdan bitirmiş. Sonradan imamlık sınavını kazanarak devlet memuru olmuş. Lise son sınıfta artık tek hedefim tıp fakültesi idi. Hastanelerde hekimleri görmem, ailemizde hiç doktorun olmaması sanırım beni etkiledi. Ailede o dönemde hem ilk üniversite mezunu, hem de ilk doktor olmak istiyordum. Lise son sınıfta tıbbiye istedim. Bütün tercihlerim tıp idi. Aslında edebiyatı çok seviyordum. Lisede Türk tarihi ve şiiri, matematiği çok seviyordum. O dönem çevremdeki arkadaşlardan, mahallemizdekilerden daha fazla ders çalıştığımı söyleyebilirim. Sosyal hayatın içindeyim, profesyonel futbol seviyordum. Judo, karate yapıyordum. İlk olarak Antalya Tıp Fakültesi’ne girdim. 1978-1979’da iki yıl orada okudum. Ancak hayalim İstanbul’da okumaktı.
– Niçin İstanbul?
Çünkü, İstanbul’da hayatı tanıyorsunuz, iki üniversite bitirmiş gibi oluyorsunuz. Benim gibi il dışından gelen bir genç için İstanbul şartlarına adapte olmak, uyum sağlamak pek kolay değildi. Hedefime de vardım. O zamanki adıyla İstanbul Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesi’ne yani Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdim. Eğitim hayatımın tamamı Cerrahpaşa’da geçti. 1985’te mezun oldum. Yozgat’ta mecburi hizmeti yaptım. Bir sağlık ocağında çalıştım. Selçuk Üniversitesi Meram’da iç hastalıkları ihtisası yaptım 1986-1990 arası. 1995-1998 de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları’nda üst ihtisas yaptım. Amerika’ya gittim. Cornell Medical Center’da bir süre fellowship olarak çalıştım. Sonra döndüm.
– Tıbbı seçmenizin nedeni neydi?
Çocukluk çağlarında hekimlik itibar gören meslekti. Ailemde hiç hekim yoktu. Ben liseye kadar hiç doktor muayenesi olduğumu hatırlamıyorum. Çocukluktan hekimliğe karşı özellikle rahmetli annemden kaynaklı bir ilgim vardı. Sekiz üniversite tercihinin tamamı tıptı.
– Kazandığınızda ailenizin tepkisi neydi?
Çok mutlu oldular. Lise yıllarında hafta sonu çalışıyordum. O zaman bir pazar tezgahında kamyondan karpuz kavun satarken babam ve annem elinde üniversite sonuç kağıdı ile geldi. Tıbbı, üniversite sınav sonucunu tezgahta öğrendim. Onlar da bekliyorlardı. Çalışma tempomu görüyorlardı. Çok mutlu oldular, ben de hayalime kavuştum.
– İstanbul’a geldiğinize pişman oldunuz mu?
İstanbul’da bizim gibi orta ve dar gelirli aile çocuklarının eğitimi o kadar kolay değil. O şartlarda ailemizin desteği ile okuduk. İstanbul’da dinamik bir yaşam var, göremeyeceğimiz kadar dinamik. Sabah kalktığınız andan akşama kadar mücadele ile geçiyor. Otobüs, travmaya binmeniz, inmeniz bile mücadele. Caddede bile yürümeniz mücadele. Anadolu’da hiçbir ilde göremeyeceğiniz hayatı İstanbul öğretiyor. Ben üniversiteyi kazanınca evde kaldım. Yurt hayatım da vardı ama kısa oldu. Cerrahpaşa civarında Fındıkzade Bölgesi’nde arkadaşlarımla evlerde kaldım.
– Tıp fakültesinde okurken de çalıştınız mı?
İlk yıllar yaz tatilinde lise döneminde yaptığım pazar işlerini yaptım, tezgahın başına geçtim. O dönemlerde tatil yaptığımı hatırlamıyorum. Denize, tatile gitme imkanımız yeterli değildi, yoktu. Okullar kapanınca hep çalıştım. Üniversitenin son yıllarında kliniklerde nöbet tuttum. İntern doktorluğumuz döneminde çok özel hastane yoktu, ama polikliniklerde çalıştım.
– Doktorluğu sevdiniz mi?
Çok sevdim, hekimliği hep severek yaptım. Dekanlık yapmama rağmen Salı günleri mutlaka polikliniğe gider hasta bakarım. Çarşamba günleri biyopsi günümüz. Uzmanlarımla beraber ultrason eşliğinde Tiroid nodüllerinden biyopsi yapıyoruz. Her çarşamba sabahı kliniğimizde yürüttüğümüz çalışmaların değerlendirildiği toplantılarımızı yaparız. Yine Cuma günleri diğer kliniklerle beraber Endokrin konseyi yaparız. Bu toplantılara pandemi nedeniyle online devam ediyoruz. Aslında ders anlatmayı, öğrencilerle vakit geçirmeyi seviyorum. Oralarda dinlendiğimi düşünüyorum. Onlara bir şey anlatmaktan keyif alıyorum. Öğretim üyeliğinin, profesörlüğün en iyi yani hasta muayene dışında bildiklerini gelecek kuşaklara anlatmak, bilgiyi paylaşmak olduğuna inanıyorum.
CERRAHPAŞA’NIN HAFIZASINDA SALGINLA BAŞ ETMEK VAR
Kurumların hafızası çok önemli. Cerrahpaşa köklü bir kurum. Hastalıkla mücadele kurumsal hafızamızda var. Cerrahpaşa yerleşkesinin olduğu yerde 1893 yılında İstanbul’da ortaya çıkan kolera salgını sonucunda, bu alanda yer alan ve geçici hastaneye dönüştürülen Takiyüddin Paşa Konağı oluşturur. 20. yüzyılın başlarında geçici hastanelerin, daimi hastanelere dönüştürülmesi kararı ile Takiyüddin Paşa Konağı’nda kurulan geçici hastane, belediye hastanesi olarak hizmet vermeye başlamış; hasta sayısının artmasıyla ortaya çıkan daha fazla alan ihtiyacı nedeniyle eklenen yeni binalarla hastane sınırları batı ve güney yönünde genişlemiş.
1912 yılındaki kolera salgınında hastane tamamen doluyor.Cerrahpaşa’nın bahçesine sahra hastanesi kuruluyor. Pandemi daha Çin’in Vuhan kentinde başlar başlamaz biz de hazırlanmaya başladık. Çünkü artık dünya birbiriyle tamamen bağlantılı kocaman köy haline geldi. Bir sorun olunca bütün her tarafta sorun yaşanıyor. Sağlık Bakanlığının kurduğu Bilim Kurulu ile eş zamanlı kendi yöneticilerimizden bilim kurulu oluşturduk. Cerrahpaşa’da çok donanımlı arkadaşlarımız var. Her gün düzenli toplandı. Süreci onlarla yürüttük. İlk olarak hastane enfeksiyon komitesi Türkiye’de ilk vaka çıkınca bütün hastane ekibini eğitime aldı. Doktorlarımızdan hemşirelerimize, hastabakıcılarımızdan güvenlik personeline kadar bu eğitimden geçti. Önce acil serviste bir triyaj alanı oluşturduk. Tanı ve tedavi aşaması burada oldu. Hastanemize gelen her hastanın ateşini kapıdan girmeden ölçen mobil ekipler oluşturuldu. Öksürük, halsizlik, yorgunluk durumlarını sorgulayan mobil ekipler girişlerde bekledi. Hasta yoğunluğu artınca Cerrahpaşa yerleşkesini yeniden yapılandırdık. Kadın doğum ana bilim dalına ait o onda boş olan binayı ilk başvuru polikliniği ve temaslı polikliniği yaptık. İlk zamanlar günde 300’ün üzerinde hastayı ağırladık. Sonra diğer departmanları sırasıyla devreye soktuk. Yoğun bakım ünitelerini arttırdık. Hergün bir servisi Covid 19 hastaları için ayırdık. Böyle 17 servis çalıştı. Yoğun bakım sayısını hızla arttırdık, şu anda 116 yataklı yoğun bakıma sahibiz.
10 Mart’tan bu yana 57 bin 269 hasta geldi, bunların 6 bini Covid 19’lu. 900 hastayı yatarak tedavi etmişiz. Bunların 126’sı yoğun bakımda yatmış, maalesef 65 hastamız vefat etmiş, 700 taburcu olmuş. Yoğun olduğumuz dönemde 220 hastayı servisler ve yoğun bakımda yatırarark tedavi ediyorken şu anda toplamda 81 hasta var. Yoğun bakım üçte bir oranda azaldı.
HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYDU
Kurumsal hafızamız, ekibimizin çok iyi olması ve sabrımız başarıda büyük etken. BBC, CNN bizim bu başarımızı görünce hastanemize gelmek istediler. Biz de yaptığımız işin doğru olduğunu, ekibimin deneyiminin çok iyi olduğunu biliyorduk. Çelik gibi sinirlerine hakim, yaptığı işin önemini kavrayan çok iyi bir ekibimiz var. İşimizi çok iyi yapıyorduk. Doğru yapmanın gayreti içinde ortak akılla yönetimden ziyade yönetişimi tercih ettik. Bu süreci üniversite yönetimi, fakülte yönetimi ve bilim kurulu ile birlikte yönettik. Herkes elini taşın altına soktu. Eğitimlere rağmen 93 çalışanımız hastalandı. 7 öğretim üyemiz, 4 uzmanımız, 21 asistan doktorumuz, 23 hemşiremiz, hasta bakıcılarımız, temizlik ve güvenlik görevlilerimiz Covid 19 oldu. Çok şükür durumları ağır değil. 60’ı işine döndü, diğerlerinin de genel olarak durumu iyi.
PERSONELİMİZ EVİNE GİDEMEDİ
Bu süreçte personelimiz ailesine bulaştırma riski nedeniyle çocuklarından uzakta kaldı. Sağlık Müdürlüğümüz ve Valiliğimizin desteği ile 350 personelimiz otel ve konaklama merkezlerine gittiler. 250 sağlık çalışanı halen bu hizmetten yararlanıyor. Benim gibi ev hayatına alışkın olanlar da evine gitti. Evde babam vardı. Ancak, evde babama iki metre mesafe koydum. Herkes için zor süreçti. Bu hastalığın halen aşısı bulunmuş değil, tedavi edebilen bir ilacı yok. Herkesin sosyal izolasyona uyması, mutlaka maske takması, el hijyenine dikkat edip, yeni normale göre yaşam tarzını ayarlaması gereken bir dönemdeyiz.
SABIRLI OLAN, EMPATİ KURANLAR BU MESLEĞİ SEÇSİN
Mesleğimizin olmazsa olmazı sabır ve empati. Hastayı dinlemek birinci işimiz. O hastaya tanıyı koymak için empati kurmalı ve sabırlı olmalı. Hasta geldiğinde acil olarak en fazla yakındığı şikayetini söyler. Bazen uzatabilir, gereksiz detaylara girebilir. Ancak sabırla dinlemeli. Ben Hüsrev Hatemi hocanın yanında iki yıl endokrin polikliniği yaptım. Çok şey öğrendim. Uzmanlığımı aldığımda hocamdan çok şey öğrenmiştim. En önemlisi ise hastaları sabırla dinlemesi,hepsine ayrı ayrı yorulmadan bilgi vermesi ve hiç kızmaması ile bana sabretmeyi öğretmişti. Hekimlikte sabır çok önemli. Bizler bir karaciğer hücresini incelerken karaciğeri unutmamalı, karaciğeri incelerken insanı, insanı incelerken insanlığı unutmamalıyız. Etik ve ahlaki değerleri unutmadan bu mesleği yapma yükümlülüğümüz vardır.
OCUKLARIMA MESLEK SEÇİMİNDE BASKI YAPMADIM
Ben çocuklarımın doktor olmalarını çok arzu ediyordum, gönlümden geçiyordu, ancak baskı yapmadım. Kızım diş hekimliğini seçti. İki çocuğum da mühendislikten yana tercihini kullandı. Hekimlik baskı ile yapılacak bir meslek değil, sevmeden yönlendirilecek bir meslek hiç değil. İletişim çağındayız, gençler çok erken dönemlerde her türlü uyaranlarla karşılaşıyorlar. Her türlü deneyime sahip oluyorlar. Onların kendilerine bırakmalı. Aileler isteklerini söyleyebilirler, ancak, gençler özgür iradeleri ile meslek seçmeli.
TIP, ÇOK PARA KAZANMAK İSTEYECEKLERİN TERCİHİ OLMAMALI
Tıp, çok para kazanmak amacıyla tercih edilecek meslek değil. Gençlerin hayalleri çok para kazanmaksa tıbbiye seçmesinler. Tıp meslekten ziyade yaşam tarzıdır. 24 saatinin her anını alan bir yaşam tarzıdır. Her mesleğe ihtiyaç var tabii. Bazı meslekler mesaiden çıkarsınız, işiniz biter. Ama hekimlik siz neredeyseniz orada hekimsinizdir. Evde otururken karşı komşu rahatsızlandığında, mahalle ya da bölgede acil durum olduğunda ilk sizin kapınız çalınır. Meslekten öte yaşam tarzıdır. Tıbbı seçenler bu yaşam tarzına kendilerini hazır hissetmeli. Ama şöyle mutluğu da var: Birinin derdine derman bulduğunuzda o insanın gözlerindeki minnet duygusunun hiçbir maddi karşılığı yok, onun verdiği mutluluk hiçbir yerde bulunmaz. O nedenle kutsal meslek.
KİMDİR?
1960 yılında Konya’da doğdu, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden (eğitimi Cerrahpaşa’da) 1985 yılında mezun oldu. 1986-1990 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları ve 1995- 1998 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Endokrinoloji alanında uzmanlığını tamamladı. 2005 yılında doçent, 2010 yılında profesör unvanını alan Prof. Dr. Gönen’in ulusal ve uluslararası olmak üzere 135’i aşkın yayını bulunuyor. İstanbul Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından 1999 yılında yaptığı uluslararası yayınlarla Türkiye bilimine yaptığı katkı nedeniyle Başarılı Araştırıcı Belgesi ödülünü kazanan Prof. Dr. Gönen, Türkiye Diyabet Vakfı tarafından 2014 yılı “Diabetes Mellitus En İyi Bilimsel Yayın Ödülü” programı çerçevesinde “Effects Of Single Nucleotide Polymorphisms In KATP Channel Genes On Type 2 Diabetes In Turkish Population” başlıklı yayın ile birincilik ödülü kazandı. Prof. Dr. Mustafa Sait Gönen ulusal ve uluslararası 14 projede yürütücü olarak yer aldı. 8 yıl Türkiye Endokrin Derneğinde yöneticilik ve 2014-2016 arası TürkiyeEndokrinoloji Derneği Başkanlığı yaptı.