Barselona tarihi sokakları, sizi kendinizi zaman tünelinde hissettirecek dar geçitleri, masal kitabından fırlamış muhteşem mimarisi, ye ye doyamayacağınız lezzetleri ve uçsuz bucaksız plajları ile herkesi cezbedebileceğine emin kıvrak bir dansçı gibi, sahneyi alt üst etmek için sadece sırasının kendisine gelmesini bekliyor.
Barselona’ya ulaşım ve kalınacak yerler
Barselona’ya ulaşım İstanbul’dan direkt seferler olduğu için oldukça kolay ve yaklaşık 3,5 saat sürüyor. Havaalanından indiğinizde sizi şehrin her yerine götürebilecek bir metro hattıyla karşılaşacaksınız. Ben her geldiğimde merkezi olduğu ve geniş kaldırımlarında yürümeyi sevdiğim için Passeige de Gracia’da kalıyorum. Havalimanından Taksiyle ortalama 45 Euro tutuyor, yanınızda çok eşya yoksa metroyla ulaşım gayet ucuz ve oldukça kolay… Metro kullanmak istemeyenler için havalimanında shuttle opsiyonu da var fiyatı oldukça makul: 5 Euro.
Barselona’da kalabileceğiniz her bütçede ve konforda yer mevcut. Ben hostellerden, sahildeki şık otellerine kadar hemen hemen her bütçede yerde kaldım. Size önerim ne plajdaki W otel ne de öğrencilerin hakimiyetindeki hosteller olacak. Barselona’da eski ispanyol evlerinden dönüştürülmüş bir sürü butik otel var. Bir çoğu hem merkezi hem de yaşanmışlıklarla dolu eski ispanyol yapılarında kalıyor olmak çok daha keyifli oluyor.
Birbirinden ünlü mimarlara ait yapıları , lüks mağazaları ve geniş yürüme alanları ile: Passeıge De Gracıa
Passeige De Gracia, İspanya’nın en ünlü mimarı Gaudi dahil bir çok önemli mimarın eserleriyle dolup taşıyor. Bunlardan en çok ilgi çekenleri başta Gaudi’nin Casa Battlo ve Casa Mila olmak üzere; Casa Mulleras,Casa Lleó Morera, Casa Amatller. İçlerinden en ihtişamlı olanı Casa Battlio aynı zamanda bir müze ve ücretli olarak için gezmek mümkün. Ücreti 29 Euro olduğu için düşündürmüyor değil ama ben merakıma teslim olup içini etraflıca gezmiştim. İçeride fotoğraf çekmekse maalesef yasak…
Katalunya Meydanı
Şehrin iki meşhur caddesi Passeig De Gracia ve La Rambla’nın ortasında kalan Katalunya Meydanı, şehrin görülmesi gereken her yerinin neredeyse tam ortasında bulunan geniş ve ispanyol binalarıyla dolu keyifli bir avlu gibi. Gezinirken güvercinlere dikkat, ansızın size ne kadar da şanslı olduğunuzu hatırlatacak bir parçayı üzerinize bırakabilirler.
La Rambla Caddesi
La Rambla şehrin en turistik caddesi ve neredeyse İstiklal Caddesi’nin aynısı. Cadde üzerinde birçok restoran, hediyelik eşya satan dükkan bulmanız mümkün. Caddenin tamamını yürüdüğünüzde sizi Kristof Kolomb heykeli bekliyor ve sahile çıkıveriyorsunuz. La Rambla’nın en keyifli kısmı bana göre bambaşka hikayelerle dolu ara sokaklara girip kaybolmak:) Ben gittiğim yerleri rehber eşliğinde
gezmediğim için bir çok yeri kaybolmuşken buluyorum ve bu radyoda ansızın çok sevdiğim bi şarkı çıkmış gibi keyifli oluyor. La Rambla’nın ara sokaklarında yer alan Plaça Reial de (Kraliyet Meydanı) kaybolmuşken bulduğum ve çok beğendiğim yerlerden biri oldu. Tabi ki planlı olarak uğradığım ve didik didik ettiğim yerler de var, bunlardan en güzeli de meşhur balık hali yani La Boqueria!
Rengarenk meyveler ve kabuklu deniz mahsülleri aşkına: La Boqueria
Sokak lezzetlerini, ufacık esnaf lokantalarında leziz yemekleri keşfetmeyi sever misiniz ? Ben bayılırım! La Boqueria bunun için biçilmiş kaftan ve kelimenin tam anlamıyla bir lezzet pazarı! İçeri de özellikle deniz mahsüllerinden yapılmış binbir çeşit tapas, tazecik tropikal meyveler, İspanyolların meşhur içkisi Sangria bulmanız mümkün. Burası fotoğraf meraklıları için de bir cennet, çünkü renkler, ışıklar ve atmosfer inanılmaz görünüyor.
Orta çağ atmosferinin sizi sarıp sarmalamasına izin verin: El Born
El Born/ Barri Gotic bölgeleri benim Barselona’ya aşık olma ve belki tekrar tekrar gelmelere doyamama sebebim. El Born’un daracık, Orta Çağ kokuları taşıyan sokaklarının her birinin size anlatacak farklı hikayeleri var. Bir sokakta sakince kahvenizi içip dinlenebilirken,
diğer bir sokaktaki neşeli pub sizi dansa davet edecek. Etraftaki küçük ve enteresan butikler/ mağazalarda keyifle vakit harcarken, sempatik sokak sanatlarıyla da neşeniz iyice yerine gelecek. Bu bölgede bir çok tapas deneyebileceğiniz bir çok küçük restoran olduğunu, akşam dükkanlar kepenklerini indirince sokak sanatlarının iyice ortama hakim olduğunu ve pubların gece 11.00’den sonra gençlerin akınına uğradığını hesap edersek bu bölge için önerim akşam vakitleri. Akşam yemeğinden 1-2 saat önce gidin, önce kendine özgü birçok parçayı bulabileceğiniz butiklerde gezin ve sonra kendinizi şahane tapasçılardan birine atın. Karnınız doyduktan sonra sokağa çıkın ve kahkaha seslerini takip edin, yakınlarda herkesin dans ettiği bir pub bulmak hiç de zor olmayacaktır.
Picasso Müzesi
Gotik mahalleyi gezerken uğramadan geçmemeniz gereken yerlerden biri de Picasso Müzesi. Picasso’nun bir çok önemli eseri aslında Madrid’teki çok daha büyük müzelerde sergileniyor ama buradaki eserler Picasso’nun hayatı boyunca ne yapmaya çalıştığını anlamanızı ve hissetmenizi sağlayacak. Kapıda kuyruk olduğu için bileti yine online olarak almanızı tavsiye ediyorum, ücreti ise 11 Euro.
Büyüleyen güzelliğine kapılıp sakın geri geri yürümeye kalkmayın! Avrupa’nın en çarpıcı katedrali: La Sagrada Familia
Gaudi’nin hayatını adadığı, büyüleyen bir başyapıt Sagrada Familia bitmeyişiyle ünününe ün katmış çünkü Gaudi bütün servetini ve bilgi birikimini adadığı bu kiliseyi yaparken vefat etmiş. Şehirde efsane şu şekilde dolaşıyor; Gaudi başyapıtına uzaktan bakmak için büyülenmiş bir şekilde geri geri giderken tramvayın altında kalıp, ölüyor.
Efsane doğru mu bilmiyorum ama benim romantik kalbim hemen inanmayı seçti bu hikayeye. Sagrada Familia, Barselona’da mutlaka uğramanız gereken yerler arasında. Şu an inşaası yarım kalmış ve halkın destekleri ile devam ediyor. Gaudi’nin orijinal çizimleri kaybolduğu içinse, bu göz alıcı yapıya tahminlerle devam edilebiliyor. Giriş biletinizi online olarak almayı sakın es geçmeyin, çünkü çekik ırkın neredeyse yarısı her sabah içeri girebilmek için Madrid’e kadar uzayan bir sıra oluşturuyor.
Barselona Katedrali
1298 yılında II Jaume’un emri ile yapılmaya başlanmış olan Barselona Katedrali, eski şehrin en heybetli yapılarından. Katedralin inşaatı 20. yy’a kadar sürmüş, hatta Barselona olimpiyatlarına kadar bu kadar gösterişli bir katedral değilmiş. Katalanlar’ın gotik anlayışından farklı olan bu katedralin giriş ücreti ise 5 Euro.
Gaudı’nın fantastik dünyasına giriş: Park Guell
Şimdiye kadar gittiğiniz tüm şehir parklarını unutun ve kendinizi masallar aleminde gibi hissetmeye hazır olun! Park Guell çılgın mimar Gaudi’nin bol mozaikle, muhteşem renklerle ve kurabiye evleriyle doldurduğu bir alan.
Burası başta bir yerleşim yeri olarak tasarlanmış fakat sonradan işler epeyce karışınca bir park olarak korunarak Barselona halkının yanına kar kalmış. Tam anlamıyla bitseydi nasıl çılgın bi yer olurdu bilmiyorum ama ben bu haline bile bayıldım. Giriş tabiki yine ücretli ve 20 Euro. Aman diyim Euro’yu tl ye çevirip gitmemeye kalkmayın. Barselona’nın en keyifili yerlerinden çünkü.
Gaudi’nin evi
Gaudi’nin binbir fantazisini sergilediği Park Guell’in üst tarafından girdiğinizde yolun solunda sizi Casa Museo Gaudi karşılıyor. Gaudi park içindeki bu evde 1906 ile 1926 yılları arasında yaşamış. Bu evi ücretini ödeyerek gezmeniz mümkün. Yazının tamamından da anlayabileceğiniz gibi, Barselona’da gezip görülecek yerlerin giriş ücretleri içinde bir bütçe ayırmış olmak gerekiyor.
Nerede bittiğini asla anlayamayacağınız uçsuz bucaksız kumsallar: Barselona plajları
Çok gezdik, çok gördük, yeterince Barselona kültürüne doyduk dediğiniz noktada aylaklık yapmak, güneşi içinize çekmek için harika
lokasyonlardan biri Barselona’nın en uzun plajı Barceloneta Plajı. Bunun dışında bir çok plajı da var elbette. Sahil şeridinde
Barceloneta’nın yanı başında San Miguel plajı, hatta denize girmeyi önemseyenler için yaklaşık 40 dklık bir tren yolculuğu ile Castelldefels’e gidip çok daha temiz bir deniz deneyimi yaşamak mümkün.
Tapas ve Sangrıa çılgınlığına kapılmamak elde değil: Barselona’da yeme içme mevzusu
Gelelim Barselona’daki en çok sevdiğim bir başka konuya. Bence Barselona yeme içme konusunda oldukça keyifli çünkü tapasa doydum dediğiniz noktada paellası, çok sangria içtim diye düşündüğünüz anda aromalı birası Clarasıyla tekrar tekrar gönlünüzü fethedecek. Barselona’ya tekrar tekrar gidişlerimde Katalan mutfağına da merak sardım fakat daha çok av etlerinden oluşan Katalan menüleri bana biraz vahşi geldi. Deniz mahsüllerini ve paella olayını bitirdik, Katalan mutfağına çok ısınamadık ne varsa Tapas’da ve Sangria’da var diyenlere ise önerim elbetteki El Xampanyet, Ciudad Condal veya Quimet & Quimet…
Bir Türk’ün icadı olduğundan emin olduğum meşhur tatlıları Churros’u denemek isterseniz de Gotik mahallesindeki Xurrerria’yı tavsiye ederim. Barselona’da gece hayatını da görmek isteyenler için Gotik mahallesindeki pubların dışında Barceloneta’daki kuluplere de gidebilirler. Benim favorimse, efsane kokteyleri ile sizi baştan çıkaracak Paradiso! Bu tatlı kokteyl bara bir pizzacının buzdolabının içinden giriyorsunuz.