◊ Merhabalar…– Kauai’nin kuzey kıyısından merhaba. Eşim Keely ve oğullarım Dylan ve Paris’le Hawaii’deyiz.
◊ Hawaii ile başlayalım o zaman. Pandemi sürecini geçirecek daha güzel bir lokasyon düşünemiyorum.
– Dünyadaki cennet. Burası ve burada olmak çok güzel.
◊ Ne zaman gittiniz Hawaii’ye?
– Martta geldik. Londra’da Camilla Cabello ile “Cinderella”nın çekimlerindeydim. 13 Mart’ta prodüksiyon durdu, Kauai’ye geldik. O zamandan beri de buradayız. Kauai’de az vaka var ama yine de endişeliyim.
◊ İki arkadaşınızın Covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiğini okudum…
– Evet… Hayattaki kardeşim, birlikte tiyatro yaptığım arkadaşım Jay Benedict ve “James Bond” filmlerinde birlikte çalıştığım diyalog koçum Andrew Jack maalesef Covid-19 nedeniyle hayata veda ettiler. Virüs her gün tüm hayatımızı etkiliyor ve hayattaki basit şeyleri fark ettiriyor. Bir bakıma manevi bir yolculuk…
◊ Hawaii rutininiz nedir?
– Resim yapıyorum. Burada bir stüdyom var. Kasım ayında bir sergi planım vardı ama erteleyeceğim sanırım. Bahçe işleriyle ilgileniyorum. Yüzüyorum. Okuyorum. Hemingway ve Hamlet arasında gidip geliyorum. Ve dua… Her gün mutlaka dua ediyorum.
◊ Ressamlığınıza istinaden soruyorum. Van Gogh ve Dali birçok defa beyazperdeye aktarıldı, siz hangi ressamı oynamak isterdiniz?
– Gustav Klimt’i oynamak isterim.
EUROVISION: GÖRKEMLİ, BİRAZ SAÇMA VE TUTKULU BİR GECEYDİ
◊ İlk James Bond filminiz “Golden Eye”ın üzerinden 25 yıl geçti. Neler hissetmiştiniz James Bond gibi ikonik bir rolü üstlenirken?
– Ajansım Fred Spector’ün “Rolü aldın” demek için aramasını hatırlıyorum. 1986’da James Bond rolü için teklif gelmişti ama “Remington Steele” dizisindeki sözleşmem sebebiyle kabul edememiştim. Fred aradığında “Umarım gerçektir” dedim. Rolün tekrar hayatıma girip elimden kayıp gitmesini istemiyordum.
Çekimlerin ilk gününü hatırlıyorum. Yönetmenimiz Martin Campbell’i… Sette çalışan herkesin ve bizim yoğun iş yükümüzü hatırlıyorum. Her günümüz ilk gün gibiydi. Sorumluluk muazzamdı. Rolün kariyer yapmak için iyi bir fırsat olduğunu da biliyordum.
◊ “Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikâyesi”ni izlerken oldukça eğlendim. Amerika’da çok az kişi biliyor Eurovision Şarkı Yarışması’nı. Eurovision hakkında sizin ne kadar bilginiz vardı?
– Eurovision’u biliyordum. Londra’da genç bir aktörken. 1974’te ABBA “Waterloo” şarkısıyla yarışmayı kazandığında drama okulundaydım. O gece herkes yarışmayı izliyordu. Görkemli, biraz saçma ve tutkulu bir geceydi. Herkesin kalbi kendi ülkesi için atıyordu. O yüzden senaryo ajansıma gönderildiğinde, neyi anlattığına yabancı değildim. Çekimleri İzlanda’da yaptık. Keyifli ve etkileyici bir film. Hayallerinize tutkuyla bağlanmayı, hayallerinizi yaşamayı aynı zamanda da kim olduğunuzu kabul etmeyi kutlayan bir film. Duyguları gizli tutmak yerine açıkça gösteren bir film.
AKSANLAR HER ZAMAN ZORLAYICIDIR
◊ Will Ferrell ile çalışmak nasıldı?
– Will’in yaptığı işlerin büyük hayranıyım. Eurovision Şarkı Yarışması’nı da biliyordum ama filmde Will’in babasını oynamak mı? Will Ferrell’ın babasını oynayacak yaşa mı gelmişim! (Gülüyor) Will Ferrell ve Rachel McAdams. İkisiyle de çalışmak güzeldi. Filmi çektiğimiz lokasyon da harikaydı.
◊ Filmdeki aksandan bahsedelim biraz da…
– Aksanlar her zaman zorlayıcıdır. Filmde İzlanda aksanıyla konuşuyoruz. Diyalog koçlarıyla çalıştım, fakat kendime özgü de olmak istedim.Otantik olmak her zaman iyidir. Filmde duyduğun aksan hem koçlarımla üzerinde çalıştığım hem de benim oluşturduğum aksan.
◊ Filmdeki karakteriniz Erick Erickssong, hayaller için mücadelenin önemi hakkında harika bir konuşma yapıyor. Siz çocuklarına bu tür konuşmalar yapan bir baba mısınız?
– Onları okula bırakırken konuşurdum. Yaşam, yaşama sarılmak, paylaşmak, kendinle başa çıkmak gibi konularda konuşurdum. Dediklerim içlerine işledi mi bilmiyorum. Onları İrlandalı felsefeleriyle getirip götürdüm. Yani hayatın gerekliliklerini anlatarak.Bir baba olarak çocuklarına olabildiğince fazla bilgi vermek istiyorsun. Çocuklar büyüdükçe bu devam ediyor ama sessiz bir şekilde.
ARTIK KENDİNE GELSEN İYİ BİR ADAMSIN!
◊ Tiyatrodan geliyorsunuz. Sanatçı olmakla ilgili bir sorum var. İşinizde her zaman kendinizi rahat hissettiniz mi?
– Keşke hissetseydim… Hayır. Sürekli kendindeki ve hayattaki değişimlerle nasıl başa çıkacağını öğreniyorsun. Tam artık rahatım, sağlam bir zemindeyim ve ayaklarım yere basıyor diyorsun, kim olduğunu ve ne istediğini bildiğini düşünüyorsun, sonra yine bir şeyler oluyor ve kayboluyorsun.Gerçi ben kendi içimde hep güçlü hissettim. Tüm dünya bana karşıymış gibi hissettiğimde de bir çıkış yolu buldum.Kendime ve kalbime sessizce bir şeyler söyledim. “Hadi artık kendine gel!”, “Sen iyi bir adamsın, iyi bir aktörsün”, “İyi bir sanatçısın ve iyi bir babasın”… Eğer bu konuşmaları kendinle yapabiliyorsan, mutlaka bir çıkış yolu vardır.
Deadpool’da oynayacağımdoğru değil
◊ Marvel’ın “Deadpool”unda yer alacağınıza dair söylentiler var. Doğru mu konuşulanlar?
– Hayır, doğru değil. Sadece söylenti…
◊ Marvel filmlerini sinema olarak görmeyen kesim var. Süper kahraman filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Teklif gelse kabul eder misiniz?
– Ben aktörüm. Rol teklif edilir, bana uygun olduğunu düşünürsem oynarım. Aksiyon filmi, süper kahraman filmi ya da herhangi bir tür… Ekip iyi olduğu sürece neden olmasın? Tabii ki düşünürüm yer almayı.
IRKÇILIK VE CEHALET HASTALIK
◊ Hawaii’de ırkçılık karşıtı protestolardan uzaktaydınız. Takip etme şansınız oldu mu? Siz nasıl yorumluyorsunuz yaşananları?
– Biliyor musun, Covid-19 hastalığı var, ırkçılık hastalığı var, iklim değişikliğine karşı cehalet hastalığı var… Tünelin sonunda ışık olduğuna dair umudum var. Doğru, burada dünyanın sert gerçekliğinden kopuğuz. Dalgaların sesleriyle uyanıyoruz ama olan bitenleri birinci ağızdan dinlemek için Los Angeles’taki ve Londra’daki arkadaşlarımızla temas halindeydik…
PRENS CHARLES İLE TEMAS HALİNDEYDİM ONUN COVID-19 TESTİ POZİTİF ÇIKTI
◊ Röportajın başında Londra’da “Cinderella”nın çekimlerini yarıda bırakıp Hawaii’ye gittiğinizi söylediniz. Pandemi öncesi çekimler ne aşamadaydı?
– Hâlâ çekilmesi gereken sahneler var. Filmde ben kralı oynuyorum. Minnie Driver da benim kraliçem. İngiltere’nin kuzeyinde, Blackpool’da çekimdeydik. “Cinderella”nın balo salonunda prensle dans ettiği ve ayakkabısını kaybettiği sekansı çekiyorduk. Pandemi söylentileri çınlamaya başladı, biz de toparlandık ve Londra’ya gittik. Londra’da Prens Charles ile de temas halindeydim. Yardım vakfının elçisi olduğum için Palladium’daki davette beraberdik. Sanırım çarşamba günüydü davet. Cumartesi günü de uçağa atlayıp Hawaii’ye doğru yola çıktım. Prens Charles, Covid-19 pozitif çıktı. Ben de kendimi Kauai’de 2 hafta karantinaya aldım. Süreç böyle başladı…