Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitimle ilgili farkları da anlatan Sönmez, şöyle konuştu:
“MEB tarafından yapılan uzaktan eğitim, bugüne kadar çeşitli üniversiteler tarafından verilen uzaktan eğitimden çok farklı. MEB tarafından verilen uzaktan eğitimin hedef kitlesi olan öğrencilerin yaşları, gelişimsel düzeyleri ve dolayısıyla sınıf düzeyleri birbirinden çok farklı. Bu farklılık nedeniyle ders içeriklerinin, anlatım yöntemlerinin ve kullanılan dilin çocukların yaşlarına ve gelişim özelliklerine uygun olması gerekiyor. Bir başka deyişle, her kademede ve her sınıf düzeyinde yapılacak derslerin, bu derslerle ilgili çekimlerin ve içeriğin pedagojik olarak çocuğa uygun olması gerekiyor.
PEDAGOJİ YUNANCADAN GELİYOR
Pedagoji kelimesi eski Yunancadan gelen bir kelime. Çocuk bakıcısı, eğitmen gibi anlamlara gelmekle birlikte bugün Türkçede eğitim bilim anlamında kullanılıyor. Eğitim bilimleri alanı başta psikoloji ve sosyoloji olmak üzere ilgili diğer alanların bulgularından yararlanmak suretiyle eğitime bütüncül bir bakış açısı getiriyor. Eğitimle ilgili genel ilkeler belirlemeye çalışıyor. Çocuğa uygunluk açısından baktığımızda, önemli ölçüde onun psikolojik özelliklerini dikkate almak gerekiyor. Psikolojinin bir alt alanı olan eğitim psikolojisi, çocuğun gelişim ve öğrenmeyle ilgili özelliklerini inceler. Sözgelimi çocukların çeşitli gelişim dönemlerinin tipik özellikleri var. Çocuğun eğitiminde bu dönemin özelliklerinden yararlanılabilir. Fakat her bireyi diğerlerinden ayıran kendine özgü yönleri de var. Bu farklılıklar çocuğun kişiliğinden, zeka ve yeteneklerinden, çevresinden, ailesinden kaynaklanabilir. Kısaca söylemek gerekirse pedagoji çocuğun eğitimi için çok yönlü olarak tanınmasını ve eğitimin bireyselleştirilmesini gerektiriyor. Bakın çok ilginç, yaptığımız araştırmalarda, bu uzaktan eğitim sürecinde, içe dönük kişilik özelliklerine sahip olan, bireysel çalışmayı tercih eden öğrencilerin daha başarılı oldukları görüldü.
HERKESE UYGUN MÜFREDAT HAZIRLANAMAZ
Kuramsal olarak bakıldığında felsefesi itibarıyla eğitim sistemimiz bireyselleştirilmiş bir eğitimi öngörür, fakat maalesef uygulama toptancı. Bakın ben Talim ve Terbiye Kurulu Başkanıyım, sorumlu olduğum çalışma alanlarının başında eğitim müfredatı geliyor. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum ‘müfredat’, ‘fert’ kökünden geliyor. Yani eğitim programının bireyselleştirilmesine işaret ediyor. Açıkça söylemek gerekirse bir müfredat hazırlayıp bunun herkese uygun olmasını sağlayamayız. Bunu yapması gereken öğretmen. İyi yetişmiş öğretmen müfredatı yorumlar, öğrencinin özelliklerini, çevresel faktörleri daha birçok değişkeni dikkate alarak her bir öğrenciye uygun hale getirir. Bu nedenle öğretmenin öncelikle müfredatı bilmesi ve anlaması gerekiyor. Aslında Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan genel amaçlara bakıldığında bireyi merkeze alan daha ilerlemeci ve varoluşçu bir anlayışın egemen olduğunu görürüz. Bu kanun 1973 yılında çıkarıldı. Üzerinden nereden baksanız 50 yıla yakın bir zaman geçti, aslında sorulması gereken soru, ‘Bu dönüşümü bugüne kadar neden gerçekleştiremediğimiz’ olmalı.
BU DÖNÜŞÜMÜ GERÇEKLEŞTİREMEDİK
Tabii ki ben bir bilim insanı olarak sosyal olayların tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayacağını bilirim. Bu nedenle bunu önemli gördüğüm birkaç nokta üzerinde durarak açıklamak isterim. Şöyle ki; birincisi bizdeki okullar ve eğitim anlayışı önemli ölçüde sanayi toplumunun ürünü. Standartlaştırma ve seri üretim mantığına dayanır ve fabrika metaforunu kullanır. İkincisi 50 yıl öncesini düşünecek olursak, o dönemde okul sayısı yetersiz, öğretmen sayısı yetersiz, sorun önemli ölçüde pedagojik formasyonu olmayan herhangi bir yükseköğretim kurumundan mezun olduğu için öğretmen olarak atananların öğretmenliği kendi öğretmenlerinin yaptığı şey sanmaları olabilir. Üçüncüsü, eğitimle ilgili diğer önemli kanunlar gibi Milli Eğitim Temel Kanunu’nun da 1971 muhtırasından sonra ara dönemde tepeden inme bir biçimde çıkarılması ve eğitim çevrelerinin bu değişikliğe hazır olmamaları olabilir. Dördüncüsü ise hala devam ettiği gibi öğretmen yetiştiren kurumların ya da mezunları öğretmen olan kurumların lisans döneminde ya da formasyon programında öğretim programlarıyla tanışmamaları, program okuryazarı olmamaları ve bu kurumların mevcut programlarının gerçekten öğretmen yetiştirmek üzere kurgulanmamış olmaları olabilir. Bu sorunun cevabı oldukça uzayabilir fakat günümüze gelecek olursak, EBA üzerinden bireyselleştirilmiş bir destek hizmeti sunduğumuzu, her öğrencinin istediği öğretmeni seçerek istediği konuyu tekrar tekrar dinleme imkanına sahip olduğunu, hızla bireyselleştirilmiş bir eğitime doğru gittiğimizi söyleyebilirim.
EBA İLE İLGİLİ BİR SORUN YOK
Eğitim Bilişim Ağı (EBA) kendi alanında dünya çapında tıklanma rekoru kıran bir portal. Öğretmenlerimiz, Türkiye’nin dört bir yanında EBA üzerinden aynı anda 1 milyondan fazla canlı sınıf uygulaması yapabiliyor, aynı anda 7 milyondan fazla öğrenci sistemi aktif olarak kullanabiliyor. Tabii ki MEB’in inisiyatifi dışında, internet sağlayıcı firmaların altyapılarından ve aşırı yüklenmeden kaynaklanan bazı sorunlar yaşanabilir. Aktif olarak kullanıldığında sistem olağanüstü bir yük üstleniyor hatta milyarları aşan tıklanma sayısıyla dünyada en çok tıklanan sistemlerden biri durumuna geldi. Daha önceki dönemde canlı ders uygulamaları için oluşturulan 40 bin canlı ders kapasitesinin yarısı bile kullanılmamışken bu dönemde kapasite 1 milyonu aştığı halde sistem zaman zaman zorlanıyor. Bu durum talebin arttığını, öğrencilerin uzaktan eğitime daha fazla ilgi duyduklarını göstermesi açısından olumlu bir gelişme. Teknik altyapıyla ilgili sorunlar, çözülmesi nispeten daha kolay sorunlar. Bu tür sorunlar kısa sürede çözülebilir. Nitekim çözüldü. Önemli olan öğrencilerin bu ilgisinin ve motivasyonunun sürdürülebilmesi. Şu anda EBA ile ilgili bir sorun yok. İşlevini etkili bir biçimde yerine getiriyor. Fakat bu durum ileride de hiç sorun olmayacağı anlamına gelmez. Yaşayan sistemler entropi üretirler. Dengeleri bozulur. Yeni denge durumuna doğru evrilebilirler. Yaşamak sorun çözmektir. Yöneticiler sorun çözmek için var.
UZAKTAN EĞİTİM TAMAMAN SONA ERMEYECEK
Tabii ki böyle devam etmeyecek ama uzaktan eğitim de tamamen sona ermeyecek. Kısaca söylemek gerekirse uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutmaz. Biz de uzaktan eğitimi bu şekliyle zorunluluk nedeniyle uyguluyoruz. Fakat ileride bazı derslerin ya da dersin bir kısmının uzaktan yapılamayacağı anlamına gelmez. Biz özellikle sosyal duygusal öğrenme becerilerini bu amaçla tasarım beceri atölyelerini önemsiyoruz. Bu tür uygulamalar için yer ve zaman sağlamamız gerekiyor. Tabii ki, öğrencinin okuyarak, dinleyerek yapabileceği bazı derslerin uzaktan eğitimle yapılması mümkün.
BECERİ EĞİTİMİ ‘ORTAM’ GEREKTİRİR
Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitim arasındaki en önemli fark, öğrencilerin okulda kendi yaşıtlarıyla ortak ilgi alanları ve gereksinimleri doğrultusunda eşitlik temeline dayalı sosyal ilişkiler geliştirme olanağı bulmaları ve böylece kendilerini, ilgi ve yeteneklerini daha iyi ve doğru olarak tanıyabilmeleri. Önemli olan bilginin aktarılması değil. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı. Bilgiyi merkeze alan anlayış yerini bireyi merkeze alan bir anlayışa bırakmıştır. Bu nedenle eğitimde önemli olan okulun sosyal-duygusal öğrenmeler için sosyal etkileşim ortamı olma özelliği. Yüz yüze eğitimi önemli kılan da bu. Ayrıca, öğrencinin okul rol setindeki arkadaş, alt sınıf, üst sınıf, öğretmen, müdür gibi rollerle etkileşimi, kendisini ifade etme biçimi, kendisiyle ilgili daha gerçekçi bir algıya sahip olmasına ve sağlıklı bir kimlik geliştirmesine katkıda bulunur. Yine bu bağlamda yetenek ve beceri gerektiren sanat ve spor dersleri, tasarım beceri atölyeleri, eğitsel anlamda uzaktan eğitimde yeri doldurulamayacak bir değere ve öneme sahip. Bu yüzden eğitimciler olarak dileğimiz ve çabamız bir an önce yaşadığımız salgın sürecinin sona ermesi ve çocuklarımızın arkadaşlarına, okullarına ve öğretmenlerine kavuşmaları. Sorunuzun ‘Biri diğerinin alternatifi midir?’ kısmına gelince, bu soruya ‘hayır’ diyebilirim. Çünkü kitaplardan ıslık çalmayı öğrenemezsiniz. Beceri eğitimi ‘ortam’ gerektirir. Bir kısım beceriler grup içinde öğrenilir. Fakat uzaktan eğitim, okul içinde yapılan eğitimi destekleyebilir. İhtiyaç olduğu durumlarda uzaktan eğitim olanaklarından yararlanılabilir ve yararlanacağız. Normal zamanda da EBA TV ve EBA altyapısı çok farklı eğitimlerle öğrencilere destek olmaya devam edecek.
ZORLANAN VELİLER REHBERLİK SERVİSLERİNE BAŞVURABİLİR
Unutmamak gerekiyor ki, ailelerin sağlık, eğitim gibi konulara bakış açıları birbirinden farklı olduğu gibi beslendikleri kaynaklar itibarıyla korku ve kaygıları da birbirinden farklı. Okullarda her türlü önlem alınmış olsa bile çocuklarını bu ruh haliyle okula göndermeye zorlamak doğru bir yaklaşım olmayacak. Kabul etmek gerekiyor ki, ailelerin bu korku ve kaygılarını çocuklarına yansıtma düzeyleri de birbirinden farklı. Bu durum çocukla okul arasında daha başlangıçta kurulması gereken ve pedagojik açıdan çok değerli olan sevgiye dayalı duygusal bağı zayıflatması, hatta korkuya dönüştürme potansiyeli yüksek olması nedeniyle yanlış. Böyle olmakla birlikte daha ilk günlerde bile velilerin yüz yüze eğitime ilgileri çok iyi. Her şeye rağmen bu süreçte zorlanan veliler, hem ihtiyaç duydukları bilgileri temin etmek hem de gerekli psikolojik destek ve yönlendirme hizmetlerinden yararlanmak için okulların rehberlik servislerine başvurabilirler. İlgili alan uzmanları, MEB’in ilgili birimlerince sürekli bilgilendirilmekte olup, hem yaşanan salgının psikolojik boyutları hem de sürdürülen eğitim etkinliklerinin detayları açısından donanımlı durumdalar.