Yoldaş demem boşuna değil; kendisini ‘solcu’ olarak tanımlayan, Latin Amerika’nın yetişebildiği her köşesinde sosyalist liderleri destekleyen, onlarla güçlü kişisel ilişkiler kuran ve her zaman yoksulların, ezilenlerin yanında, zorbaların karşısında yer alan bir kahramandı.
Buenos Aires’in çok yoksul bir gecekondu mahallesinde 8 kardeşin beşincisi olarak doğan, suyu ve elektriği olmayan bir baraka bozmasında büyüyen Diego sınıfını asla unutmadı, onlar için güçlülerin karşısına dikildi. Bu sadece siyaset alanıyla da kısıtlı değildi. Kiliseyi, Vatikan’ı yerden yere vurmaktan çekinmedi. Vatikan’ı ziyaret edip altın tavanları gördükten sonra şunları demişti: “Daha sonra Papa’nın aç çocuklar için kaygılandığını söylediği konuşmasını duydum. O zaman altın tavanları sat amigo; bir şey yap!”
CHE, CASTRO VE FİLİSTİN…
Kıtadaki Chavez, Lula gibi solcu liderlere kayıtsız şartsız destek verdi. ABD’den ‘nefret ettiğini’ defalarca dile getirdi, Irak Savaşı protestolarında en önde yer aldı, Bush’a giydirmediği laf kalmadı. Kahramanı Che Guevara idi; Fidel Castro’yu ise “ikinci babam” diye anıyordu. Bağımlılık tedavisi ararken kapıların yüzüne kapandığı günlerde Küba’nın kapılarını açan Castro’yu da Che’yi de dövme yaptırmıştı vücuduna. Çok başka sevdiği Fidel ile aynı gün öldüğü detayını yazdı gazeteler. Filistin’in yılmaz bir savunucusuydu, her koşulda Filistin’in yanında olduğunu defalarca gösterdi; “Kalbimde bir Filistinliyim” sözüyle akıllarda kaldı. Bence 1 numara oydu ve hep o kalacak. Ezilmişler, itilmişler, yoksullar, mazlumlar ondan razıdır. Elveda yoldaş Diego…