Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, katıldığı bir televizyon programında lityum üretimi ve gündeme dair açıklamalarda bulundu. Eskişehir Kırka Tesisleri’nin dünyanın en büyük bor madeni üreten tesisi olduğunu söyleyen Bakan Dönmez, “Dünyadaki bor rezervlerinin yaklaşık yüzde 72’si Türkiye’de. Dünyada yüzde 52-53 civarında da bir pazar payımız var. Bu tesislerde ürettiğimiz bor ve türevlerini tüm dünyaya pazarlıyoruz. Yaklaşık 2-3 yıldır borun içerisindeki sıvı atıkların içerisindeki diğer minerallere, maddelere odaklanmıştık. Bunlardan en önemlisi, en değerlisi de lityum olarak karşımıza çıktı. Artık insanlar daha çok mobil, bir yerden bağımsız olarak yaşamını ve iş hayatını sürdürme odaklı devam ediyor. Herkesin elinde bir cep telefonu var, tabletler var, diğer akıllı cihazlar var. Ama bunlar da bir enerji ihtiyacı doğuruyor. Bugün değişik materyallerden piller yapılabiliyor, ama lityum hem daha kararlı olması, hem de çok daha düşük hacimlerde yüksek miktarlarda enerji depolayabilme özelliği nedeniyle de daha öne çıktı. Özellikle elektrikli otomobillerle birlikte lityuma dayalı bataryalar ve piller yine çok daha fazla önem kazanmış olacak. Dünyada da maalesef bu element nadir elementlerden birisi. Dünya ihtiyacının büyük bir kısmını Güney Amerika’daki ülkeler karşılıyor; Şili, Peru, Bolivya gibi ülkeler. Bizim de yaklaşık bin 200 ton civarında bir ithalatımız var. Temel amacımız, Türkiye’nin lityum ihtiyacının tamamını bu tesisimiz ve diğer bor madeni tesislerden karşılayabilmek” ifadelerini kullandı.
“YÜKSEK KAPASİTELİ BATARYALARDA DA KULLANMA İMKANINA SAHİP OLACAĞIZ”
Kırka tesislerinde yıllık 2 milyon 700 bin ton civarında cevher çıkarttıklarını bildiren Bakan Dönmez, “500 gram cevherin içerisinde 231 gram boraks pentahidrat üretiyoruz. Yani ekonomik değeri olan ve bugün dünyada en çok sattığımız ürünlerden birisi. Tonu yaklaşık 450-500 dolar civarında. Bununla birlikte prosesten bir katı atık da çıkıyor, onu da civarda çevre koşullarına uygun depoluyoruz. Fakat ayrıca 80 gram kadar da bir sıvı atık var. Sıvı atığın içerisinde ne vardı, onlara baktık. Yine boraks deka dediğimiz bir başka ürün var, yaklaşık 8 gram gibi bir miktarda üretim yapacağız. Lityum karbonat dediğimiz de 0.1 gram gibi, yani 500 gram cevherden 0.1 gram, 1 kilogramdan da 0.2 gramdan bahsediyoruz, son derece nadir; bunu üretmiş olacağız. Depolama miktarımız da 433 ton, bu sıvı atığı biz yaklaşık 47 tona düşürmüş olacağız. Neredeyse onda 1 kadar azaltmış oluyoruz. Dolayısıyla depolama için harcadığımız maliyetleri de azaltacağız ki yaklaşık ton başına burada 3 dolar gibi bir maliyet vardı. Sırf bu tesis tam kapasiteyle işletmeye girdiğinde yıllık 1,5 milyon dolar civarında bir harcamayı yapmamış olacağız. Böylece bir tasarruf etmiş olacağız. Burada elde edilen lityum karbonatı neredeyse yüzde 99,9 oranında saflıkta elde ettik. Bunu TÜBİTAK’ımıza gönderdik, bunu bizim için pil yapar mısınız, hakikaten uygun mudur diye. Onlar da ilk böyle numune pilleri, hani bizim halk arasında mercimek diye tabir ettiğimiz, daha çok işte hesap makinelerinde, masa üstü cihazlarda kullandığımız pillerden yaptılar ve onların testlerini de yaptılar. Dediler ki; son derece kaliteli, ürünümüzde bir sıkıntı yok. Şimdi biz bunu tabii bataryalar, diğer yüksek kapasiteli bataryalarda da kullanma imkanına sahip olacağız” dedi.
ORUÇ REİS GEMİSİNİN FAALİYETLERİ
Oruç Reis gemisinin faaliyetleri hakkında da bilgiler veren Bakan Dönmez, şu ifadeleri kullandı:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde birçok müjdeleri bu ara arka arkaya veriyoruz, birçok yatırım hizmeti alınıyor, inşallah onlar devam edecek. Oruç Reis Ağustos’tan Kasım sonuna kadar yaklaşık 4 ay Kaş ilçemizin güneyinde Demre adını verdiğimiz yerde iki boyutlu sismik çalışmaları yaptı, yaklaşık 11 bin kilometrelik iki boyutlu sismik çalışmaları yaptı, birinci aşamadaki görevleri tamamlandı ve Antalya Limanı’na döndü. Şimdi iki boyutlu sismik çalışmalarının analizi gerekiyor, üç boyutluya geçmeden orada herhangi bir bulgu var mı-yok mu, bu analiz biraz zaman alacak. Oruç Reis gemisi şu anda Serik bölgesinde, yani Antalya Körfezi’nde üç boyutlu sismik çalışmalarına başladı, yaklaşık 5-6 aylık bir programı var. Barbaros Hayrettin Paşa da yine Doğu Akdeniz’in güney bölümlerinde, yani Antalya’nın açıklarında üç boyutlu sismik çalışmalarına devam ediyor. Öte taraftan Yavuz gemisi sondajını bitirdi, şu anda o gemimiz de bir sonraki görev için Mersin Taşucu’nda hazırlıklarına devam ediyor. Bu süreçler hakikaten ciddi zaman tüketen yüksek teknolojili işler. O dataları toplamanız tek başına bir çözüm değil. Bunları binlerce, milyonlarca datayı işlemeniz, analiz etmeniz gerekiyor. O zaman ofis çalışması başlıyor; petrol jeofizik, petrol jeoloji uzmanları bu dataları değerlendiriyorlar ve muhtemel potansiyel olabilecek lokasyonları belirliyorlar. Bu lokasyonlarla keşif amaçlı sondaj gemilerimizle de sondaj yapıyoruz ve oradaki bilgileri tekrar topluyoruz; gaz mı var, petrol mü var veya jeolojik yapılar sismik araştırmaların sonucunda elde ettiğimiz verilerle ne kadar uyumlu. Bugüne kadar Karadeniz ve Akdeniz’de 9 sondaj yaptık, 8’i Akdeniz’de. Bazı gaz akışları oldu, ama sürekliliği olmadığı için herhangi bir keşif olarak açıklamadık. Şimdi o emarelerin olduğu bölgelerde, yakın bölgelerde sismik araştırmalarımızı biraz daha detaylandıracağız, inşallah yine o bölgedeki sondajlarımıza devam edeceğiz. Tabii diğer bir gemimiz de Fatih Karadeniz’de devam ediyor.”
Türkiye Petrolleri’nin Azerbaycan’da başta Şahdeniz olmak üzere Hazar Denizi’nde sahalarının, ortaklarının olduğunu kaydeden Bakan Dönmez, “Azerbaycan’la tek millet-iki devlet mottosuyla hakikaten büyük işler başardık bugüne kadar. Hem sosyal ilişkilerimizde, hem diplomatik ilişkilerimizde, hem de teknik anlamda son derece büyük, devasa stratejik yatırımları hayata geçirdik. Türkiye Petrolleri’nin Azerbaycan’da başta Şahdeniz olmak üzere Hazar Denizi’nde sahaları var, ortaklıkları var. Buna karşılık Socar’ın da Türkiye’de hem boru hattı yatırımları, hem de rafineri, petrokimya gibi tesislerde yatırımları var. Bu geçtiğimiz hafta Azerbaycan Enerji Bakanıyla burada yeni bir anlaşma imzaladık. Nahçıvan, İran üzerinden doğal gaz kullanıyordu. Ama Azerbaycan’daki arkadaşlarımız Türkiye üzerinden de bir alternatif olsun, arz güvenliğini teyit edelim, tahkim edelim teklifi olunca biz de ‘hayhay’ dedik, dolayısıyla da şimdi bu projenin startını da vermiş olduk. İnşallah önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde ihalesini yaparız ve sonra da 12 aylık yapım süreci olur, öyle tahmin ediyorum 2022’nin ilk aylarında Iğdır üzerinden Nahçıvan’a doğal gazı ulaştırmış oluruz. Bu gaz büyük ihtimalle Azerbaycan doğal gazı olacak, çünkü bizim oradaki en yakın kaynağımız Azerbaycan üzerinden gelen, Gürcistan üzerinden gelen hat, ki gazın sahibi zaten Azerbaycanlı kardeşlerimiz, dolayısıyla kendi gazlarını bizim boru iletim sistemimiz üzerinden oraya nakletmiş olacağız” ifadelerini kullandı. Dönmez şöyle devam etti:
“Hem Eskişehir’den gaz alıyoruz, hem de artık Yunanistan üzerinden İtalya’ya kadar da gaz sevkiyatı başladı; bu aslında çok önemli büyük projelerden birisiydi, bunu hayata geçirdik, bitirdik. Türkiye Petrolleri’nin Şahdenizi’nde, yani Hazar Denizi’nde birkaç sahada ortaklığı var. O sahalar üzerinde Türkiye Petrolleri ve Socar birlikte çalışıyor. Her anlamda hem onların milli şirketi Socar, hem bizim milli şirketimiz Türkiye Petrolleri, keza BOTAŞ çeşitli alanlarda iş birliği fırsatlarını birlikte değerlendiriyorlar.”
“KARADENİZ GAZI 2028’DE MAKSİMUM ÜRETİME GEÇECEK”
Tuna-1 kuyusunun keşfi, akabinde Türkali-1 ismi verilen kuyuda da sondaja başladıklarını, oradaki sondaj çalışmasının da bittiğini anımsatan Bakan Dönmez, Fatih’in ikinci sondaj çalışmasının da bittiğini anlattı. Dönmez, “Kuyuda hedeflediğimiz derinliğe ulaştık. Oradaki yapılardaki testler devam ediyor. Bugüne kadarki yapılan test ve analiz çalışmaları Tuna-1 kuyusundaki verilerin hemen hemen benzer şekilde Türkali-1 kuyusunda da tekrarlandığı, başka bir ifadeyle teyit edildiği şeklinde. İnşallah orada 1-2 haftalık bir test sürecimiz var, sonrasında zaten biz kuyu açma işlemlerine devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız 2023’te bu gazı sisteme dahil edelim diye bir talimatı oldu, biz de o yönde planlamalarımızı yaptık ve çalışmalar da devam ediyor. Çünkü sadece kuyu açmakla bitmiyor, yani kuyunun tamamlanması, orada su altı yapılarının, vana, kontrol sistemleri yapılması, siparişlerin verilmesi, sonra da su altında, yani deniz altında boru hattının planlanması ve yapımı gibi birçok süreç var. Kıyıda yapacağımız tesisler var, terminaller var. Geçtiğimiz hafta da Sanayi Teknoloji Bakanımız, Ulaştırma Bakanımız ve benim başkanlığımda Filyos’ta bir planlama çalışması da yaptık. Filyos zaten bir endüstri bölgesi ilan edilmişti, orada da büyük bir limanımız biliyorsunuz inşaatı tamamlanmak üzere. Gazı oraya getirmeyi planlıyoruz, dolayısıyla kıyı terminallerini de orada yapacağız. Bunların hepsini eş zamanlı olarak Türkiye Petrolleri yürütüyor. 2023 yılında inşallah ilk gazı alacağız. İlk gazı aldıktan sonra da yeni kuyuların da bir taraftan tabi inşaatı devam edecek. Maksimum üretim seviyesine 2028 yılında ulaşmayı planlıyoruz. Türkiye kullandığı gazın tamamına yakınını, yani yüzde 99’luk kısmını ithal ediyor. Rusya başta olmak üzere, Azerbaycan, İran, sıvı doğal gaz alıyoruz Cezayir’den, Katar’dan, Nijerya’dan ve değişik kaynaklardan. Türkiye kendi gazını ürettiğinde maliyetlerimizi olumlu etkileyecek, o da aynı oranda vatandaşa yansıyacak. Tüketimden ciddi miktarda pay almasına paralel olarak da gaz maliyetlerimiz düşecek, bunlar da doğal olarak vatandaşımıza olumlu yansıyacak” diye konuştu.
“YUNANİSTAN’LA BİZİM ARAMIZDA ZAMAN ZAMAN KESİNTİYE UĞRAYAN İSTİKŞAFİ GÖRÜŞMELER BAŞLAYABİLİR”
Akdeniz’de yürütülen arama çalışmaları hakkında da bilgiler paylaşan Bakan Dönmez, şu ifadeleri kullandı:
“Karadeniz’de çalıştığımız bölge de aslında oldukça derin 2100-2200 metre. Akdeniz’de de 2000-2500 metre denizlerde çalışmışlıklarımız var ama bu gemiler rahatlıkla bu işleri yapabiliyor. Özellikle olarak derinlik anlamında çok bir farklılığı yok. Akdeniz’de sekiz kadar kuyu kazdık ve bazı kuyularda gaz akışları oldu ama süreklilik arz etmediği için biz bunları keşif olarak açıklayamadık, ama ümitli olduğumuz yerler var inşallah oralarda da sondajı yaparız petrol veya gaz varlığına rastlarsak yine insanımızı müjdeyle bilgilendirmek arzusundayız. Ama bu günden bir şey demek zor ümitliyiz, aramazsak bulunmuyor biliyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu ifadesiyle biz de gece-gündüz 7/24 kesintisiz aramalarımıza devam edeceğiz. Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde biliyorsunuz konulardan birisi de Türkiye’yle olan ilişkilerde özellikle de Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimiz sonrası. O toplantıda Yunanistan başta olmak üzere Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa yönetimi aslında bazı yaptırımların yapılmasına dönük ciddi bir baskı uyguladı Ancak Avrupa Birliğinde sadece 3-4 ülke yok, 27 ülke var. Biz tezlerimizi anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Onlar yavaş yavaş bizim de tezlerimize hak vermeye başladılar. Nitekim biz onlarla yaptığımız özel görüşmelerde özellikle uluslararası deniz hukuku açısından başka ülkelerde dünyanın komşu ülkelerdeki yaşanan sorunların nasıl sonuçlandığına dair örnek davaları, örnek kararları önlerine koyduğumuzda onlar da bize hak vermeye başladı. Fransa İngiltere arasında da 1970’li yılların sonunda böyle bir ihtilaf yaşanmıştı. Fransa kıyılarına yakın İngiltere’ye ait iki üç tane ada var Kanal Adaları diye isimlendirilen. O zaman da İngiltere bugünkü Yunanistan’ın tezi gibi adalarını da içine alacak şekilde büyük bir deniz yetki alanı iddiasında bulunmuştu. Fransa’da bugünkü bizim tezlerimizi savunarak adaların sadece kara suları vardır biz onlara saygı gösteririz. İki ülke arasında eşit oranlarda ortay hat üzerinden bir deniz yetki alanı paylaşımının doğru olacağını iddia etmişti ve nitekim mahkeme de Fransa’nın bu tezlerini haklı buldu. Adalara sadece kara suları kadar bir deniz yetki alanı bıraktı, ama iki ülke arasında ortay hat üzerinden bir yetki alanı paylaşımına karar verdi. Şimdi o günkü Fransa bugünkü Yunanistan’ın tezlerini ve tam tersine savunma noktasına geldi. Biz de diyoruz ki, hak, hukuk, zamandan ve zeminden bağımsız olarak her yerde eşit işlemesi lazım, bunu ortaya koyuyoruz. Biz diyoruz ki, arkadaşlar burada duygusal davranmayın, aklıselim davranın bizim haklı olduğumuzu siz de göreceksiniz. Nitekim bu girişimlerimiz, diyaloglarımız yavaş yavaş netice vermeye başladı. Sayın Şansölye Merkel başta olmak üzere. Avrupa Birliğinin önde gelen ülkelere bunlar anlatıldı, tüm üye ülkeler her fırsatta bunları anlatıyoruz bu tezlerimizi ortaya koyuyoruz, nitekim onlar da bu aşamada bir yaptırım kararı almadılar. İnşallah bu sorunları masada oturarak, müzakere ederek bir diyalog içerisinde çözeceğimize de inanıyorum. Coğrafya kaderdir İbn-i Haldun’un dediği gibi. Ne siz oradan taşınacaksınız, ne biz buradan taşınacağız. Yunanistan’la bizim aramızda zaman zaman kesintiye uğrayan istikşafi görüşmeler başlayabilir, bunları önümüzdeki yılın herhalde ilk aylarında karşılığını göreceğiz. Oturalım herkes hakkına, hukukuna riayet etsin. Bizim başkasının malında, mülkünde, hakkında gözümüz yok, ama bizim de malımızda, mülkümüzde, hakkımızda da kimsenin sözü, gözü olmasın. Örneğin; Malta bir ada ülkesi biliyorsunuz. Ada ülkesi orada ortay hat Malta’ya daha yakın belirlenmiş dolayısıyla, kıyı uzunluğu daha fazla olan Libya’ya daha fazla alan bırakılmış. Unutmayalım ki, Doğu Akdeniz’de en büyük uzun kıyı uzunluğu Türkiye’de yaklaşık 960 kilometreden bahsediyoruz. Ama Yunanistan’ın tezlerine bakarsanız adeta bizi kıyılarımıza hapis eden bir anlayışla hareket ediyorlar. İnşallah onlar da bu hatalarından kısa sürede vazgeçerler.”
“KOMŞU SAHALARDA BAŞKA KEŞİFLER DE OLABİLİR”
Petrol arama ve üretim çalışmalarından da bahseden Bakan Dönmez, “2019’da 40 milyar dolar civarında enerji ürünleri ithalatında ödediğimiz bir bedel var. Uzun yıllar ortalaması da zaten o seviyelerde değişiyor 40-45 milyar dolar. 2020’de tabi bir miktar petrol tüketimi azaldı bu pandemi dolayısıyla, salgın dolayısıyla. Fiyatlar da düştü belki bu sene petrol ve doğal gaz ithalatımıza ödeyeceğimiz bedel bir miktar düşebilir. Bizim yaptığımız görüşmeler, temaslar ve incelemelerde 2021 yılında da talebin çok fazla artmayacağı. Dolayısıyla fiyatların bu mertebelerde seyir edeceğini düşünüyoruz. Belki 2022’yle birlikte ekonomiler toparlanırsa o ürünlere fiyatlarında da talep artarsa fiyatlarında da bir artış olabilir diye bekliyoruz. Onun içinde biz zaten fiyat düşse de artsa da bir kere birinci politikamız enerjide dışa bağımlılığı azaltmak olduğu için işte kendi kaynaklarımızı denizimizde, karamızda arama ve üretim faaliyetlerinde de süratle de artırıyoruz. Türkiye Petrolleri son 2-3 yılda günlük petrol üretimini 35-40 bin varillerden 55 bin varillere çıkardı. Yaklaşık 15 bin varil de özel sektörün üretimi var demek ki bir 70 bin varil günlük bir üretimimiz var, bu da bizim yıllık ihtiyacımızın yüzde 7’si civarında kalıyor, hala ciddi miktarda bu ürünleri biz dışarıdan ithal ediyoruz. Karadeniz’de şimdi bu sahanın yanlarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanın daha sismik çalışmalarına başlattık devam ediyoruz. Önümüzdeki yılın ilk yarısında onu da tamamlamış oluruz ve orada da dolayısıyla, bu analiz ve değerlendirmelerden sonra yeni sondajlarımız olacak ümitliyiz, yani benzer yapılar çıkıyor ortaya. Dolayısıyla, o 400 milyar metreküplük bir keşiften sonra belki yakınında komşu sahalarda başka keşifler de olabilir” ifadelerini kullandı.
“DÜNYADA BU İŞİ YAPAN FİRMALAR KİMSE ONLARLA OTURUR ÇALIŞIR HALLEDERİZ”
Keşif çalışmalarının yanında karadaki çalışmaları da ihmal etmediklerini, orada da çok olmamakla birlikte az da olsa üretim artışını sağlayan yeni arama ve üretim faaliyetlerinin sürdüğünü ve süreceğini dile getiren Bakan Dönmez, şöyle konuştu:
“Kanuni ile birlikte 3 sondaj gemimiz olmuş olacak. İki tane sismik araştırma gemimiz var. İhtiyaç oldukça belki yani yenileri de eklenebilir. Bu biraz da bizim iş planımıza, programımıza bağlı. Gemilerimizle maliyet avantajı da sağlamış olduk ve operasyon güvenliğini de tamamen kendi yerli insan kaynağımızla birlikte kendi kontrolümüz altına almış olduk. Böyle ciddi bir tabi teknolojik ve bilgi birikimini de ekibimize kazandırmış olduk. Sondaj çalışmaları en önemli kritik aşamalardan birisi, boruyu aşağıya indiriyorsunuz. Sonra ürünün üretime hazırlanması için tamamlama çalışmaları var bir başka gemi de o işleri yapıyor. Sonrasında kuyuların başlarında bulunacak kontrol ekipmanları valf gibi benzeri ekipmanlar için bunların dışarıda mühendislik çözümleri var, bunları tabi ki yurt dışından tedarik edeceğiz. Türkiye’de ciddi yerli firmalar da gelişmeye başladı yani su altında boru işini yapanlar. Mümkünse yerli kaynaklarla tedarik edeceğiz. Türkiye’den tedarik edilemeyenleri de en ucuz teknolojik olarak gelişmiş ülkelerden bu ekipmanları almak suretiyle yapacağız. Türkiye Petrolleri üretim çalışmalarını yapacak kapasiteye sahip. Düzce Akçakoca’da 2000’li yılların başından bu tarafa denizaltında doğal gaz üretimimiz vardı. İstanbul da Silivri’nin açıklarında orada biz yine denizden doğal gaz ürettik. Yeterli olduğumuz yetkin olduğumuz alanlarda biz yeterliliğimizin, yetkinliğimizin olmadığı alanlarda da dünyada bu işi yapan firmalar kimse onlarla oturur çalışır hallederiz.”
“BİZ BİR TARAFTAN ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIĞI AZALTAMAYA ÇALIŞIRKEN, BİR TARAFTAN DA ARZ GÜVENLİĞİ KAPSAMINDA ADIMLAR ATIYORUZ”
Türkiye’de son 15-20 yılda enerji alanında sessiz bir devrim yaşandığını aktaran Bakan Dönmez, “Biz bir taraftan enerjide dışa bağımlılığı azaltamaya çalışırken, bir taraftan da arz güvenliği kapsamında adımlar atıyoruz. Bugün en elektrikte ne de doğal gaz da arz sorunumuz yok. Birincil enerji kaynaklarını yani kömürü, doğal gazı ya da hidroliği, rüzgarı ikincil enerji kaynağı dediğimiz elektriğe dönüştürürken kullandığımız ekipmanların da yerlileşmesi son derece önemli. Termik santral kuruyorsunuz, ama burada kullanılan malzemelerin önemli bir kısmını dışarıdan ithal ediyorsanız cari açığa olumsuz bir etkiniz var demektir. Son yıllarda güneş başta olmak üzere rüzgarda dedik ki, biz size güneş santrali kurma imkanı verelim, ama burada kullanacağınız panel ve ekipmanların gelin burada fabrikasını kurun, Ar-Ge’sini yapın, teknolojiyi geliştirin ve burada üretin. Nitekim bugün dünyanın tek entegre güneş paneli fabrikası üreten tesisimiz Ankara’da hizmete alındı. Cumhurbaşkanımızın da biliyorsunuz teşrifleriyle o tesisi açtık. Bizim tabi yıllık hedefimiz 1000 megavat güneş santrali kurmak. Bu arada tabii bir önceki bahsettiğim tesis kadar olmasa da teknolojisi ve yerliliği yine yüzde 50’nin üzerinde yerli imkanlarla üreten yaklaşık 7-8 tane daha firma var. Bu firmalar hem iç pazara hem de civar pazara güneş paneli, ekipmanı, güneş santrali ihraç edebilecek potansiyele gelmiş oldu. Yakın bir gelecekte rüzgar tribünlerin de önemli bir kısmını jeneratör başta olmak üzere artık Türkiye’de üretmeye başlayacağız. Şu anda zaten kanatları üretebiliyoruz, kuleleri üretebiliyoruz, ama jeneratörden elektriğe dönüştüren kısmı üretimine başlamamıştık, şimdi onların anlaşmaları yapıldı onlar başlayacak. Bir taraftan EÜAŞ, Keban’daki hidrolik tribünlerin jeneratörünü kendisi üretti yenileme zamanı gelmişti onları çalıştırdık. Yine geçtiğimiz haftalarda EÜAŞ elektrik otomasyon sistemini yerlileştirdi. Dolayısıyla, artık başta hidrolik santrallerimiz olmak üzere oradaki otomasyonu tamamen yerli kendi milli mühendislik çözümlerimizle yapabilir hale geliyoruz, çünkü tamamen EÜAŞ mühendisleri tarafından yapıldı” diye konuştu.
Doğal gazda basınç düşürme istasyonları dahil olmak üzere neredeyse şebekede kullanılan malzemelerin yüzde 90’ını artık kendilerinin ürettiğini bildiren Bakan Dönmez, “Hatta sadece üretmekle yetinmiyoruz bunları önemli oranda da yurt dışında ihraç ediyoruz. Petrolle ilgili olarak da şu anda özellikle kuyu açma işlemlerinde kullandığımız sondaj makinelerinde de yine önemli oranda yerlileşme devam ediyor. Cumhurbaşkanımız ‘Kaşif’ isimli su altı robotunu da kamuoyunda tanıtmıştı. O tamamen yerli, milli mühendislik çözümleriyle ortaya çıkmış bir üründü. Kaşif su altı robotu yerin yaklaşık suyun 2000-2500 metre altında deniz tabanında kuyu başındaki iş ve işlemleri geminin platformundan uzaktan kontrol edebilir yapabilir hale geldik. Sayın Cumhurbaşkanımız hemen her hafta zaten bu tip milli ve yerli teknoloji gelişmeleri içeren, ihtiva eden birçok açılış da yapıyor. İşte savunma sanayinde bunu bizzat yaşıyoruz, sağlık sektöründe yaşıyoruz, sanayinin birçok alanında var enerji dahil olmak üzere. Artık dışa bağımlılığımızı özellikle bu salgın dönemimizde bir kez daha gösterdi kritik maddelerde dışa bağımlılığımızı bizim mümkün mertebe azaltmamız gerekiyor. Çeşitli teşvik ve destekleme mekanizmalarıyla yatırımcıyı da bu anlamda özendirdik ve hamdolsun bugün enerji yatırımlarında yüzde 50’den daha fazla artık yerli ekipman kullanabilir hale geldik. Zaten mühendisimiz, insan kaynağımız yurt dışına bağımlı olmadan bu tesisleri rahatlıkla yapabilir” dedi.
“ÖNÜMÜZDEKİ 5 YIL İÇERİSİNDE İNŞALLAH TÜRKİYE’DE ALTIN ÜRETİMİNİ 100 TONUN ÜZERİNE ÇIKARTMAYI HEDEFLİYORUZ”
Borun maden sektöründe Türkiye’nin en büyük ihraç kalemi olduğunu hatırlatan Bakan Dönmez, şöyle devam etti:
“Üç şehrimizde bor cevheri hazırlıyoruz ve bora dayalı bazı türevleri üretebilir durumdayız. Yıllık yaklaşık 2 milyon 200 tonluk bir üretim kapasitemiz var. Bu yılı saymaksak, çünkü henüz rakamlar çıkmadı ama bu salgın dolayısıyla tabi ihraç ettiğimiz ülkelerde de bu kapanmadan dolayı bazı üretimlerde kısılmalar oldu ve dolayısıyla bu talebe yansıdı. Biz 2 milyon ton hedefini aştık geçtiğimiz 2 yılda. Bu sene muhtemelen bu kapanmadan dolayı küresel ölçekte bir miktar düşük olacak ihracatımız. Ama bunun dışında doğal taşlarda ciddi bir ihracat potansiyelimiz var, krom ihraç ediyoruz, çeşitli çinko ve kurşun ürünlerini ihraç ediyoruz. İthalatımız da fazla maalesef. Ama ihracatımıza baktığımızda yıllık ortalama 4-4,5 milyar dolarlık bir ihracatımız var maden ürünlerinden hammadde ürünlerinden. İthalatımızla ülkede yeterli olmayan hammadde ürünlerini ithal ediyoruz ya da yeteri kadar üretemediğimizi açığımızı yurt dışından tamamlıyoruz. Aşağı yukarı 4,5 milyar dolarlık ihracatımıza karşılık 6-6,5 milyar dolarlıkta ithalatımız var. Yani hammadde sektörü açısından baktığımızda 2 milyar dolarlık bir ticaret açığı söz konusu. Son 10 yılda yaklaşık 200 ton civarında altın ithalatı yapmışız. Geçtiğimiz yıl 38 tonla rekor kırdık, bu sene inşallah salgına rağmen 40 tonu geçeceğiz. 2000’li yılların başında bizim altın üretimimiz neredeyse sıfır kilogram mertebesindeydi. 350 tonluk üretim yaptık bu son 15 yılda. Bunu artırmamız lazım. 200 ton ithalatımız var, 40 ton üretimiz var, açığımız hala 160 ton ve önümüzdeki 5 yılda bizim 100 tonun üzerinde bir üretimi çıkartmamız lazım. Altın işletmesi için minimum 100 milyon dolarla 1 milyar dolar arasında yatırım yapmanız lazım sahanın hazırlanması için. Gübretaş’ın sahip olduğu bir ruhsat sahası var Söğüt’te. Ben de aslen Bilecikliyim. Memleketimizde böyle bir keşif var, bundan tabii son derece mutluyuz ve sevinçliyiz. Sayın Cumhurbaşkanımız da biliyorsunuz, ‘iki yıl içerisinde burada bu sahayı altın üretimine hazır hale getireceğiz’ dedi. MTA’nın bulduğu yaklaşık 8-10 tane daha altın sahamız var, bunların büyük bir kısmı da Varlık Fonuna devredildi, inşallah milli ekonomiye kazandırılsın diye. Aslında altın sektörüne baktığımızda potansiyelimiz oldukça yüksek, fakat bugün ulaşmış olduğumuz üretim seviyesi potansiyelimizin oldukça altında. Ve biz bu sene muhtemelen altında 20 milyar doları aşan bir ithalat yapacağız. Neredeyse petrol ithalatı kadar bir altın ithalatı var. Ama bunun bir 5-6 milyar dolarını işleyip tekrar kuyum sektörü ihraç yapıyoruz, yani külçe altını getiriyoruz, ama işleyip ihraç ediyoruz, bir yerde değer katabiliyoruz altına. Özellikle kriz dönemlerinde insanoğlunun belki kodlarından geliyor, en güvenilir liman olarak altını görüyor. Çünkü paranın değerleri bir anda inebiliyor-çıkabiliyor. Bir de biz Anadolu insanı düğün dernek, birbiriyle hediyeleşme baktığınızda veya ufak tasarruf aracı olarak da altını görürsünüz. O açıdan altına talep maalesef azalmayacak. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde inşallah Türkiye’de altın üretimini 100 tonun üzerine çıkartmayı hedefliyoruz, bu sene 40 tonu geçeceğiz. Böyle de bir potansiyelimiz de var.”