Beklenen yaşam süresi, bir başka deyişle ülkedeki insanların toplam ne kadar süre yaşayacaklarına dair tahmini değerlerin ortalaması, tüm ülkeler için nüfusun ne kadar sağlıklı olduğunun en temel göstergelerinden biri. Ülke nüfusunun yaşam tarzı, sağlık kontrollerinin sıklığı, salgın hastalıklar hatta genler bile ülkelerin yaşam sürelerini etkiliyor.
ABD’de beklenen yaşam süresi 2020’nin ilk yarısında 78,8’den 77,8 yıla düştü. Bu sürenin 1 yılda 1 yaş gerilemiş olması çok büyük ve çok hızlı bir değişim olarak nitelendiriliyor. Hatta uzmanlar, ABD’de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri böylesi bir düşüşün görülmediğini söylüyor.
Peki Türkiye’de de Covid-19 öncesi ve sonrası beklenen yaşam süresinde benzer bir değişim yaşandı mı? Alışkanlıklar, sosyal hayat ve diğer faktörler bu oranlarda ne denli etkili? Öncelikli olarak Türkiye, sonrasında da diğer ülkeler için beklenen yaşam sürelerini enine boyuna irdeledik ve konuyu uzmanlarına danıştık.
ABD’de rastlanan bu durumun gerçekten çok dikkat çekici olduğunu ve sosyolojik açıdan bu tip verilerin toplumda ciddi bir değişimin sinyalleri olarak görülebileceğini belirten Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Ahu Özmen Akalın, Türkiye ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ülkemizde yaş ortalamasının birçok G20 ülkesine göre çok daha iyi olduğunu söyleyen Hacettepe Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran ise bunda genç nüfusumuzun sürekli artış gösteriyor olmasının katkısı olduğuna dikkat çekti. Ayrıca ‘Geriatri Bilim Dalı’nın ölüm yaşına katkısı olduğunu ifade eden Cankurtaran, Türkiye’deki yaşam oranlarını hurriyet.com.tr için değerlendirdi
Beklenen yaşam süresinin düşmesinde salgının ne gibi bir etkisi oldu?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Pandemide tüm ölümlerin çok belirgin bir kısmı 65 yaş üstü hastalar oldu. ABD, pandemi sebebi ile vefatların en çok yaşandığı ülkelerden biri olduğu için pandeminin ölüm oranlarına etkisi oldu. Ayrıca kronik hastalık kontrollerinin aksatılması, akut durumda bile hastanelere gidilmemesi de etkili oldu.
Ancak ABD nüfusunun yüzde 15-16 civarı 65 yaş. Yani birçok G20 ülkesine göre daha düşük. Hatta 65 yaş üstü nüfus oranı Yunanistan yüzde 20, Almanya yüzde 22, Japonya yüzde 22, İtalya yüzde 22 oranları ile toplumun neredeyse dörtte biri yaşlı iken ABD genel olarak hep geriden geliyor. Yine ortalama yaşam süresi benzer ülkelere göre 5 yaş daha düşük.
Madde bağımlığı, obezite, kazalar vb. faktörler bu konuda etkili, dolayısı ile pandemiden önce de düşük olan bir değer biraz daha düştü diyebiliriz. Ama bize göre ABD hala yaşlı toplum, biz genç bir toplumuz. O sebeple benzer ülkeleri kıyaslamak lazım. Biz genç toplumdan orta yaşlı/yaşlı topluma geçerken ortalama yaşam süremiz kaçınılmaz olarak artıyor.
Dr. Öğr. Üyesi Ahu Özmen Akalın: ABD pandemiden etkilenen başlıca ülkelerden biri. Paylaşılan son verilere göre, ABD’de yaklaşık 28 milyon insan bu virüse yakalandı, 500 binden fazla kişi ise vefat etti. Haliyle, ölüm sayısındaki bu veri nüfustaki yaşam ortalamasının düşmesini en iyi açıklayan sebeplerden biri olarak görülebilir.
Tüm ülkelerde olduğu gibi, ABD’de de bu virüsten en çok etkilenenlerin 70 yaş üzeri olduğunu, vefat edenlerin yaklaşık yüzde 80’nin 65 yaş ve üstü olan gruptan oluştuğunu görüyoruz. Yaşlılar virüsten gençlere göre çok daha fazla etkilendiler. Maalesef yaşlılarda iyileşme oranı çok düşük kaldı ve haliyle ölüm oranları arttı.
SALGIN SONRASI YAŞAM SÜRELERİ ESKİ HALİNE DÖNEBİLİR
Bazı kronik rahatsızlıkları olanlar salgın nedeniyle tedavi süreçlerini aksattı, düzenli sağlık kontrolleri yapılamadı, bu durum etkili olmuş olabilir mi?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Pandemi nedeniyle hastanelere başvurularda gözle görülür bir azalma var, kronik hastalığı olan yaşlı hastalarımız ilaçlarını alamadığı, aksattığı için takipsiz kaldı. Uzun yıllar geriatri polikliniğinde takip ettiğimiz hasta sayıları neredeyse yüzde 50 oranında azaldı, peki nerede bu hastalar? Hepsi takiplerini aksattı. Tansiyonlar kontrolsüz, şekerler yüksek kaldı.
Salgın geçtikten sonra ortalama yaşam süresi oranının yeniden yükseleceğini düşünüyor musunuz?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Evet. Örnek vermek gerekirse 1917-1919 yıllarında ABD’de yaşanan İspanyol gribi salgınında yaşam süresi 11.8 yıl azalmıştı fakat salgın sonrası yaşam süresi tekrar önceki seviyelerine ulaşmıştır. Covid-19 salgını sonrasında da benzer şekilde yaşam sürelerinin eski haline dönmesini bekliyoruz. Ancak süreci etkileyen sadece pandemi değil. Ayrıca insanın maksimum yaşam süresi çok değişmiyor (120 yıl civarı). Ortalama yaşam süresi toplumun gelişme sürecine göre artıyor.
“ABD’NİN AKSİNE, ÜLKEMİZDE YAŞAM SÜRESİNDE ARTIŞ VAR”
Birleşmiş Milletler, Türkiye için beklenen yaşam süresinin salgın öncesinde 2020’de 77,77 ve 2021’de ise 77,99 olmasını öngörüyordu. Covid-19 bu rakamlara nasıl bir etki yapmış olabilir? Türkiye’de en güncel verilere göre beklenen yaşam süresi nedir?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Türkiye’de ortalama yaşam süresi 2019 yılında TÜİK verilerine göre 78,6 yıldı. Bu oran Birleşmiş Milletler’in öngördüğü 77,77 yıl beklentisinin üzerinde. Dahası geçmiş yılların grafiğine bakıldığında ülkemizde ortalama yaşam süresinde düzenli artış olduğu görülebiliyor. Ancak 2020 ortalama yaşam süresine dair veriler henüz açıklanmadı. Pandeminin etkisi ile beklenen artış hızında yavaşlama olmuş olabilir.
Dr. Öğr. Üyesi Ahu Özmen Akalın: Türkiye’deki son veriler bize yaş ortalamasının 78 olduğunu gösteriyor. 2020 ile 2021 yılları arasında yaşam süresi ile ilgili ciddi bir değişim olmadı. Fakat tabii ki Türkiye’de de Covid-19’dan en fazla etkilenen kesim 65 yaş ve üstü olarak görülüyor. ABD ile kıyasladığımızda, Türkiye’de pandemiden vefat eden insanların sayısı çok daha az. Fakat paylaşılan son verilerde, kadınların yaşam süresinin erkeklere göre çok daha uzun. Erkeklerde bu yaş 76 iken, kadınlara 81 olarak belirtiliyor.
Bu veriler aklımıza şu soruları getiriyor: Pandemiye rağmen yaşam süresinde bir düşüş olmaması, sağlık sektörünün mü bir başarısı? İnsanlar kendilerine daha mı iyi bakmaya başladılar? Organik tarımın yaşam süresinin uzamasında bir etkisi var mı? Haliyle, sağlıklı yaşam ve bununla birlikte, pandeminin sebep olduğu ölüm korkusu, insanların kendilerine daha iyi bakmalarına da vesile olmuş durumda.
Genç nüfusun yaşam tarzı ve alkol sigara gibi kötü alışkanlıklar, sağlıksız beslenme, hatta antidepresan gibi kronik ilaçların kullanılması ülkelerin beklenen yaşam süresinde ne kadar etkili?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Özellikle sigara, beklenen yaşam süresini kalp hastalıkları ve kanser sebebi ile azaltıyor. Depresyon varsa mutlaka tedavi edilmeli. Depresyon Alzheimer için risk faktörü ve tedavi edildiğinde antidepresanlar olumlu sonuçlar verir. Ancak depresyonu olmayan kişilere verildiğinde sürece katkısı yok.
Dr. Öğr. Üyesi Ahu Özmen Akalın: Alkol, madde bağımlılığı, sigara, sağlıksız beslenmenin yaşam süresi üzerinde muhakkak ki etkileri var. Sigaranın vücuda verdiği zarar tıp dünyası tarafından kanıtlanmış durumda. Aynı şekilde, sağlıksız yemek yeme alışkanlıklarının da sağlık üzerinde son derece olumsuz sonuçları olabiliyor. Son 20-30 yıllardır yaygınlaşan fast food kültürü, başta kanser olmak üzere, kronik hastalıklarının ortaya çıkmasına da sebep oluyor. Bir de tabii günümüzün en büyük sağlık problemlerinden biri olan obezite ile de karşı karşıyayız. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de fast food çok yaygın bir yeme kültürü haline gelmiş durumda. Obezite, alkol, sigara, madde bağımlıkları toplumların temel riskleri haline geldi.
Ek olarak antidepresanların yaşam süresini kısalttığı ile ilgili net bir şey söylemek çok mümkün değil. Fakat, bu tür ilaçların bazıların cinsel hayat üzerinde etkileri olduğu kanıtlanmış durumda. Düzensiz ya da sağlıksız bir cinsel hayat, insanlar üzerinde farklı sağlık problemlerine sebep olabilir. Bu ilaçların beyin ya da vücudun başka bir organına da olumsuz etkileri olabiliyor. Ve maalesef bazı durumlarda da bu etkiler ölüme sebep verebiliyor; doğal ölüm ya da intihar vakalarını görebiliyoruz.
Ayrıca sosyo-ekonomik yaşam koşulları beklenen yaşam süresi oranlarında nasıl bir rol oynuyor?
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Fakirlik çok önemli. Sağlık imkanlarına ulaşım çok önemli. Afrika kıtasında 1-2 ülke hariç geriatri bilim dalı yok, ortalama yaşam süresi 65 yaşı geçen Afrika ülkesi çok az. G8 ülkeleri geriatri ve yaşlı sağlığı konusunda önde. Yani ekonomi ile geriatri doğru orantılı. Mesela ABD için siyahlarda ortalama yaşam süresi 4 yıl daha az. Burada ekonomi ve beslenme belirgin olarak etkili. Yaşlı yoksulluğu önemli konu. Ülkemizde de yaşlı yoksulluğu giderek artıyor.
Dr. Öğr. Üyesi Ahu Özmen Akalın: Yaşam sosyo-ekonomik şartlar ile o kadar iç içe ki, günümüzde, mutlu ölüm, güzel ölüm kavramlarını bile sosyolojik çalışmalarda tartışıyoruz. Haliyle, yaşam süresinin, yaşam kalitesinin sosyal ve ekonomik koşullar ile bağlantısı olduğu çok net bir gerçek.
Genler ve şehirlerdeki hava koşullarının beklenen yaşam süresinde etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Dr. Öğr. Üyesi Ahu Özmen Akalın: Yaşam süresinin her ikisiyle de bağlantısı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Genetik rahatsızlıkların bir kuşaktan diğer kuşağa geçebilme potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu biliyoruz. Günümüzde birçok hastalığın genetik olduğu ispatlanmış durumda. Zaten kurulan gen merkezlerinin sayısından da bunu görebiliyoruz. Fakat konu çevresel koşullar olunca, çevreden insanın kendini izole etmesi çok zor. Hepimiz havadaki kirlilik, dolaşan mikroplar, bakterilerin etkisi altındayız. Kendimizi soluduğumuz havadan arındırmamız neredeyse imkansız. Özellikle, radyasyon gibi akımlar hava yoluyla bulaştığından, insanın sağlığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerden kaçınabilmek imkansız bir hale geliyor. Çernobil faciasının ardından, kanser oranının bu denli artması, hava ile yaşam süresi arasındaki ilişkiyi çok net gösteriyor. Tabii, yine önlem almak insanların kendi elinde. Belki pandeminin bizlere kattığı en önemli alışkanlıklarından biri maske kullanımı oldu. Maskenin havadan geçebilecek birçok mikroptan, ki bu mikropların çoğu öldürücü olabiliyor, bizleri koruduğunu gördük.
Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran: Genetik önemli bir belirleyici ancak yapılan çalışmalarda gösterilmiş ki tamamen aynı genotipe sahip tek yumurta ikizlerinin bile maruz kaldığı çevre koşullarına bağlı olarak hastalıklara genetik yatkınlıkları farklı olmuştur. Buradan hava koşullarının, beslenme düzeyinin kronik hastalıklar açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.