Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, AKP’nin 18’inci kuruluş yıldönümünü büyük bir başarı duygusu içinde kutlamadığını yazdı. Taşgetiren “Ak Parti’de Ömer’ler arayışı” başlıklı yazısında AKP’nin 17 yıldır güç kullandığını ifade ederek “Onun için de adalette sorun yaşıyor, toplumla ilişkilerde, rakiplerle ilişkilerde sorun yaşıyor. Kur’an’da ‘siyasette azmanlaşma’nın sembolü olan kişinin güç zehirlenmesini ‘Ben sizin en yüce Rabbiniz değil miyim?’ diyecek bir noktaya getirdiği anlatılır” ifadelerini kullandı.
Bu problemi AKP’nin de bildiğini belirten Taşgetiren, “İstanbul’da 9 puan farkla seçim kaybının travmatik bir olay olduğu açıktır. Aslında ayrışmalar ve kopmalar da biraz serinkanlı bakılabilse, uyarıcı nitelikte hadiselerdir” dedi.
“Parti bünyesinde bulunan her seviyedeki insanlar tarafından da dile getirildiği görülecektir”
Taşgetiren, partideki ayrışma ve kopmalar hakkında“Bu tür durumlarda o insanları suçlayacak bir şeyler her zaman bulunabilir: Dersiniz, davayı taşıyamadılar, istediklerine ulaşamadılar, boşta kaldılar vs… Ama bir de bu insanların ‘Şunlar yanlış gidiyor’ tarzındaki sözlerine bakılabilir. İşte o sözlerin, aslında parti bünyesinde bulunan her seviyedeki insanlar tarafından da dile getirildiği görülecektir” ifadelerine yer verdi.
Taşgetiren’in Karar’daki yazısı şöyle:
Ak Parti’nin 18’inci kuruluş yıldönümü.
17 yılı tek başına iktidarda geçen bir partinin öyküsü bu. Hiç şüphesiz Türkiye siyaseti için dikkat çekici bir durum. Başarı mı, elbette.
Ama Ak Parti’nin 18’inci yılı, büyük başarı duygusu ile kutlamadığı da bir gerçek. Bunu liderden alt kademelere partinin bütün dünyasında görmek mümkün.
Sonuç itibariyle bizzat Erdoğan’ın ifadesiyle “Bambaşka bir parti” arayışından söz edilen bir noktadayız.
Demek ki o bilindik söz gibi “hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu” ki bu arayış dile getiriliyor.
Genel Başkan Erdoğan’ın 18. Yıl kutlamasındaki konuşması tabii ki “moral verici” bir konuşma olmalıydı. Başka türlü düşünmek eşyanın tabiatına aykırı olurdu.
Ama bir başka boyutun dikkat çekmediği de söylenemez. Ne o
-Bir şeyler yapmalıyız, yapacağız, üslubu.
Ne diyor Tayyip bey?
“-Bize Ömer’ler lazım, diyor. Bu Ömer’leri bulduğumuzda, şu andaki konumumuzdan daha ileri bir konuma geçeceğiz. Hiç endişeniz olmasın.”
Onu dinleyenler ne kadar anladı bu sözü, ya da medyada Ak Parti yorumu yapanlar anladı mı, bilmem. Bu Tayyip Erdoğan’ı besleyen, ya da konuşma metnini yazan kişi-kadronun “Kültür” zemininden doğan bir söz.
Ömer kim?
Hazreti Peygamber’den sonra Müslümanları yöneten Hulefa-i raşidîn’in ikincisi. Sade bir Müslüman olarak da, sonra devlet yöneticisi olarak da kendine has karakter sergileyen sembol bir şahsiyet. Adalet, onun alamet-i fârikası. Devlet başkanı olduğu halde sade bir insan olarak kalması, yaptığı her icraatın hesabını vermeye açık olması, en sert murakabe karşısında “denetlenmeye şükretmesi”, harcadığı her kuruşun halk huzurunda hesabını vermesi ve mesela kendisinden sonra oğlunun halife adayı gösterilmesi karşısında “Bir evden bir kurban yeter” diyerek akraba kayırmacılığına (nepotizm) tarihi şamar vurması…
Elhasıl “Ömer Müslümanlığı” diye bir kişilik kalitesi var.
“Ömer’lere ulaşırsak…” sözü var olanı değil, ulaşılması hedefleneni ifade etmektedir. Demek ki 18 yıl yürüye yürüye “Ömer kalitesini yakalamak” değil, ondan uzaklaşmak söz konuşu oldu.
Ben, islâmî duyarlılıkla yola çıkan siyasetçilerin aslında yüreklerinin bir yerinde “Ömer gibi olma” duygusunu sakladıklarına inanırım. Ama öyle olmak hem kolay değildir hem de olsanız bile “iktidarla iç içe” olarak o insicamı korumak kolay değildir. Malum “iktidar” insanda “kader tayin edici” bir psikoloji oluşturur, o da bunu taşıyacak nitelikte yaratılmayan insanı bozar.
Ak Parti 17 yıldır “Güç kullanıyor.” Onun için de adalette sorun yaşıyor, toplumla ilişkilerde, rakiplerle ilişkilerde sorun yaşıyor. Kur’an’da “siyasette azmanlaşma”nın sembolü olan kişinin güç zehirlenmesini “Ben sizin en yüce Rabbiniz değil miyim?” diyecek bir noktaya getirdiği anlatılır.
Problemi biliyor Ak Parti.
Bilmemesi mümkün değil, çünkü kendi bünyesinde sorgulamalar ve ayrışmalar yaşıyor, daha da önemlisi halkla ilişkilerde problem yaşıyor. İstanbul’da 9 puan farkla seçim kaybının travmatik bir olay olduğu açıktır.
Aslında ayrışmalar ve kopmalar da biraz serinkanlı bakılabilse, uyarıcı nitelikte hadiselerdir.
Bu tür durumlarda o insanları suçlayacak bir şeyler her zaman bulunabilir: Dersiniz, davayı taşıyamadılar, istediklerine ulaşamadılar, boşta kaldılar vs…
Ama bir de bu insanların “Şunlar yanlış gidiyor” tarzındaki sözlerine bakılabilir. İşte o sözlerin, aslında parti bünyesinde bulunan her seviyedeki insanlar tarafından da dile getirildiği görülecektir.
Mesela “Bize şimdi ders vermeyin, seçimden sonra tevbe ederiz” dediğinizde ortada “tevbe edilecek bir durum” bulunduğunu da söylemiş olmuyor musunuz?
Açık ki Tayyip Erdoğan “Ömer niteliğinden uzaklaştık” demek istiyor. “Kanaat önderleri bulun” cdiyor. Bu “Kaliteli adamlar bulun” demekten farksız mı? Yani parti bünyesinde bir “kalite sorunu” bulunduğu söylenmiş olmuyor mu?
“Bambaşka bir Ak Parti” dendiğinde de, aslında mevcudu eleştirmiş olmuyor musunuz?
Ama “Yeni parti”yi siz oluşturacaksınız, başkaları da “Burada artık yenilenme mümkün değil, bunu başka yerde yapalım” demeye getiriyor. Anlaşılıyor ki, hangisi daha makul, sorusunun cevabı da halka danışılacak.
Bilmiyorum, belki de Ak Parti liderliği için en çarpıcı tavır, ana muhalefet dahil, yeni parti oluşumları dahil, sivil itirazlar dahil, kimden olursa olsun gelen tüm eleştirileri masaya yatırıp, kişilik MR’ını bir de böyle çekmek… Bence çok daha gerçekçi bir okuma yapar, kaybetmez, kazanır.