Korkusuz yazarı Can Ataklı, kamu görevlilerinin resmi plakalı araçları kullanmayı bıraktığını ve araçlarda bulunan “resmi hizmete mahsustur” ibaresinin ise kaldırıldığını söyledi. Ataklı, “Böylelikle hizmet araçları da, lüks sınıftaki makam araçları da sivil plaka taktığı için hangi aracın kamu hangisinin özel araç olduğu anlaşılmıyor” iddiasında bulundu.
Ataklı’nın “Lüks ve israfta plaka oyunu” başlığıyla (16 Eylül 2019) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Gün geçmiyor ki bir kamu kuruluşundan “lüks araç” veya “israf” haberi gelmesin. Seçilerek ya da atanarak iş başına gelenlerin çoğunun böyle bir merakı var.
Muhtemelen kendi özel yaşamlarında asla ulaşamayacakları bazı lüks mallara bu tür görevlere geldiklerinde kavuştukları için olacak, bu saltanata bir türlü ‘Dur’ denilemiyor.
Her ne kadar bu konuda son zamanlarda çok sayıda haber yayınlanıyorsa da aslında bu lüks ve israfta bana göre gram azalma yok. Ama size ilginç bir ayrıntıyı yazayım, eğer beğenmedikleri “eski Türkiye’de” olsak, ya bu kadar lüks ve israf olamazdı ya da bu ihtişam öyle bir göze batardı ki, muhtemelen en munis insanlar bile şiddetli tepki gösterirdi. Yeni Türkiye’de araçlar üzerinden sağlanan bu lüks ve israf nasıl yapılıyor biliyor musunuz?
Plaka oyunuyla. Eskiden kamu araçlarının hepsi plakalarından tanınırdı. Ayrıca kim olursa olsun kullanılan makam araçlarının kapısında “Resmi hizmete mahsustur” yazılırdı.
Cinlik burada işte.
Eskiden, -şimdi de geçerli aslında- kamu araçlarının plakaları siyah üzerine beyaz yazılıydı.
Önce Güneydoğu Bölgesi’nde teröre karşı önlem olarak kamu araçlarını belli eden bu plakalar kaldırıldı, araçların kapılarındaki “resmi hizmete mahsustur” yazıları silindi. Bu giderek Türkiye’nin her yanında “güya” terör örgütlerinin hedefi konumundaki bazı kamu görevlilerinin araçlarında da uygulanmaya başlandı. Ama resmi plakaların kalkmasında asıl önemli etken, satın alma yerine kiralama yoluna gidilmesi oldu. Eskiden kamu kurumları, Devlet Malzeme Ofisi’nden araç talep ederdi. Bir heyet talebi inceler ve yerinde bulursa araç tahsis ederdi.
Bu araçların nasıl kullanılacağı, kimin hangi koşullarda binebileceği, kimlerin asla bu araçlardan yararlanamayacağı kanunla belirlenirdi. Bu araçların plakaları da ayrı olduğu için vatandaş her an bu araçların hangi amaçla ve kimler tarafından kullanıldığını görebilirdi. Oysa artık kamu araçlarında özel değil, sivil plaka kullanılıyor.
Hatta öyle ki “kırmızı plaka” kullanması gereken bakanların da neredeyse hiçbiri bu plakayı takmıyor. Böylelikle hizmet araçları da, lüks sınıftaki makam araçları da sivil plaka taktığı için hangi aracın kamu hangisinin özel araç olduğu anlaşılmıyor. Atanmış veya seçilmiş kamu görevlileri de “kiralama” adı altında bu araçları diledikleri gibi kullanıyor. Kimi karısını markete devletin kiraladığı araçla gönderirken, kimi de çocuğunun okul servisi haline getiriyor aracını. Kiralama yöntemiyle kişilerin altına araç verilmesi o kadar yaygınlaştı ki, onca dedikodu ve habere rağmen, bu saltanat asla sona ermiyor.
Ayrıca iktidarın “İtibardan tasarruf olmaz” mantığı yüzünden, vatandaşın önemli bir bölümü de eğer israfı yapan kendi görüşündense bunu görmezden geliyor. Sadece İstanbul Belediyesi’nde ortaya çıkan kiralık araç saltanatının yıllık faturasının ulaştığı milyonları biliyorsunuz. Bir de sadece bir kişinin oradan oraya giderken arkasından sürüklediği sayısız lüks aracın maliyetini düşünün.