Courtney Love, Kurt Cobain’in eşi, çocuğunun annesi olarak biliniyor. Oysa Cobain efsanesinin gölgesinde kalmış, intihar trajedisiyle iyice magazinselleşmiş bir hikayesi var. Courtney Love, başarılı bir şarkı yazarı, harika bir müzisyen, kırgın bir çocuk, yorgun bir anne…
Kurt Cobain bir efsaneydi; gerek sevimliliği ve yeteneği, gerek de trajik hikayesiyle grup arkadaşlarını dahi gölgede bıraktığında, bu etkiden eşi Courtney Love da nasibini almıştı.
Hikayenin başına dönelim… Courtney Love, Kurt Cobain ile tanışmadan önce de hayatında büyük zorluklar yaşamış fakat her şeye rağmen ayakta kalmış bir müzisyen kadındı.
Tamamen kadınlardan oluşan bir müzik grubu vardı; feminist “Riot Grrrl” akımının öncülerindendi. Aynı zamanda yazıyor, çiziyor, fanzinler çıkarıyordu.
Kısa sürede sinemaya da el atmıştı. O asla “birinin eşi” sıfatıyla anılacak biri olmadı.
Bir hippi komününde doğmuştu; annesi bir terapist, babası ise komünün torbacısıydı. Evet, torbacı!
Annesi kızıyla asla ilgilenmezken, babası ise insanlara satacağı uyuşturucuları 3 yaşındaki Courtney’in üzerinde deniyordu. Courtney’in babasının 3 yaşındaki kızına uyuşturucu verdiği iddiası, anne ve babanın boşanması sırasında mahkeme tarafından kanıtlanmıştı. Küçük kız uyuşturucu testinden temiz çıkamamıştı.
Annesi ile beraber komünden ayrıldıklarında nihayet dış dünyayı görmüş, “normal” bir devlet okuluna yazılmıştı. Fakat annesinin “hippi” yaşam tarzından kopmaya niyeti yoktu.
Bu sebeple kızına bakamıyor, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyordu. Courtney Love, kirli kıyafetleri ve açlıktan kokan nefesi yüzünden okulda “pee girl” yani “sidikli kız” lakabını almıştı.
Bu “pee girl” kalıbını, yıllar sonra yazıp, Kurt Cobain ile düet yaparak söyleyeceği Softer Softest şarkısında kullanacaktı.
16 yaşına geldiğinde canına tak etti ve evden kaçarak annesini terk etti. Daha o yaşta, hayatta kalmak için striptiz kulüplerinde çalışmaya başladı.
Akıllı bir kız olduğu için kısa sürede doğru arkadaşlıklar kurmaya ve gerçek tutkusu olan müziği keşfetmeye başladı.
Sinema sektörüne de inceden girmeye başlamıştı.
Courtney, grubu Hole ile ilk albümünü yayınlamak üzereyken Kurt Cobain ile tanıştı.
Derhal aşık oldular.
Lakin bir sorun vardı; Courtney de, en az Kurt kadar uyuşturuculara düşkündü ve iki bağımlının aşkı pek de iç açıcı görünmüyordu.
Ayrıca henüz ünlü olmayan Courtney, arkadaş ortamında da pek sevilmiyordu. Çünkü insanları korkutuyordu. Biraz deliydi!
Onu partilere çağırmaya korkuyorlardı çünkü defalarca kavga çıkarmış, hatta bir keresinde kendisini aldatan sevgilisinin uyuduğu yatağı ateşe vermişti!
Bu kafadan çatlak kadını, Kurt belki de bu yüzden çok sevdi.
Courtney’in ilk albümünün çıkışı, Kurt Cobain ile evliliklerinin gölgesinde kaldı. Ayrıca bir de bebek haberi vardı!
Magazin basını bağımlı çiftin yıkıcı aşkını, eroin kullandığı bilinen bir kadının nasıl doğum yapacağını ve bu ikilinin çocuk büyütme işini nasıl kotaracaklarını adeta çakal gibi gözlüyordu.
Bu çiftin ikisi de birbirinden bitik durumdaydı! Lakin erkek egemen dünya, yakışıklı ve sevimli Kurt Cobain’e anlayış ve sevgiyle yaklaşırken, Love’a nefret kusuyordu.
Courtney Love’ın çirkinliği, Cobain’e yakışmadığı sürekli söyleniyordu. Courtney yıllar sonra açacağı sanat sergisinin başlığını “Courtney Love, and She is not even Pretty” yani “Courtney Love, hem de güzel bile değil!” olarak seçecekti.
Medyanın ona yakıştırdığı çirkin yaftasını alıp imzasının sonuna eklemesi; Courtney’in hayata yaklaşımını özetler nitelikteydi:
Tyrion Lannister’ın lafını hatırlayın, “Kim olduğunu asla unutma, piç. Çünkü dünyanın geri kalanı zaten sana sürekli hatırlatacak. Zaaflarını bir zırh gibi giy, giy ki seni incitmek için onu kullanamasınlar!”
İşte henüz bu cümleler yazılmadan onlarca yıl önce, Courtney Love kendisine edilen hakaretleri evirip çevirip işte böyle bir silah haline getirmişti.
Çocukluğundan beri ailesinin hiperaktivite için sakinleştiriciler verdiği Kurt Cobain’in depresif, bağımlı ve intihara meyilli hallerinin suçlusu olarak Courtney gösterildi.
Oysa Kurt Cobain, “sadece kendilerinin anlayacakları bir aşk” yaşadıklarını defalarca açıklamış, ulu orta televizyon programlarında “Courtney olmasa eşcinsel olurdum, o benim aşık olduğum tek kadın” dahi demişti.
Lakin Love’a karşı nefret devam ediyordu.
Zaten iki sorunlu birbirini bulmuşken, ilişki iyice çıkmaza girmişti.
Kavgaları, arkadaşlarının tarif ettiğine göre, şiddet doluydu. Birbirlerinin boğazlarına yapışıyor, sert cisimler fırlatıyorlardı. Fakat uyuşturucunun etkisi geçtiğinde ikisi de bunları hatırlamıyordu.
Ayrıca hiçbir şeyi kafaya takmayan Courtney’i ciddi anlamda sinirlendiren ilk dedikodular da çıkmaya başlamıştı: Courtney’in şarkılarını Kurt’ün yazdığı iddia ediliyordu.
Bu baya kuru iftiraydı zira bu kadın Kurt’ten önce de müzisyendi. Kurt’ün ölümünden sonra da efsanevi albümler çıkarmaya devam edecekti.
Ve olan oldu: Kurt Cobain tetiği çektiğinde geriye bıraktığı mektup ile kızı Frances’i Courtney’e emanet etmişti.
Fakat zaten uyuşturucu bağımlısı olan Courtney, Kurt’ün ölümüyle iyice dağılmıştı.
Küçük bebek, Kurt’ün annesine verildi.
Courtney kendini toparlamaya müzik ile başladı. Efsanevi Live Through This (Bunu Atlat) albümünü piyasaya çıkardı ve hayata dönüşü başladı.
Albüm tamamen Kurt’ün ölümü ve kendi kişisel hayatı üzerindeydi.
Önce kızının velayeti için, sonra da Nirvana şarkılarının hakkı için hukuki mücadeleye başladı: ki bunlar onun daha da çok kötü cadı ilan edilmesine sebep oldu!
Oysa kızının velayetini almak en doğal hakkıydı; rehabilitasyona girip uyuşturucuyu bıraktığını kanıtlamıştı.
Nirvana şarkılarının hakkını da, büyük bir payın kızları Frances’e geçmesi için istiyordu çünkü Courtney öleceği ve kızının beş kuruşsuz ortada kalacağı paranoyasındaydı.
Nirvana şarkılarının davası çözüldü, düşman haline geldiği eski dost Dave Grohl ile de barıştı.
İki taraf da birbirinin korkularını ve travmalarını yıllar sonra da olsa anlamıştı. İki dost birbirlerine sımsıkı sarıldılar çünkü Kurt’ün emaneti sadece Nirvana şarkıları değil, aynı zamanda Frances Bean’di.
Bu arada basın onu hırpalamaya devam ediyordu; uyuşturucu bırakıp sağlığına kavuşunca azıcık kilo alan Courtney için gazetelerde “şişman domuz” manşeti dahi atıldı.
Ayrıca Kurt’ü onun öldürdüğünü iddia edenler vardı; birkaç çılgın komplo teorisyeni bu konuda kitap dahi yazdılar. Dava açmaya kalkanlar da oldu fakat teoriler, varsayımlar ve “Courtney berbat bir kadın” önermesi dışında hiçbir dayanağı olmayan bu davalar elbette ki derhal düştü.
Her söylentiye ve aşağılamaya inat, muhteşem bir albüm daha olan Celebrity Skin’i de yayınladı ve oyunculuğa devam etme kararı aldı.
Courtney Love, feminizm akımı bir “moda” haline gelmeden; beden olumlaması hareketi yaygınlaşmadan önce tüm kadın nefreti ile tek başına uğraşmış; popüler kültürün günah keçisi ilan edilmesine rağmen asla vazgeçmemiş bir kadındı.
Asla pes etmedi, üretmeye, şarkı söylemeye, sahnede kükremeye devam etti.
Şimdilerde kızı Frances Bean ile mutlu mesut yaşıyor.
Kurt’ten ise “tek gerçek aşkım” diye bahsediyor.
“Neden okulun en popüler, en güçlü, en zengin çocuğuyla çıkmak için kendini yırtacaksın ki? Sen kendin okulun en popüler, en güçlü, en zengin kızı olsana!” diyen bir ikondu.
Hep muhteşemdi!
Onun kimliği, “birinin eşi” olmaktan daha önemli ve derinlikliydi. Bu dayanıklı, güçlü, üretken ve çalışkan kadının hikayesini anlatmak da boynumuzun borcuydu!