Rüştü Hatipoğlu Ankaralı… Yurtdışında üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönüyor, bir süre serbest çalışıyor ve ardından devlet memuru oluyor. Fotoğraf çekmek onun için bir tutku… Gezdiği yerleri fotoğraflıyor ve yazıyor; iki kitabı var. Hatipoğlu “Medetsiz, Süphan, Suner Tepe (Aladağlar), Işık Dağı, Esence Tepeleri, Kaçkarlar, Emler, Küçük Hacet, Kızlar Sivrisi, Köroğlu, Dedegöl, Nemrut (Sivri Tepe) ve Thorung La tırmandığım bazı zirveler… Everest Dağı’nın 5 bin 400 metredeki ana kampına tırmandıktan sonra da hedefim 8 bin 163 metrelik Manaslu Dağı. Ayrıca fırsat buldukça dünyayı gezmeye çalışıyorum. Bu nedenle dostlarım beni Geçkin Gezgin olarak adlandırıyor” diyor. Hatipoğlu Önümüzdeki hafta Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na (TEGV) bağış toplamak için Himalayalar’a doğru yola çıkacak. Everest’e tırmanan az sayıda Türk arasında ‘en yaşlı’ unvanını almasına sayılı günler kalan Hatipoğlu ile konuştuk.
Nasıl başladınız gezmeye?
O aslında çocukluğumdan beri içimdeydi. Ankara’dan Polatlı’ya, Kargalı’ya giderken o 75 kilometrelik yolun sağında solunda en az iki-üç tane Roman kampı görürdüm. Çok imrenir, “Keşke ben de onlar gibi yaşasam” derdim. Hep hayalini kurardım. Çünkü hayaller olmadan bir yere ulaşılmıyor. Önce kafada kurmak gerekiyor her şeyi, sonra yapmak kolay. Bu yönde adım atabilmem için yarım asır geçmesi gerekiyormuş. Maceram dağcılık ve doğa sporları kulübü DDDSK’la başladı. Başta sadece yürüyüşlere katılayım dedim. Önce Karadeniz tutkusuyla Kaçkarlar’a uzandım ve yavaş yavaş bir şeyler kıpırdanmaya başladı içimde. Ardından Aladağlar’ın Emler Zirvesi geldi. Onu Ağrı Dağı takip etti. Bildiğim kadarıyla Everest’te 5 bin metrenin üzerine çıkacak en yaşlı Türk ben olacağım.
‘Sende hiç mi akıl yok!’
Bu özgürlük, maceraperest tarafınız ve yeni yerleri keşfetme isteği hep ruhunuzda var mıydı?
Olmaz mı? Daha ilkokuldayken atlasta adım adım dünyayı geziyordum. Henüz Nepal için yola çıkmadım ama döndükten sonraki planlar kafamda oluşmaya başladı bile. İki gün Yedigöller’de kamp atacağım. Seneye de eşimle ya Almanya’daki ‘Romantik Yol’da ya da Polonya’da Gdansk’tan başlayıp Tatra Dağları’na doğru yürüyeceğiz.
Hiç yorulmuyor musunuz ya da “Ne işim var burada” dediğiniz anlar oldu mu?
Yorulmaz mıyım? Hem de nasıl yoruluyorum! O tırmanışlarda soluk soluğa kalmışken, “Ya Rüştü, sende hiç mi akıl yok? Rahat rahat geziler yapmak dururken işin ne buralarda” gibi sorular devamlı beni geri çekmeye çalışıyor. Ancak, hedefe ulaştığınız o andaki hisler tüm o zahmetlere değiyor. Ağladığım anlar oldu. Bir yandan ağzım kulaklarımda, bir yandan gözlerimden yaşlarla komik bir görüntü oluşturuyorumdur.
Daha önce beş kez Himalayalar’a tırmananmışsınız… Ne gibi hazırlıklar yaptınız?
Bu etkinlik için hazırlanmaya 1 Temmuz 2020’de başladım.
O günden itibaren her gün ortalama 10 kilometre yürüdüm ve sabah kalktığımda 30-40 dakika egzersiz yaptım. 20 kilo verdim, aşırı kilolarımı attım. Kendimi zinde hissediyorum, bu tırmanış için ilk defa kendimi bu kadar hazırladım.
TEGV için bağış toplamaya nasıl karar verdiniz?
Bu sefer tırmanışımın bir amacı olsun, bir farkındalık yaratsın istedim. Bu noktada da “Nasıl bağış toplayabilirim” sorusu aklıma geldi. Sonrasında birtakım araştırmalar yaptım ve TEGV’le görüştük. Siz bu gazeteyi ve röportajı okurken ben Nepal’e gideceğim, 5 Ekim’de de tırmanışa geçeceğim. 29 Ekim’de TEGV çocukları için topladığım bağışlarla döneceğim. Böyle faydalı bir iş yapacak olmanın gururunu yaşıyorum.
Nasıl bağış yapılabiliyor?
Fonzip isimli bir çevrimiçi platform var. Oradan TEGV ve benim kampanyamı seçip bağış yapabilirsiniz. Her şey çocuklamız için.
Seyahatle yaşayan 70 yaşında bir gezgin olarak yaşıtlarınıza ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Yıllar önce Amerika’da yapılan bir araştırma gösteriyordu ki; emekli olan, özellikle erkeklerin önemli bir çoğunluğu, en fazla beş yıl daha yaşayıp terk ediyorlarmış dünyayı. Nedeni de tabii ki boşluğa düşmek. Sizi meşgul edecek konular bulun. Yazın, çizin, fotoğraf çekin, gezin… İllaki bir şeyler yapın. Mutlaka üretin. Boş durmayın ve kesinlikle hedefler koyun önünüze. Büyük usta Nazım’ın da dediği gibi: Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı/ Yetmişinde bile mesela, zeytin dikeceksin…
Fillerle yıkanabilirsiniz
‘Fırsatınız varsa mutlaka görün’ dediğiniz yer neresi? Ve orada ne yapılmasını önerirsiniz?
Katmandu’ya gitmenizi öneririm kesinlikle… Pashupatinath; Hinduizm ile ilgili genel izlenimleri edinebilirsiniz. Swayambhunath; Maymunlar Tapınağı olarak bilinir. Burada da Budizm’i yakından tanıma şansınız olur. Nagarkot, tepelerde bir köy. Himalayalar’ın en güzel izlendiği yer. Pokhara; Phewa Gölü kıyısında ve doğal güzellikleriyle ünlü. Yakınındaki Sagarkot Tepesi’nden yamaç paraşütü yapın. Chitwan; burada günbatımı çok özeldir. Fillerle yıkanabilir ve fil safari yapabilirsiniz.
Dağlara tırmanırken bir zerre olduğunuzu kavrıyorsunuz
Yollarda birçok anı biriktirmişsinizdir. Sizi etkileyenlerden birini anlatır mısınız?
Hepsinin bende ayrı yeri var. Zira hepsinde bir sürü güzel anılar biriktiriyorsunuz. Özellikle bir tanesi derseniz Nepal’e ikinci gidişimdi… Hedef Everest’teki ana kamp… Daha başlarda zorlanmaya başladım ancak her zamanki gibi yavaş olan tempomu hiç bozmadan tırmanmaya devam ettim. İrtifa kazandıkça sesim gitmeye başladı. Genel sağlığımda hiç bir şey yok ama boğazım inanılmaz acıyor. Neyse pastil ve sıcak içeceklerle durumu idare ederek ana kamp yakınlarında konakladığımız Gorak Shep’e ulaştım. Dönüşte irtifa kaybettikçe kendimi toparlamaya başladım. Boğazımın acıması geçti ama ses yok. Konakladığım yerlerde sohbet etmek istiyorum, ne mümkün! İnsanlar konuşmak istiyor, ağzımı açtığım anında yüzleri değişiyor ve acımayla omuzumu okşayıp “Tamam, tamam. Sen boğazını dinlendir” diyorlardı. O kadar sohbet etmek istememe rağmen sessizliğe bürünmek zorunda kalmıştım. Yine bir gün konakladığım bir lodge’da genç bir çiftle tanıştım. Halime öyle acıdılar ki kızcağız (İtalyan), “Hayır, bu akşam ben sana bakacağım” diye ısrar etti. Canım yaaa… İyi olduğuma ikna edene kadar akla karayı seçtim. İşte böyle tatlı insanlarla karşılaşıyor, tanışıyorsunuz dağlarda.
Yollar ve bu tırmanışlar çok şey öğretiyor olmalı…
Dağlar o kadar çok şey katıyor ki insana. Her şeyden önce kendinizi çok fazla önemsemenizin hiçbir anlam ifade etmediğini ve bırakın evreni bu küçücük dünyamızda bile bir zerreden öte önemimizin olmadığını kavramamıza yardımcı oluyor.
Diziler hakkında bilgiler, son dakika gelişmeleri ve fragmanları için dizi sayfamızı takipte kal!