Karar gazetesi muharriri Akif Beki‘nin Whatsapp gruplarında “Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı şaşkınlıkla izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken meskendeki bulgurdan olursunuz, iktidara ziyan verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem.” ikazlarını yaptığını sav ettiği Yeni Şafak gazetesi müellifi Hayrettin Karaman tenkitlere cevap verdi. Karaman, “Doğruculuk ve tenkit perdesi gerisinden yıkıcılığa taraftar değilim” fikrini lisana getirdi. Karaman yolsuzluklarla ilgili görüşü sorulması üzerine, “Haram-helal demeden güçlü olmalar yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var!” görüşünü savundu.
“Sayın Erdoğan ve takımının iktidarı hakkındaki yaklaşım, görüş ve yazılarımı eleştiren kimi kimseler ile son günlerde WhatsApp’ta yaptığım yazışmalardan bir karşılıklı konuşma tertip ettim” diyen Karaman yazısında şunları paylaştı:
-Ne yani, iktidarı tenkit etmek caiz değil mi, bu denli eksikler, berbatlıklar var, susup oturacak mıyız?!
H.K. -Sıhhatli tarafı görmeyip sırf hasta tarafı görmek, onu da abartmak, tedavi ve ıslah ismine olmayacak şeylerden bahsetmek, herkesin kendini muslih ve mürşid sanması, tenkit ediyorum diye yıkıcılara dayanak vermek… işte bunlar olmamalı. Yordamınca tenkit elbette gerekli. Tenkit eden ve yol gösteren bireyler kendi ihtisas alanlarını aşmamalı. Talep edilen şeyler mevcut koşullarda mümkün ve asıl maksat bakımından yararlı ve vakti gelmiş olmalı.
Daha fazlasının peşinde koşarken elde edilmiş kazanımları kaybetme hesapsızlığından sakınılmalı.
Unutmayalım; bu ülke yalnız bize ilişkin değil. Farklı inanç-inançsızlık dünya görüşü ve hayat üslubuna sahip milyonlar var. Ülkeyi yöneten dengeyi korumazsa kaos çıkar kaybederiz.
“Haram-helal demeden güçlü olmalar yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var!”
-Yolsuzluklar!
H.K. -Bu eksikler, aksaklıklar, suistimaller nefse mağlup olmalar, mal-kadın- mevki imtihanını kaybetmeler, göreve güçlü başlayıp fakir yahut tıpkı servet ile çıkacak yerde fakir başlayıp haram-helâl demeden güçlü olmalar… yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var!
Eski vakitlerde bunları lisana getirenlerin lisanlarını kesiyorlardı, artık hiç değilse sırf uçlanma yolu tıkanabiliyor. Bunu göze alanlar ıslah niyetiyle ve muhalefet, kin vb. yüzünden sahiden sapmaksızın, yanlışı söyleyip doğrunun gerçekleşme yolunu gösterebilirler. Buna mani olan yoktur.
Her vakit tekrar ediyorum ve edeceğim:
Daha sağlam bir gemi bulmadan denizin ortasında çürümüş dedikleri lakin kendilerini az çok kıymetleri ile taşıyan gemilerini batıranlar geçmişi, hâli ve geleceği hâmil olarak batarlar.
Ey basiret sahipleri!, Yakın ve uzak tarihten ibret alın!
-Çürümüş gemiyi batırmadan, bir yandan onu korsanlara yem etmemeye çalışırken öbür yandan da daha sağlam bir gemi yapmaya çalışanlara ya da mevcut gemiyi düzeltmeye/yenilemeye çalışanlara selâm olsun.
H.K. -Çürümüşlüğün ölçüsü görelidir. Daha sağlamını yapmak için gemiyi terk ederseniz aslında korsanlara bırakmış olursunuz.
Sağlam yapı sağlam materyal ile olur.
Ortalık sağlam ve kullanınca bozulmayacak materyal ile dolu mu? Ya mevcut kumaşla elbiseyi dikip dayandığı kadar giyeceksiniz ya da öbür kültür, din ve medeniyetin terzisine işi bırakacaksınız.
Hâsılı ben ıslaha yönelik yapan tenkit ve tavsiyeye taraftarım; doğruculuk ve tenkit perdesi gerisinden yıkıcılığa taraftar değilim.
Benden de selam olsun!
-Önünüze kurtlu bulgur koysalar pirinci aramaktan vazgeçip bunu yer miydiniz?
H.K. -Yemeyince açlıktan öleceksem daha temizini buluncaya kadar yerdim. Hayatta kalınca da temizlemek için elimden geleni yapardım. Yaparken de uygun olanı da görür “Bu iyi”, makûs olanı da görür “Bu kötü” derdim. Bunu derken de uygun üslup, vakit ve yeri seçerdim.
Bir teyit ve hoş tavsiye
-Katılıyorum Üstad; sağlam yapı sağlam materyal ile olur. İnsanları sağlamlaştırmak/bilinçlendirmek de gerekir ki sağlam devlet olsun. Yapan tenkit, ıslah; bunları da ihmal etmemek, her daim hoş bir lisanla uyarmak gerekir. Bunlar bize düşenler. Devlete, iktidara, sivil toplum örgütlerine, öğretmenlere, sanatkarlara, medyaya, toplumsal medyaya ve toplumun öbür kesitlerine de düşen misyonlar var. Herkes üzerine düşeni yaparsa daha hoş bir ülke hâline geliriz. Duamız da bu tarafta.
