AK Parti Sivas Milletvekili, Tbmm Ulusal Savunma Komitesi Lideri İsmet Yılmaz, ” Türkiye‘nin terörle gayreti devam ettiği sürece, terörle gayret eden hükümetimiz; büyük bir inançla, yürekle, fedakarlıkla vazifelerini yapan asker, polis, jandarma ve güvenlik korucularımızın yanında olmayı sürdürecek.” dedi.
TBMM Genel Şurasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde hudut ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere Irak ve Suriye‘ye gönderilmesi konusunda Cumhurbaşkanına verilen yetkinin 2 yıl uzatılmasına ait Cumhurbaşkanlığı tezkeresi kabul edildi.
Tezkere üzerinde YETERLİ Parti Kümesi ismine kelam alan İzmir Milletvekili Aytun Çıray, “tezkerenin gerekçesindeki çarpıtmaların, yanlış Suriye siyasetlerinin devam ettirileceğini ortaya koyduğunu” öne sürdü.
Tezkerede yer alan “risk ve tehditler artarak devam etmektedir.” biçimindeki vurguyu gerçek bulduklarını lakin bu risk ve tehditlerin baş sebebinin “AK Parti iktidarı olduğunu” savunan Çıray, “Aslında Suriye krizinde Türkiye taraf olmak yerine saygın bir orta bulucu olmayı tercih etseydi hiç şehit vermeyecektik. Tahminen de binlerce insan ölmeyecekti, milyonlarca Suriyeli sığınmacı da Türkiye’de olmayacaktı. Lakin Sayın Erdoğan barışçıl dış siyaset yerine rövanşist ajandasına geri döndü; maskeler çıkarıldı, gömlekler tekrar değiştirildi; devletin tüm kurumlarında yaşanan rejim tahribatı, Dışişlerinde olabilecek en ağır halde yaşandı.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhuriyet tarihinde hiçbir siyaset ve siyasetçinin, muhteşem güçlerin ve onların bölgesel iş birlikçilerinin maksatlarına “bu kadar yarayacak, ziyanlı bir siyaset uygulamadığını” öne süren Çıray, “İşin vahim tarafı, yapılan bütün bu harekatlara, verilen şehitlerimize karşın, Amerika ve Rusya tarafından muhafazaya alınan Menbiç, Ayn El-Arap, Ayn İsa, Tel Rıfat üzere bölgeler nedeniyle Türk askerinin güvenliği tesis edilememiştir ve terörist PYD’nin de ordulaşması engellenememiştir.” diye konuştu.
Türkiye’nin dış siyasetlerinin beka problemine dönüşmesinin asıl nedeninin “Erdoğan’ın iktidarda kalmayı ve mevcut rejimi her ne değerine olursa olsun tahkim etmeyi kendisi için bir varoluş haline getirmiş olmasından kaynaklandığını” ileri süren Çıray, “Bu nedenle, iktisatta yarattığı ölümcül tahribat nedeniyle sıkışınca gündem değiştirmek gereksinimi ortaya çıktı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala’nın derhal özgür bırakılması istikametindeki kararının uygulanmasını talep eden 10 büyükelçinin açıklaması adeta güzel bir çıkış noktasıydı. İsmini koyalım, bu operasyon 10 büyükelçi operasyonudur, Türkiye karşı düzenlenmiş ortak bir operasyon, kirli bir tezgahtır.” dedi.
“Elçiye zeval oldu”
MHP Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, tezkerenin ulusal, bölgesel ve global savunma ve güvenlik gereksiniminden doğmuş bir zaruret olduğunu tabir etti.
Türkiye’nin, proaktif davranarak yaklaşık 40 yıldır milletin yurt içinde ve dışında canına musallat olmuş PKK ve türevleri başta olmak üzere her türlü terör örgütleriyle köklerinin kazınması suretiyle kahramanca gayret ettiğini söyleyen Aydın, inisiyatif alıp proaktif davranılan öteki kıymetli bir problemin de Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar üçgeninde hem karada hem de Mavi Vatan’da kuşatmaya alınıp etkisiz kılınmaya yönelik oldubittilere karşı gösterilen ulusal refleks olduğunu kaydetti.
Aydın, şunları kaydetti:
“Son vakitlerde malumunuz hem yumuşak hem sert güç noktasında bir istikrar gayreti sürüp gidiyor. Son günlerde, maalesef bilhassa dışarıdan verilen sufleler ışığında hakikaten gayesini, ölçüsünü aşan birtakım suçlamalara tanıklık ettik. Bunların hepsi son birkaç yıldır Türkiye’nin bilhassa savunma endüstrisinde katettiği aralıklara bir ket vurma noktasında mani teşkil eden ataklardı. İşte, bunların en sonuncusunu da 10 büyükelçi üzerinden verilen bildiride çok net bir halde gördük ancak üzüldüğümüz nokta şu ki, TBMM üzere ulvi çatının altında aidiyetimizin yalnızca bizi seçip buralara gönderen aziz milletimize ve onların ali menfaatlerine yani çıkarlarına olması gerekirken biz; tam aksine, hükümdardan çok kralcı bir üslupla bu beyannameye taraf çıkıp haklılığını savunmaya başladık. Hatta, bu bağlamda, birileri niyetini aşarak, ölçüyü daha da kaçırarak bize aba altından sopa gösterip bir de ‘Elçiye zeval olmaz.’ bildirileri verdiler. Artık ben buradan sesleniyorum: Evet, elçiye zeval olmuştur. Elçiye nasıl zeval olmuştur? Verilen bildiri daha sonra net bir halde inkar edilerek, özür dileme mahiyetinde yeni bir tabire matuf kılınmıştır.”
“11 yıldır yanlış üzerine yanlış…”
HDP Kümesi ismine kelam alan Küme Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç, iktidarın dış siyaset karnesinin “fiyasko” olduğunu öne sürdü. Son on bir yıla bakıldığında ortaya çıkan tablonun lakin bu türlü tanımlanabileceğini savunan Oluç, “Bunun temel nedeni, dış siyasette diplomasi, diyalog, müzakere anlayışı yerine askeri güç şovlarının, askeri operasyonların, bölgesel askeri güç olma hevesinin geçirilmiş olmasıdır.” dedi.
İktidarın, Türkiye’yi, demokrasi ve insan haklarına hürmet, toplumsal adalet, hukukun üstünlüğü, ekonomik istikrar ve refah, eşitlik ve özgürlük mevzularında bölgenin bir model ülkesi haline getirme anlayışında olmadığını ileri süren Oluç, şunları söyledi:
“Tam bilakis çatışma, savaş, işgal teşebbüsleri, komşularıyla düşman olma, vekalet savaşlarının ve mezhep çatışmalarının bir öznesi olma anlayışı hükümran hale getirilmiştir. Bu iktidar, dış siyasette fiyaskolar ve yanlışlar yapma istikrarına sahip bir iktidardır. Yakın tarihimize baktığımızda dış siyasette böylesi sorumsuz davranan bir iktidarı sahiden bu ülke görmedi diyebiliriz. Diplomasi yerine kabadayılık, devlet aklı yerine akılsızlık, iç iktidar hesaplarıyla dışarıda çatışmaların modülü olan bir zihniyet… Doğu Akdeniz fiyaskosu da bu türlü yaşanmıştır, Mısır’la ilgiler de bu türlü altüst edilmiştir, Ege siyasetleri da bu türlü tahlilsiz kalmıştır, Libya tuhaflığı da bu türlü ortaya çıkmıştır.
Suriye ve Irak yanlışları da birebir anlayıştan kaynaklanmıştır. ‘Beş saatte Şam’a varırız.’ diye düşünenler, 11 yıldır yanlış üzerine yanlış yapmışlardır, komşumuzdaki bir iç savaşa yangına körükle sarfiyat üzere akaryakıt dökmüşlerdir, yüzlerce yıldır birebir coğrafyada yaşayan insanları birbirlerine düşman etmekten kaçınmamışlardır. Bu iktidar komşusunun felaketi üzerinden kendi bekasını, ülkenin ya da toplumun değil, kendi bekasını sürdürmüştür ve birebir zihniyetle devam etmektedir.”
“Bir çıkış stratejisi derhal hayata geçirilmelidir”
CHP İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz, Suriye’de yapılan yanlışın “Suriye’de rejim değişikliğini hedefleyen bir siyaset izlenmesi” olduğunu lisana getirdi.
Bu siyasetin yalnızca Türkiye’nin komşularının iç işlerine karışmama prensibinin ihlali olmakla kalmadığını, birebir vakitte bölgede taraf tutmayan ve meselelerin tahlili için istikrarlı, barışçı yollarla tahlil arayan, diplomasiye öncelik tanıyan tavrıyla da çelişen bir sonuç doğurduğunu belirten Çeviköz, “Suriye’de Şam idaresine karşı silahlı biçimde ayaklanan muhalefet ögelerinin koruyucusu, destekçisi ve askeri ortağı üzere hareket eden iktidar, bu siyasetiyle bölge ülkeleri gözünde ülkemizin komşularının iç işlerine karışan bir ülke olarak da algılanmasına yol açtı.” dedi.
Bugünkü tezkerenin ana temalarından biri olan terörle uğraş konusu da göz önünde bulundurulduğunda, Suriye idaresiyle neden konuşulmadığını soran Çeviköz, “Niçin Suriye idaresiyle birlikte çalışmıyoruz, üstelik Adana Mutabakatı üzere bir desteğimiz bile varken.” diye konuştu.
Çeviköz, “Afganistan’da olduğu üzere daha fazla şehit vermeden, planlı, programlı, muhakkak bir takvime bağlı bir çıkış stratejisinin derhal hayata geçirilmesi ve böylelikle Suriye idaresiyle yine inanç sağlayıcı bir ortamın hazırlanması gereklidir. Daima radikal terör örgütlerinin yeni varyantlarının çıktığı bir alanda askerlerimizin daha fazla kalmasına karşı çıkıyoruz, radikal terör örgütlerine karşı askerlerimizin canlı kalkan olarak kullanılmasına karşı çıkıyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
“Tezkere, ulusal güvenlik açısından güçlü bir irade beyanı”
AK Parti Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz, Türkiye’nin, uzun vakitten beri halkın huzuruna, ülkenin ulusal birliğine ve vatanın toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terör örgütleriyle uğraş ettiğini lisana getirdi.
Değişen ve artan çevresel zorluklara uygun olarak terörle gayretin başladığı günden bugüne kadar devam eden uğraşın bundan sonra da terör sona erinceye kadar devam edeceğini belirten Yılmaz, “Türkiye’nin terörle uğraşı devam ettiği sürece, terörle uğraş eden hükümetimiz; büyük bir inançla, hamasetle, fedakarlıkla vazifelerini yapan asker, polis, jandarma ve güvenlik korucularımızın yanında olmayı sürdürecek.” dedi.
Yılmaz, “Terör devam ediyor mu? Evet. Terör örgütleri yurt dışından yönetiliyor ve dayanak alıyor mu? Evet. Emperyalist güçlerin bir terör örgütünü bir diğer terör örgütüyle gayret ediyormuş üzere göstererek legalleştirme eforu var mı? Evet. Terör örgütüne emperyalist devletler silah vermeye devam ediyor mu? Evet. Terör tehdidi ve göç riski var mı? Evet. Bütün bu sorulara ‘Evet’ diyenlerin tezkereye de ‘evet’ diyeceğine inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu tezkerenin Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından güçlü bir irade beyanı olduğunu vurgulayan Yılmaz, şunları kaldetti:
“Bu irade beyanı, Türkiye’nin ulusal birlik ve bütünlüğünü muhafazaya her kural altında kararlı olduğumuzu ve bunun için her türlü legal çabayı vereceğimizi tabir eder. Bu iradeyi savunmak; milletimizi, ülkemizi, demokrasimizi ve cumhuriyetimizi savunmaktır. Bu irade sayesinde hudutlarımızda yakında kurulmak istenen terör devletçikleri ortadan kaldırılmıştır. Şayet bu irade beyanı olmasaydı PKK ve DEAŞ üzere terör örgütlerinin hudutlarımıza yakın yerlerde fiili oluşumları kelam konusu olacaktı. Buna müsaade vermedik, bundan sonra da müsaade vermeyeceğiz.”
Suriye’deki ihtilafın yalnızca ulusal güvenlik bakımından değil, bölgesel güvenlik ve istikrar açısından da birçok tehdit ve risk barındırdığını belirten İsmet Yılmaz, “Bu risk ve tehditlerin başında terör örgütü PKK/PYD-YPG’nin bölücü gündemi, DEAŞ terörü ve sonlarımıza yönelik kitlesel göç ihtimali gelmektedir. Biz de ülkemizde bir göç dalgasını istemiyoruz, Türkiye’ye tekrar mültecilerin gelmesini istemiyoruz, yeni bir göç dalgasıyla karşılaşmak istemiyoruz” dedi.
“Size meşruiyet kazandıracak durumda değiliz”
CHP Küme Başkanvekili Özgür Özel, tezkerenin içinde “Türkiye’de yabancı askerlerin bulunması”nın olduğunu belirterek, “Bu unsur, 1 Mart’ta Amerikan askeri Irak’a gitmesin diye CHP kümesinin ve Genel Liderinin bir saatlik konuşmasıyla, 99 AK Parti milletvekilini ikna etmesiyle, Coni’nin postalını Türkiye topraklarına değirmediğimize kızan Recep Tayyip Erdoğan’ın size aldığı önlemdir, bize değil.” dedi.
Özel, şunları kaydetti:
“Partisinde tek adam olabilir, yürütmede tek adam olabilir, bunun verdiği güçle gözü bir öbür biçimde dönmüş bakıyor olabilir lakin kimse Suriye’deki evlatlarımızı bir felakete sürüklemek, maceracı dış siyaset yapmak, yaklaşmakta olan seçimde savaş ilanıyla tahminen seçimleri biraz daha öteye atmak için iç siyasete yönelik bu amaçlarla tasarlanmış bu oyunda ardınıza dizilecek, size meşruiyet kazandıracak durumda değiliz.
İdlib’de 34 evladımız şehit edildiğinde 6 saat susup, açıklamayı Hatay Valisine yaptıranlar; iki gün susup ‘ilk ne diyecek?’ denildiğinde, Trump’la ortasındaki öykünün komikliklerinden bahsedenler; Kurtuluş Savaşı’ndan beri bir seferde verdiğimiz en fazla şehitte ‘Bunu şunlar vurdu, Türkiye de bu türlü karşılık verdi, bu türlü hesap sordu.’ diyeceğiniz yerde olağan şüphelinin kapısında oturup da iki dakikalık sayacın Rus televizyonundaki yayınına susanların, bize ulusallık dersi verecek ne hakkı vardır ne haddi vardır. Genel Liderimiz, kümemiz, hepimiz, kendimiz, evladımız; kuramızı çekeriz, askere gideriz, vazifemizi yaparız ancak evlatlarını, çocuklarını askere yollamak yerine bedelli askerlikleri, çürük raporlarını tercih edip diğerinin evladının şehadeti üzerinden siyaset kuranlara CHP’nin oyu ‘hayır’dır.”
Tezkerenin Anayasa’ya usuli ve aslı aykırılıklarından, müddetinden, istenen yetkinin genişliğinden, yetki isteyenin yetersiz, istikrarsız ve maharetsiz dış siyasetinden, terörle gayret için gereksinim duyulmadığı halde buna ulusal his istismarı katanlara itirazdan ve kuvvetler ayrılığını ayaklar altına almış bir iktidarın buyruğuna bize milletin emanet ettiği bu yetkiyi vermeyeceğimiz için ‘hayır’ diyoruz.”
