Sizleri İngiltere tarihinin en nefret edilen çifti seçilen, 5 çocuk ve gencin cinayetinden sorumlu olan iki seri katilin hikayesiyle tanıştıracağım: Ian Brady ve Myra Hindley.
İkili arasında daha bir psikopat ve vahşi olan kişi Ian Brady.
2 Ocak 1938’de Glasgow, İskoçya’da doğan Brady, babasını hiç tanımamış. Annesi de kendisine bakamayacağını düşünerek başka bir çifte evlatlık olarak vermiş. Başlarda sık sık ziyaret etse de, sonraları yanına gitmeyi bırakmış. Anlayacağınız sıkıntılı bir aile hayatı geçiren seri katillerden biri de Brady.
Çocukluk döneminde hayvanlara eziyet etmekten ve hatta öldürmekten zevk alıyormuş, bir keresinde bir köpeği yakarak öldürmüş. Sonralarıysa yaşıtı olan çocuklara da saldırmaya başlamış. İlkokul öğretmenleri tarafından zeka potansiyelini kullanmadığı yönünde değerlendirmeler almış.
Aynı dönemde 2. Dünya Savaşı ve Nazilerle yakından ilgilenmeye başlamış, Almanca öğrenmeye çalışmış.
Favori kitapları arasında Hitler’in ”Kavgam”ı, Dostoyevski’nin ”Suç ve Ceza”sı, Marquis de Sade’ın ”Justine – Erdemin Felaketleri” gibi kitaplar olan Brady, sadizmle ilgili kitaplara da sarmış o dönemde. 13-16 yaşları arasında 3 kez hırsızlık ve soygundan yakalanmış.
1957’de 19 yaşındayken muhasebecilik öğrenmiş ve işe başlamış, burada sonraki yıllarda suç ortağı olacak Hindley ile tanışmış.
Gelelim çiftin daha az vahşi olan, aşkı uğruna bu işlere bulaşan tarafı Myra Hindley’ye.
23 Temmuz 1942’de Manchester’da doğan Hindley, Brady’ninkine benzer bir çocukluk yaşamış. İşçi sınıfının yoğun olarak bulunduğu Gorton bölgesinde çocukluğunu geçiren Myra’nın babası orduda görev almış, annesi ise mühendismiş. Babasının alkol problemleri varmış ve Myra’ya fiziksel saldırılarda bulunuyormuş.
Ailenin ikinci çocuğu doğunca, Myra anneannesinin yanına gönderilmiş. Burada okula gitmesine sürekli engel olunmuş, buna rağmen azmetmiş ve hep çok iyi notlar almış. Etkinliklere katılmış, yüzme takımına seçilmiş. Erkeksi bir görüntüsü ve fiziği varmış ve bu nedenle kendisine lakaplar takılmış.
15 yaşındayken bir arkadaşı yüzerken boğularak ölmüş.
Myra, bu olaydan sonra travma geçirmiş. O gün arkadaşı birlikte yüzmeye gitmelerini teklif etmiş, ancak Myra bu teklifi reddetmiş. Eğer reddetmeseydi onu kurtarabileceğini düşünmüş ve tüm suçu kendinde bulmaya başlamış. Olayın ardından kısa bir süre sonra okulu bırakmış ve çalışmaya başlamış. 2 yıl sonra birine aşık olmuş, fakat evliliği saçma bulduğundan ciddi düşünmeyerek ilişkiyi noktalamış.
18 yaşındayken kendisinden 4 yaş büyük Brady ile tanışmış ve hemen aşık olmuş.
İkili daha fazla takılmaya başlamış. Sinemaya gitmeye ve sonraları ise birbirlerinin evinde Alman şarapları içmeye başlamışlar. Brady, Alman hayranlığını iyiden iyiye Hindley’ye de aktarmaya başlamış. Hitler hakkında bilgiler öğretmiş ve Nazileri anlatmış, Marquis de Sade’ı okutmuş. Tecavüz ve cinayetin yanlış şeyler olmadığı konusundaki fikirlerini Hindley ile paylaşmış ve onu bunların doğru olduğuna ikna etmiş.
Brady’ye olan aşkından günden güne değişen Hindley, giyim tarzından düşünce şekline kadar her şeyini değiştirmeye başlamış. Hatta Brady’nin ”Tanrı diye bir şey yok” fikrinden dolayı kiliseye gitmeyi de bırakmış.
Kusursuz cinayetin planını yapan ikili, 12 Temmuz 1963’te harekete geçmiş.
16 yaşındaki bir kız çocuğu olan Pauline Reade’i araçlarına alan ikili, cinayetlerini işleyecekleri yer olan Saddleworth’e gitmişler. Burada Hindley, Pauline’e, kayıp olan eldivenlerini bulmasına yardım etmesini istediğini söylemiş. Bu sırada da Brady küçük kızı etkisiz hale getirmiş ve tecavüz etmiş, sonra kafatasını bir kürek yardımıyla ezmiş. Bununla da yetinmeyerek boğazını öyle şiddetli şekilde kesmiş ki, neredeyse kafasını koparacakmış. Ardından genç kızı gömmüş ve ikili olay yerinden ayrılmış.
4 ay sonra ikinci cinayetlerini işlemişler.
12 yaşında bir erkek çocuğu olan John Kilbride’ı, Hindley arabasına almış. Yine Saddleworth’e sürmüş ve orada kendisini bekleyen Brady ile buluşmuş. Brady Hindley’ye arabada kalmasını söylemiş ve sonrasında çocuğu uzaklaştırıp bıçaklamış. Bıçak oldukça kör olduğundan işler beklediği gibi gitmemiş ve iyice sinirlenmiş, bir ip yardımıyla çocuğu boğarak gömmüş.
1964 yılının Haziran ayında 3. ve en ünlü cinayetlerini işlemişler.
12 yaşındaki Keith Bennett’ı kaçıran ikili, yine Saddleworth’e gitmişler. Hindley uzakta bir yerde durup Brady’nin erkek çocuğuna tecavüz edişini ve sonrasında bir iple boğarak gömmesini izlemiş. Çocuğun bedeni asla bulunamamış, hatta bu konuda araştırmalar 50 yıl boyunca devam ettikten sonra geçtiğimiz yıllarda sonlandırılmış.
Dördüncü cinayetleri ise en kan dondurucu olanlarından biri.
10 yaşında bir kız çocuğu olan Lesley Ann Downey’i bir parktan kaçırıyorlar. Sonrasında Brady, kızın çıplak olarak, bağlanmış haldeki 9 fotoğrafını çekiyor. Daha sonrasında Hindley kamerayla Brady’nin küçük kıza tecavüz ettiği ve işkence yaptığı anları kayda alıyor. Video boyunca kızın yalvarışları ve bağırışları duyuluyor. Sonrasında video bitiyor. Kızın yine Brady tarafından öldürüldüğü düşünülüyor, cesedi ise yine Saddleworth’e götürüp gömüyorlar.
Son cinayetleri ise 6 Ekim 1965’te gerçekleşiyor.
17 yaşındaki Edward Evans’ı evlerine getiriyor önce ikili. Sonrasında ise Brady, Edward’ın kafasını baltayla parçalıyor. O sırada da Hindley’nin 18 yaşındaki üvey erkek kardeşi David Smith onları ziyarete geliyor. Brady, David’den cesedi taşımak ve etrafı temizlemek için yardım istiyor. David, korkudan çaresizce biraz yardım ettikten sonra ilk fırsatta evden kaçıyor ve polise giderek durumu anlatıyor ve her şey açığa çıkıyor.
Sonrasında ikili ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyorlar.
20 yıl boyunca Keith ile Pauline’i öldürdüğünü kabul etmeyen ikili, sonrasında itiraf ediyor ve cesetleri gömdükleri yeri polis ekiplerine söylüyorlar. Yalnızca Pauline’in cesedi bulunabiliyor. Keith’in cesedi ise yıllarca aranmaya devam ediyor, ikili bir türlü yerini söylemiyorlar.
15 Kasım 2002’de Hindley, hapiste ölüyor.
Hapishanedeki yılları boyunca sürekli kitaplar okuyor, açık öğretimden üniversite bitiriyor ve diplomasını alıyordu. Cinayetlerin hiçbirinde öldürme işini yapmıyor ve uzak duruyor, şiddet eğilimi bu bakımdan hep düşük olarak gösteriliyordu. Bunun dışında itiraflarda da bulunuyordu. Her ne kadar şiddet eğilimi olmasa da Brady’den daha fazla suçlu olduğunu, çünkü onun aksine kendisinin doğru ve yanlışı ayırt edebildiğini, aşkı nedeniyle olanlara göz yumduğunu söylüyordu.
Bir gün hapisten çıkıp hayır işleriyle zaman geçirmek istediğini, çocukları çok sevse de artık onlarla bir şey yapamayacağından yaşlılarla ilgilenmek istediğini belirtiyordu. Tüm bunlara fırsatı ise hiç olmadı.
Brady ise hala hayatta ve akıl hastanesine kaldırılmış durumda.
Yıllardır doğduğu yer olan İskoçya’da bir hastaneye aktarılma isteği var ancak bu her seferinde reddediliyor. Ölen çocuklardan Keith’in yerini hala söylemiyor, psikologların raporlarına göre böylece kendini güçlü ve otoriter hissediyor.
İşte Moors katillerinin hikayesi de böyle.
Aşık ve sorunlu bir kadın, kültürlü ama vahşi bir psikopat… Tarih, ölüm getiren pek çok çift gördü; bu çift de diğerlerinin arasında, tarihin en karanlık yerlerinden birinde, sonsuza kadar kalacaklar.
Onedio IQ’yu Facebook’tan takip etmeyi unutmayın!
Videolar açıldı! www.gundemtube.com/kategori/videotube/