Çocukluğumdan beri Oscar sezonunun özel bir yeri vardır bende. Adayların açıklanmasıyla başlar heyecan… Törene kadar olabildiğince aday filmi seyreder, tahminlerde bulunurum. Favori adayları ödül alınca sevinip alamadığında üzülenlerdenim. Yalnız olmadığımı biliyorum… Benim gibi yüzlerce tanıdığım var.
Bu sene ekstra şanslıyım. 2022 aday listesinde kısa film dalındaki adaylar hariç neredeyse bütün filmleri seyretmeyi başardım. Dikkatimi çeken, beni heyecanlandıran filmleri sizlerle de paylaşmak istedim. Ödüllerin dağıtılmasına az da olsa zaman var hala… Bakarsınız vesileyle birkaç filmi tören öncesinde seyretmenize ilham vermiş olurum.
Elimden geldiğince “spoiler” vermeden anlatmaya çalışacağım. Hazırsanız başlayalım.
1) Flee’nin Yazgısı:
“Flee” Oscar adayları arasında en ilginç filmlerden biri. Yeni bir “Persepolis” olarak görmek bile mümkün. Hüzünlü, etkileyici ve sıra dışı bir eser… Sıra dışılığı şuradan da anlaşılıyor: Film hem en iyi belgesel hem en iyi çizgi film hem de en iyi yabancı film dalında aday! Ancak büyük ihtimalle üçünü de alamayacak… Üç dalda da kazanmasına kesin gözüyle bakılan favori isimler var çünkü… Siz ne yapın edin, ödül alsa da alamasa da seyredin mutlaka.
2) “Summer of Soul” – Meğer neler olmuş:
Belgesel dalında ödül alacağına kesin gözle bakılan isim “Summer of Soul” … 1969 yazında Harlem’de on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen kitlesel konserler serisi yıllar sonra bu belgeselle yüz üstüne çıkıyor. Kimler yok ki… Nina Simone, B.B. King, Stevie Wonder, The Chambers Brothers… Dönem karışık: Kennedy, Malcolm X ve Martin Luther King suikastlarının üzerinden az zaman geçmiş. Konserlerden biri Ay’a ilk adımın atıldığı güne denk geliyor. Sokak röportajları sitem dolu: “Daha temel haklarımıza ulaşamamışken, Ay’a çıksan ne olur.” Siyah olmak, alternatif bir kültür, hakların kazanılması ve dönüşüm üzerine etkileyici bir belgesel… Tüm iddiasına rağmen tarihin tozlu sayfalarında kaybolan önemli bir olaya şahit olmak isteyenler kaçırmasın.
3) Gitmek üzerine… “Belfast” ve diğerleri
“Belfast” ın 7 dalda adaylığı var. Çok dalda aday olanlar arasında tek sevdiğim film bu oldu. Gitmek ya da kalmak, doğduğun, sevdiğin toprakları terk edebilmek üzerine etkileyici bir kurgusu var. Sadece başroldeki çiftin “Everlasting Love” şarkısı eşliğindeki performansı ve Van Morrison şarkıları için bile seyredilir. Farklı ülkelere giderek tutunabilme konusu bu sene öne çıkan temalardan biri. “Belfast” ve “Flee” ’nin yanı sıra “Lunana: A Yak in the Classroom” da da mutluluğu başka diyarlarda arayanlar var. Bhutan’ı en iyi yabancı film dalında temsil eden bu sevimli filmin bana Genco Erkal’lı “Hakkari’de Bir Mevsim” i hatırlattığını belirtmeden geçemeyeceğim.
4) Festival Tadında: “Drive My Car” ve diğerleri
Bu seneki Oscar seçkisinde festivallerde seyredilebilecek güzellikte, kaçırılmaması gereken pek çok film var. En iyi film dalında da aday olan ve en iyi yabancı film Oscar’ı ödülünü alması beklenen Japon yapım “Drive My Car” bunların başında geliyor. Haruki Murakami’nin kısa bir hikayesinden uyarlanan ve Vanya Dayı ile bütünleşen bu filmi sinefillerin seveceğinden eminim. Keza “Licorice Pizza” , “The Worst Person in the World” ve “The Hand of God” da seyre değer festivallik eserler. Üstelik bu filmlerin üçü aynı zamanda en iyi senaryo dalında aday…
5) Pazar sabahı sineması tadında: “CODA” ve diğerleri
Bir zamanlar pazar sabahları televizyonları süsleyen aile filmlerini andıran pek çok renkli film var adaylar arasında. Listenin başında CODA geliyor. Film bitinceöğreniyor insan CODA’nin bir kısaltma olduğunu ve “Children Of Deaf Adults ” (İşitme engelli ebeveynlerin çocukları) anlamına geldiğini… Kadronun tamamı sevimli; üstelik baba rolündeki Troy Kotsur’un en iyi yardımcı oyuncu ödülünü alması bekleniyor. Listeye ekleyebileceğimiz diğer “pazar sabahı filmleri” Lunana: A Yak in the Classroom ve King Richard . Unutmadan; bu sene çizgi film dalındaki adaylar da çok iddialı. Özellikle Encanto ’nun Disney’in klasikleri arasına girmesi ve en iyi Animasyon Oscar’ını alması bekleniyor.
6) Geçmişe, Gençliğe dönüş: Licorice Pizza ve diğerleri
Dikkat çeken bir diğer tema da hiç kuşkusuz yönetmenlerin kendi gençlik yıllarına döndüğü kurgular… Listenin en iddialısı, en iyi filmin yanı sıra en iyi yönetmen ve en iyi senaryo dallarında da aday olan Licorice Pizza . Sevimli bir ilk aşk filmi… Film bitince bir dilim pizza dahi görmediğinizi fark edip nereden çıkmış bu isim diyeceksiniz. Anca araştırarak öğrenebiliyorsunuz. Nostaljik bir gönderme söz konusuymuş – yönetmenin gençliğinde sıkça uğradığı, plak satan bir mağaza zincirinin ismiymiş meğer… Nostaljinin ağır bastığı bir diğer film, İtalyan yapımı ve en iyi yabancı film dalında yarışan “The Hand of God”. Yönetmenin bizzat kendi gençliğinin geçtiği evde çekilen filmin çatısı gerçek bir hikaye üzerine kurulu… Bir zamanlar Napoli’de fırtınalar yaratan Maradona’yı hatırlamak için bile göz atabilirsiniz. En iyi yönetmen dalında yarışan Kenneth Branagh’ın da “Belfast”ta kendi çocukluk günlerini anlattığını notlara ekleyelim.
7) Gerçek Hayatlar, Favori Adaylar ve “Tick Tick Boom”
Otobiyografilerden ünlülerin hayat hikayelerine geçelim. Bu sene aday olan pek çok filmin kapanış jeneriğinde gerçek hayattan resimler, kısa videolar görüyoruz… En iyi kadın ve erkek oyuncu dallarında adayların çoğu gerçek kişileri canlandırıyor. Erkek oyuncular kategorisinin favori ismi Will Smith, “King Richard” da Serena ve Venus Williams’ı dünya çapında isimler haline getiren baba Richard Williams rolünde harikalar yaratıyor. Kadın oyuncular kategorisinin favori adayı Jessica Chastain da “The Eyes of Tammy Faye” filminde ülkemizde tanınmayan enteresan bir ismi canlandırıyor. Bu iki isim dışında keşke ödül alsa dediğim bir isim daha var ki o da Andrew Garfield. Oyuncu “Tick Tick Boom” da Rent müzikalini yazan ve besteleyen Jonathan Larson’u canlandırıyor. Filmi de oyunculuğu da kurguyu da çok sevdim. Erkek oyuncu ödülünü alamasa bile en iyi kurgu ödülünü alır umarım. Gerçek hayatlar listesi bu filmlerle sınırlı değil üstelik… “Spencer” da Lady Diana’nın buhran dolu hayatına, “Being The Ricardos” da siyah beyaz televizyonda milyonları ekran başına toplayan ünlü bir çiftin evliliğine şahit oluyoruz. Ve bu filmlerin de oyuncuları adaylar listesinde boy gösteriyor.
8) Geri planda kalanlar
Bunca iddialı isim arasında geri planda kalanlar da var elbette. Görsel efektler alanında yarışan “Free Guy” ı metaverse konusuna merak duyanlar kaçırmasın. Sadece en iyi makyaj dalında aday olan “House of Gucci” de konusu, kurgusu ve dev kadrosuyla dikkat çeken iddialı bir film. Lady Gaga’nın bu filmdeki performansıyla en iyi kadın oyuncu dalında aday olamamasına üzüldüm. Daniel Craig’i son kez James Bond olarak izlediğimiz “No Time to Die” da seyredilmeye değer filmlerden. Billie Eilish’in filmle aynı ismi taşıyan şarkısı Oscar’a çok yakın.
9) Tekrar Çekilenler
Tekrar çekilen filmlerin Oscar’a aday olduğunu görmeye pek alışkın değiliz. Ancak bu sene listede bu özelliği taşıyan üç büyük yapım var. 7 dalda adaylığı bulunan West Side Story orijinali kadar keyifli… Çekimler, teknikler, koreografi çok güzel ama yine de Natalie Wood’un oynadığı orijinal versiyonu tercih ederim. Yönetmen Steven Spielberg filmin sonundaki jeneriğe “babam için” diye bir ibare koymuş. 10 dalda aday olan Dune da iddialı bir yapım. David Lynch’in çevirdiği orijinal versiyona göre daha görkemli. Teknik pek çok dalda ödülleri toplaması bekleniyor. Orijinali 1947 yılında çekilen Nightmare Alley tekrar çekimler içinde en çok hoşuma giden isim oldu. Yönetmen, kurgu ve oyuncular harika… Belirtmekte fayda var; üç film de sinemada, büyük ekranda seyredilesi filmlerden…
10) Köpeğin Gücü
12 dalda aday olan “The Power of the Dog” un başta en iyi film olmak üzere pek çok önemli ödülü toplaması bekleniyor. Sizi bilmem ama ben sevemedim. Seyretmeden olmaz tabii. Yine de kişisel bir notla bitirelim: Umarım bir sürpriz olur ve başka bir aday alır büyük ödülü…
Güzel, keyifli bir tören olması dileklerimle…
Twitter
Linkedln
Videolar açıldı! www.gundemtube.com/kategori/videotube/