Deniz KILINÇ
Pandeminin başladığı 2020 yılında insanların evlerinde daha fazla vakit geçirmesi iklim değişikliğiyle mücadeleye olumlu yansısa da karbon ayak izini azaltma konusunda henüz bilinçli değiliz. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre 2020 yılında küresel karbon emisyonlarında görülen 2 milyar ton düşüşün 1 milyar tonu kara ve hava taşımacılığındaki düşüşten kaynaklandı. Karbon emisyonlarındaki bu umut verici düşüşe rağmen, Ipsos Mori’nin 30 ülkede 21 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği anket, iklim değişikliğiyle mücadelede üzerimize düşen payın ne olduğunu bilmediğimizi gösteriyor.
Ipsos Mori’nin özel olarak The Financial Times’da yayınlanan anket sonuçları, katılımcıların bireysel karbon ayak izini düşürmek için “bitki bazlı beslenme” veya “araç sahibi olmama” seçenekleri yerine “çamaşır kurutma makinesi kullanmamak” veya “daha tasarruflu ampullere geçmek” gibi yöntemleri tercih ettiklerini gösteriyor. Gerçekte ise araç yerine daha daha düşük emisyonlu seyahat yollarını tercih eden bir kişi, gelişmiş bir ülkede bir yılda atmosfere 2,4 ton karbon salınımını engelleyebiliyor. Buna karşılık, çamaşır kurutucusu kullanmamak ise yıllık kişi başı yalnızca 0,2 ton karbon emisyonunu engelliyor.
Emisyonlar 30 yılda yüzde 40 arttı
Karbondioksit dahil olmak üzere toplam sera gazı emisyonları gelişmiş ülkelerde kişi başı 10,4 ton düzeyinde. Bu düzey, 2000 yılında 12 tondu. Öte yandan küresel sera gazı emisyonları 1990 yılındaki 35 milyar tondan yüzde 40 artışla 51 milyar tona ulaştı. Ipsos Mori yetkilisi Kelly Beaver, “Halk genel olarak geri dönüşümün önemini anlamış gibi görünüyor fakat yapılması gerekenler aslında daha büyük fedakarlıklar gerektiriyor” diyor. Beaver’ın söylediklerine paralel şekilde, anket katılımcıları bireysel sera gazı emisyonlarını düşürmenin en yaygın yolunun geri dönüşüm olduğuna inanıyor. Fakat geri dönüşümün emisyonları düşürmede değil, bireysel ve plastik kirliliği azaltmada etkili olduğu görülüyor.
Çocuk yapmamak emisyonu 58,6 ton azaltabilir
Karbon emisyonlarını düşürmede katılımcıların göz ardı ettiği yöntemlerden biri de daha az çocuk sahibi olmak. Planlanan çocuk sayısını bir düşürmenin yıllık karbon emisyonlarını 58,6 ton azaltabileceği öngörülüyor. Fakat Ipsos Mori anketine göre katılımcılar arasında daha az çocuk sahibi olmanın çevresel etkisi çok bilinmiyor ve yanıtlar gençler ve yaşlılar arasında fakrlılık gösteriyor. Gençler bitki bazlı beslenme ve daha az çocuk sahibi olmanın çevresel etkisi konusunda daha bilinçliyken, yaşlılar ise geri dönüşümün daha etkili olduğuna inanıyor.
Yüzde 70’i ‘doğru’ bildiğine inanıyor
Anketin en şaşırtıcı sonuçlarından biri de insanların yanılgılarının bilincinde olmadığını gösteriyor. Katılımcıların yüzde 70’i çevre üzerindeki etkilerini nasıl azaltacaklarını bildiklerine inanıyor. Ülke bazında bakıldığında, karbon emisyonlarının yüksek olduğu Japonya karbon ayak izini nasıl azaltması gerektiği konusunda farkındalığı en düşük ülke olarak öne çıkıyor. Japonya’yı, fosil yakıtlara bağlılığı yüksek olan Rusya, Suudi Arabistan ve Güney Kore gibi ülkeler izliyor.
İşin anahtarı etsiz beslenme olabilir
İklim krizine büyük katkıda bulunan hayvancılığa karşılık bitki bazlı beslenmenin küresel emisyonları 1,32 milyar metrik ton karbondioksite denk gelecek şekilde azaltabileceği belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, hayvancılığın küresel emisyonlara yüzde 15 katkı sağladığını ve bu emisyonların yüzde 65’inin büyükbaş hayvancılıktan kaynaklandığını ortaya koyuyor. ABD Çevre Koruma Ajansı’na göre ise büyükbaş hayvancılığın yol açtığı metan salımını, ABD’de tarım faaliyetlerinin yol açtığı emisyonun dörtte birini oluşturuyor. Araştırmalar, et üretiminin 2050 yılına kadar bugünkü gibi devam etmesi durumunda et çiftliklerinin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 80’ini oluşturacağını gösteriyor. Et sektörünün söz konusu çevresel etkilerine karşılık bitki bazlı diyetler ise karbon salımını azaltabilecek etkiye sahip. Dünyanın en prestijli akademik dergilerinden The Lancet’ta yayınlanan bir araştırmaya göre küresel olarak bitki bazlı beslenmeye geçiş gıda üretiminin yol açtığı sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar yüzde 70 azaltabilir.