Sanat, dünyayı gördüğümüz çerçeveyi şekillendiren ve genişleten kozmik bir lisandır. Bu eserler bazenleri manalı olurken bazenleri hayli anlamsız olabilir. Jason DeCaires Taylor isimli bir sanatkarın yaptığı bu sanat yapıtı ise hayli enteresan. Gelin neden inceleyelim.
Kaynak: https://www.messynessychic.com/2010/1…
Sanat, insanoğlunun kendini söz etme biçimlerinden en özgün ve çarpıcı olanıdır.
Geçmişten günümüze dek her kültür, hislerini ve niyetlerini sanat aracılığıyla aktarmıştır. Sanat, çoklukla görsel ve işitsel formda kendini gösterse de, tarih boyunca farklı kültürler ve toplumlar tarafından çok çeşitli biçimlerde tabir edilmiştir.
Ayrıca birçok farklı gaye ile yapılan sanat yapıtı vardır.
Bazıları sanatın manalı olmasını savunurken kimileri anlamsızlığın savunucusudur. Sanat yapıtları bir maksada sahip olabilir ya da sanatın kendisi için de yapılmış olabilir. Bugün inceleyeceğimiz sanat yapıtı ise hayli enteresan ve manalı.
Jason DeCaires Taylor, geniş çaplı sanat projeleri ile su altı dünyasına yenilik getiren bir sanatçı.
İngiliz bir baba ve Guyanalı bir annenin oğlu olan Taylor, Avrupa ve Asya’da yaşayarak büyüdükten sonra bir heykeltıraş ve su altı dalgıcı olarak hayatını sürdürdü. En son projesi olan ‘Sessiz Evrim’ epeyce ilgi cazip.
Sessiz Evrim, 403 gerçek boyutlu insan heykelinden oluşan ve 420 metrekarelik deniz yatağını kaplayan büyüleyici bir eser.
‘Sessiz Evrim’, Meksika’daki Cancun Ulusal Deniz Parkı’nda yer alıyor. Bu deniz parkındaki mercan resifleri, denetimsiz balıkçılık ve dalgıçların ağır ziyaretleri nedeniyle tehdit altında.
Taylor, yapıtı ile hem insanları büyülemeyi hem de onları resiflerden uzaklaştırarak denizi müdafaayı hedefliyor.
Taylor’ın büyüleyici su altı sanatı, dalışçılara görsel bir zevk sağlamakla kalmayıp, parkın doğal resiflerinden dikkatlerini çalarak resiflere bir düzgünleşme bahtı vermeyi hedefliyor.
Sanatçının dediğine nazaran su altında çalışmak çok zorluydu.
Taylor, su altı çalışırken renklerin, ışık desenlerinin ve atmosferin çok farklı olduğunu söylüyor. Su altında her bir eser büsbütün farklı bir ton alıyor ve kaybolmuşcasına bir his kazanıyor.
Dünya’nın deniz tabanının yalnızca yüzde 10 ila 15’i resiflerin doğal olarak oluşmasını sağlayabiliyor.
Taylor, bir yapay resif inşa eden birinci deniz hayranı olmasa da katiyetle bu fikri bir ileri düzeye taşıyarak böylesine büyüleyici bir sanatsal tabirle gerçekleştiren birinci kişi olabilir.
Taylor’ın eski projelerinden “Vicissitudes” de vakitle tabiatın heykellere nasıl katkıda bulunduğunu göstermişti.
Heykellerin itinayla oyulmuş yüzlerinin vakitle onları yutan resif tarafından neredeyse tanınmayan figürlere nasıl dönüştüğünü görebilirsiniz.
Eser, yılda 750 bin ziyaretçiyi etraftaki tehlike altındaki resiflerden uzaklaştırmak için tasarlandı.
Eserlerin enteresan olduğu kadar epeyce ürkütücü olduğunu göz önüne alırsak sanatkarın yaptığı işte epey başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Taylor’un yapıtları, batık gemi kalıntılarını yahut Pompeii’nin felaketlini anımsatıyor.
Ayrıca denizaltı dünyasının eşsiz atmosferi ve canlıları ile her bir heykel insanı ürküten bir havaya sahip ve canlıymışcasına hayat dolu duruyor.
Taylor’un bu yapıtı sanatın hem manalı hem de yararlı olabileceğinin en büyük örneği.
Sanatçı denizaltı dünyasından faydalanarak sanatını bir üst düzeye taşıyor. Ayrıyeten kullandığı özel çimento karışımı ile etraftaki canlılara yeni bir hayat alanı sağlıyor.
Ne dersiniz, siz de bu denizaltı sanat standını görmek ister misiniz?
Yorumlarda buluşalım.